10 Kasım 2011 Perşembe

DEVRİMCİLİKTE ISRAR

Eylül sonrasının yenilgi ortamı içinde ortaya çıkan dağınıklık,örgütsüzlük ve ideolojik keşmeşkeş içinde ML düşünceyi abluka altına alan iki ideolojik yönelim görürüz. Bunlardan birisi, doğrudan burjuva liberalizminin uzantısı durumunda olan sivil toplumculuk vb. argümanlarla ortaya çıkan sol liberalizm.
Diğeri bu gün ulusalcı sol vb. adlarla nitelendirilen ve aslında bildiğimiz 50 yıllık revizyonizmin "yeni" görünümü. 


Devrimci yapıların büyük ölçüde dağınık ve örgütsüz olduğu bu yıllara damgasını vuran ideolojik argümanlar genellikle bu iki kesim arasındaki tartışmalar olmuştur. Özünde iki kesim arasında hiç bir fark yoktur. Biçimde var olan fark ise şudur: Eylül öncesinin revizyonistleri sahip oldukları düzen içi mücadele anlayışlarının, şimdi başkaları tarafından( sol liberaller) dillendirilmeye başlandığını görünce bunu kendi alanlarına bir saldırı olarak gördüler. Söz konusu alan onların uzun yıllardır ML bir söylem altında at koşturdukları bir alandı. Ama şimdi birileri çıkmış tam da bu alanda "marksizmi aşıyorlardı" "Eskiler" marksizmi aşarken ML düşünceye sıkı sıkıya bağlı komünistler (?) olarak yaparlarken yeniler özgürlükcü bir tarzı benimsemişti. Oysa iki tarafın da temel alanları aynıydı. Yasal alan ve sınıflar arası dengeler. Egemen sınıflar arasındaki güçlerden birine yaslanmak, yasal partiler, sendikalar, sınıfsal perspektifinden koparılmış geniş bir kalabalık içinde örgütlenmek ama ille de demokrasi. (Bu demokrasinin burjuva demokrasisi olduğunu söylemeye gerek yok) 

Devrimci yapıların dağınık ve etkisiz olduğu bir dönemde "eskiler" yılların tecrübesinin de etkisiyle daha ortodoks bir görüntü ortaya koydular. İki tarafın aralarında sürdürdükleri alan kavgası içinde ortaya koydukları ideolojik argümanlar ne yazık ki bir çok ML yapı ve kişiyi de etkiledi. Sol liberal ve revizyonist sağ düşünceler sosyalist hareketin içine sızarken devrimci mücadelenin damarlarını tıkayan bir tıkaç vazifesi gördü.

Kendi aralarında ki alan kavgası ne kadar sert ve karşıtmış gibi görünse de devrimciliğin dışlanması, yasal\ sivil alanın içselleştirilmesi noktasında ortaktı. 
Aslında politik olarak birbirlerini tasfiye edebilmeleri pek mümkün değildi. Onları tasfiye edebilecek ya da gerçek yüzlerini ortaya koyup kendi alanlarına, o meşhur bataklığa bir an önce varmalarını sağlayabilecek bir tek şey vardı. Sınıflar mücadelesinin dinamikleri üzerinde yükselecek devrimci mücadele.

Bu yüzden korkuları birbirlerinden daha çok devrimcilikten oldu. En ortodoks görünenden, en özgürlükçüsüne kadar devrimci geçmişi unutturabilmek, hafızalardan silebilmek için her türlü yöntemi denediler. Kimisi direk cepheden saldırdı, kimisi dolaylı yolları tercih etti. Korkuları artıkça daha pervasız olmaya başladılar.Daha soğukkanlı davrananlar (ya da daha tecrübeli olanlar) tüm geçmişi kendi geçmişleri ile birlikte bir torbaya doldurup "hepsi bizim geçmişimiz" diyerek devrimci geçmişi kendi revizyonist geçmişleri ile eşitleyip onun arasında etkisizleştirip, yok etmeye çalıştılar. 

Ne düzenden ne devletten devrimcilikten korktukları kadar korkmadılar. Nasıl korkmasınlar ki, geçmişi düşündükleri zaman Mahir, İbo, Deniz bir kabus gibi rüyalarına giriyordu. Mahir, Deniz, İbo yani THKO, THKP-C, TKP-ML bu ülkenin tarihinde revizyonizmin nasıl parçalandığının, tüm parlamenter düşlerin, düzen içi solculuğun darmadağın edildiği ve sosyalizmin devrimci bir yolla mümkün olduğunun karşılığıdır.Rahat, icazetli düzen içi solculuğun bitip "devrim için savaşmayana devrimci denmez" anlayışının başlaması demektir. Ve tüm 70'li yıllara boyunca bu devrimci anlayış hakim oldu.

Devrimci sosyalistlerin dağınıklığı ve güçsüzlüğünden de faydalanan her türlü sol kimlikli sapma, devrimci geleneğin belleklerden silinmesi için her türlü yolu denedi... Elimizdeki ML klasikleri görüp "ya siz hala aynı şeylerimi okuyup duruyorsunuz" diyenler, " değiştirin şu dilinizi kavramlarınız bile aynı" ya da " değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir" biçiminde derin bir girizgahla başlayıp " öncü parti, proletarya diktatörlüğü, revizyonizm vs. aynı şeyi tekrarlayıp duruyorsunuz, yeni bir şey söyleyin" diye ahkam kesenlerin, bizim devrimcilik ısrarımız karşısında sinirlerinin bozulmasında  şaşılacak hiç bir şey yok. Belleklerden silmek için kendilerini paraladıkları ML doğruların ve de tam da bunu başardıklarını sandıkları bir anda, yeniden belleklerde canlanmaya  başladığını  görmek, kendileri açısından gerçekten sinir bozucu olsa gerek. 
Biz bu sinir bozucu tavrımızı sürdürerek "aynı" şeyleri söylemekte ve tekrarlamakta ısrar edeceğiz.

Evet aynı şeyleri tekrarlıyoruz:

Sosyalizmi kurmanın tek yolu zora dayalı devrimdir

Sınıflar mücadelesini proletarya diktatörlüğüne kadar götürmeyen Marksist değildir.

Tarihin devindirici gücü sınıflar mücadelesidir

Yasal mücadeleyi araç değil amaç olarak görmek reformizmdir. Reformizm uzlaşmadır.

Günceli öne çıkartmak adına sonalı unutmak bu günün içinde debelenip durmaktır.

Devrim için savaşmayana sosyalist denmez.

Tek Yol Devrim

Evet bütün bunları ısrarla tekrarlayıp duruyoruz. Teorik, ideolojik ısrarımızı pratik bir ısrarla sürdürüyoruz. Evet şimdilik zayıf bir damar olarak akıyor devrim ırmağı... Ama akıyor! Bütün çabanıza rağmen akıyor ve siz korkuyorsunuz. Devrimci mücadeleye kan taşıyan damarların bir gün sizi önüne katarak süpürüp atacağından.

Korkmakta haklısınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder