10 Ağustos 2023 Perşembe

BİR AVUÇ DEVRİMCİ VE KÜÇÜK BURJUVAZİNİN İDEOLOJİK HEGOMONYASI



Bugüne kadar yapılan “en önemli, en özel” seçimlerden biri daha geride kaldı. Seçim öncesi kesin bir zafer havası içinde olan burjuva muhalefet, ona eklemlenmiş olan küçük burjuva reformist sol ve peşlerinden sürükledikleri kitle müthiş bir hayal kırıklığı ve karamsarlık içinde. Burjuva muhalefet ve reformist solun kurmayları, politik kıvraklıklarıyla durumu çok da kötü değilmiş gibi göstermeye çalışsa da, peşlerinden sürükledikleri kitle tam bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı yaşamaktadır. Küçük burjuvazi ve işçi emekçi kesimlerin ana bileşenlerini oluşturduğu homojen olmayan bu seçmen kitlesinin, ekonomik kriz ve hayat pahalılığı ortak dertleri olmasına rağmen, sınıfsal konumlarına bağlı olarak, yaşadıkları sıkıntı ve kaygılar birbirinden çok farklıdır. Küçük burjuvazi ekonomik krizle birlikte konfor alanlarında daralmalar yaşar, var olan küçük mülkiyet dünyasını kaybedip proleterleşmek korkarken, işçi sınıfının korkusu; açlık, işsizlik, emek yoğun sömürü koşullarının ağırlaşmasıdır. Seçim zaferine kesin gözüyle bakan, ülkeye “baharlar geleceğine” ve bu baharlar içinde güzel günler göreceğine inanmış ve kendini buna hazırlamış olan küçük burjuvazinin seçim yenilgisi karşısında yaptığı ilk iş, bu yenilginin sorumluluğunu kendi üstünden atmak olmuştur. Onun anlattıklarını bir türlü anlamayan, olaylara bir türlü “laik, demokratik, özgürlükçü, çağdaş, bilimsel vs. vs.” bakamayan cahil ve eğitimsiz Anadolu halkı bu sonucu hak etmiştir, gerisi artık onun sorunudur, hak ettiği cezayı çekmelidir.

Küçük burjuvazi, “ülkenin cahil kalabalığının bunu hak ettiği, bu halk için bir şey yapmaya değmediği” tespitleriyle, emekçi halka “ çağdaş, modern ve kültürlü bir yaşamı” öğrettiği akıl hocalığından şimdilik istifa ederek, kendi sınıfsal dertlerine çekilip, ardından kapitalizm içinde yeniden konforuna kavuşacağı kişisel çıkarları için kafa yormaya başlamıştır bile. Yurt dışına çıkabilmek, “aklını kullanarak” pragmatik ilişkilerle sistem içinde küçük kırıntılar kapmak, elindeki küçük mülkiyetini kaybetmeden koruyabilmek ve mümkünse biraz kazanç elde etmek gibi konular üzerine ürettiği sayısız projelerle meşguldür.  be çare ki bir süre sonra bütün projeleri iflas edecek, üç aşağı beş yukarı yeniden aynı yere gelecektir. Ne yaparsa yapsın, mevcut sistem içinde bir türlü “küçük” sıfatından kurtulamayıp, sistem içinde elde ettiği küçük ayrıcalıkları her an kaybetme korkusuyla yaşamaya devam edecektir. Bu ülkenin Küçük burjuvazisinin geniş bir kesimi için “mevcut sistem” tanımı, kapitalizm anlamına değil, gelişmemiş, geri kapitalizm anlamına gelir. Bu yüzden en büyük hayali, ekonomik olarak gelişmiş bir kapitalizmin medeni ve uygar toplumsal koşullarında yaşamaktır. İyi bir batı kapitalizmi hayranıdır. Fırsat buldukça batı kapitalizminin ekonomik ve sosyal gelişmişliğini överken, yaşadığı ülkenin geri kalmışlığına, görgüsüzlüğüne cahilliğine söver. Hayalindeki ülkelerden birine kapağı atamadığı ve kendi yaşadığı ülkede böyle bir kapitalizmin olabileceğinden umudu kestiği dönemlerde, önce belli bir süre bunalıma girip, siyasal ve toplumsal olarak her şeye boş vermiş bir görüntü çizer. Bunalım ve umutsuzluğunun en dibe vurduğu anda bir bakmışsınız keskin bir solcu, öfkeli bir isyankar olarak karşımıza çıkıverir. Ama onun ökesi de isyanı da kendine özgüdür. Saman alevi gibi yanar ve söner. Siz isyanın yeni başladığını düşünürken o, çoktan kendi korunaklı alanlarına çekilmiş, isyanın başarısı ve başarısızlıklarını tahlilini yapmaya başlamıştır ve bunu kendi sınıfsal konumuna uygun, toplumsal projelere kanalize etmenin yollarını aramaya başlamıştır bile. Eğer küçük burjuvazi ile bir iş yapıyorsanız ister barışçıl, ister savaşçı bir alanda olsun, onu kollamayı ve kendinizi korumayı unutmayacaksınız. Proletaryanın ideolojik ve örgütsel olarak geri olduğu dönemler, küçük burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik hegomonyasını çok daha kolay kurup, işçi sınıfı saflarında temizlenmesi uzun yılları ve çetin mücadeleleri gerektiren derin bir kirlilik yarattığı dönemlerdir. Böyle dönemlerde devrimcilerin görevi, zorunlu kalmadıkça küçük burjuvaziyle işbirliğine girmemek, zorunlu birliklerde ise ilkelerden en ufak bir taviz vermemek ve bütün gücünü proletaryanın bağımsız örgütlenmesinin oluşturulmasına harcamak olmalıdır.


Düzeni değiştirebilmek için, bir an yanıp sönen saman alevi gibi bir isyan ateşi yetmez. Karşı devrimin saldırıları karşısında, o ateşi canlı tutabilmek gerekir. Faşizmin seni darmadağın ettiği anlarda elindeki son kor parçasını, son kıvılcımı koruyabilmek için kaç defa yandığının, kaç defa kendi küllerinden yeniden doğduğunun hesabının tutulamadığı/tutulamayacağı uzun süreli bir yangındır devrim. Küçük burjuvazi sınıfsal karakteri nedeniyle böyle uzun vadeli ve zorlu fedakarlıklar isteyen mücadelelere gelemez. O, bu dünyaya yaşamak için gelmiştir, istediği her şeyi “hemen şimdi” ister. Dünyayı yaşanır kılmak için, kendi yaşamını ortaya koymak ne kadar saçma bir anlayıştır. Bunlar küçük burjuvanın anlayacağı şeyler değildir. “soyut bir gelecek için somut bugünden vazgeçemez.“ onun için önemli olan günü yaşamak, günü kurtarmaktır. Geleceği de gelecektekiler düşünsün. Hele ki Faşizmin baskıları artıp içlerinde hareket edebilecekleri düşük riskli alanlar daralmaya başlayınca, isyan ateşleri ve keskin söylemleri hızla sönümlenmeye başlar. Baskılar çok fazla artmışa bir süre pek ortalıkta görünmezler. Sonra yavaş yavaş reel duruma uygun, reel politik projelerle ortalıkta görünmeye başlarlar. Bir önceki aşamadaki o isyankar ve ateşli dilin yerini, yumuşak ve makul dil alır. Artık her türlü şiddete karşı olan, günün gerçeklerine uygun politikalar ve buna uygun bir dil oluştururlar. “Barış, çoğulculuk, demokrasi, eşitlik, kardeşlik, kişisel yaşam hakları” gibi kavramlar öne çıkar. “Sosyalizm, devrim, sınıf çatışması” gibi kavramlar, “reel duruma” denk düşmeyen, güncelliğini yitirmiş konular olarak terk edilir. Düzen içi mücadele araçları öne çıkartılmaya, “somut duruma uygun” olarak sınıfsal ittifaklar kurulmaya başlanır. Öyle ki gerici yandaş sermaye karşısında Koç, Eczacıbaşı gibi sermaye kesimlerine bile adeta pozitif ayrımcılık yapılır. Düzen içi mücadele denilince ilk akla gelen araçlardan bir seçimler olur. Yerelinden geneline tüm seçimler üzerine hesaplar yapılmaya, ittifaklar kurulmaya, ittifak pazarlıkları kızışmaya başlar. Seçim bir taktik olmaktan çıkıp strateji, araç olmaktan çıkıp amaç haline gelir. Böyle büyük bir amaç stratejik olarak yenilgiye uğrayınca doğal olarak bozgun da büyük olur ve her şey yeniden başa döner.

"Dar kapsamlı seçim çekişmeleri; şurada burada seçimi kazananların başarıları; iki milletvekili, bir senatör, dört belediye başkanı, halkın üzerine ateş açılarak dağıtılan büyük çapta bir gösteri; bir öncekine göre bir iki oy farkıyla kaybedilen yeni bir seçim; kazanılan bir grev, kaybedilen on grev; bir adım ileri, on adım geri; belli bir kesimde zafer, bir diğerinde on kez bozgun... Sonra birdenbire oyunun kuralları değişir, herşeye yeniden başlamak gerekir. “ ( Ernesto Che Guevera – Latin Amerika Devriminin Taktik ve Stratejisi) 

Küçük burjuvazinin sınıfsal karakterine denk düşen bu mücadele anlayışı, kapitalizm var olduğu sürece şu veya bu biçimde varlığını sürdürecektir. Çünkü kapitalizm var olduğu sürece küçük burjuvazi de şu veya bu biçimde varlığını sürdürmeye devam edecektir. Küçük burjuva İdeolojisinin en önemli özelliklerinden biri de, kendi niceliğini aşarak, örgütsüz proletarya da dahil olmak üzere, değişik halk kesimlerine doğru yayılan hastalıklı bir bulaşıcılığa sahip olmasıdır. Bu yüzden üretim süreci içindeki konumları küçük burjuva olmasa da, küçük burjuva gibi düşünen ve yaşayan halk kesimlerinin de hızla artığını görürüz.

Yukarıda, “kapitalizm var olduğu sürece küçük burjuvazi de şu veya bu biçimde varlığını sürdürmeye devam edecektir.” dedik ve ekleyelim: Kapitalizm var oldukça varlığını sürdürecek ve yaşamın bütün tarihsel gelişimini belirleyecek olan temel dinamik ise sınıflar mücadelelisidir. Bu mücadelenin iki ana sınıfı proletarya ve burjuvazidir. Küçük burjuvazi bu iki sınıfın arasına sıkışmış bir ara sınıf olarak kabul edilir. Üretim sürecindeki yerinden kaynaklı bu ara durum, onun bütün toplumsal ilişkilerine, ideolojik, politik tüm özelliklerine tutarsızlık ve güvenilmezlik olarak yansır. Ne zaman ne yapacağı, her hangi bir mücadele de ne kadar yol yürüyeceği, ne zaman yanındakileri yarı yolda bırakacağı belli olmaz. Ama vardır ve varlığı ile sınıf mücadelesini etkiler. Kimi zaman bu etki olumlu veya olumsuz anlamda oldukça önemli olur. Kapitalizmin kendi iç dinamiği ile geliştiği ülkelerde daha homojen bir yapıya sahip olmalarına rağmen, bizim gibi geri bıraktırılmış, yeni sömürge ülkelerde daha parçalı ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Kapitalizmin kendi iç dinamiği ile gelişmediği, demokratik sorunlarının çözümlerinin de proletaryanın omuzlarına yüklendiği bu ülkelerde demokrasi sorunu bir devrim sorunudur ve bu sürecinin değişik aşamalarında proletarya küçük burjuvazi ile sık sık yan yana gelmek ittifaklar ve birlikler kurmak zorunda kalacaktır. Ama bu bir araya gelişler kesinlikle proletaryanın ideolojik hegomonyası ve önderliği altında olmak zorundadır. “Öyleyse, sosyal-demokrasinin ayrı, bağımsız ve tamamen bir sınıf partisinin mutlak zorunluluğu da, her türlü kuşkunun ötesindedir. Öyleyse, burjuvaziyle birlikte "ortak bir darbe vurma" taktiklerimizin geçici niteliği ve "bir düşmanı" kollar gibi "müttefikimizi de" sıkı bir biçimde kollama görevi de her türlü kuşkunun ötesindedir ..“ ((Lenin; C. 9, “İki Taktik…”, s. 75).

13 Mayıs 2023 Cumartesi

DEVRİMCİ BİR ÇÖZÜMÜN unsurlarını oluşturmak


Önce  ekonomi ve politika ilişkisi üzerine olan düşüncelerimizi özetleyelim: Ekonomik alan ile politik alan arasındaki ilişkinin diyalektik bir ilişki olduğunu kabul ederiz. Marksist tahlil, kapitalizmin nesnel çelişki ve gelişim dinamikleri ile öznel dinamiklerinin diyalektiği üzerinden oluşur. Ekonomik indirgemeci anlayışla, Marksist anlayış arasındaki farkta kendini burada ortaya koyar. Ekonomik indirgemeci anlayış, iktisadi nesnelliğin politikadaki dolayımsız, birebir karşılığını bulmaya çalışan kaba bir anlayışa sahip olduğu gibi, politikanın ekonomi üzerindeki karşı etkisini ya hiç kabul etmez, ya da çok küçümser. Bu anlayış bize ait olmadığı gibi, devrimciler tarafından mahkum edilen bir anlayıştır. 

Politika, daha genel bir deyimle üst yapı, alt yapı üzerinde karşı bir etkiye sahiptir. Ayrıca, öyle tarihsel dönemler olur ki üst yapı alt yapının biçiminin belirlenmesinde belirleyici bir ağırlık kazanabilir. Ama altı çizilmesi gereken şurasıdır; Politikanın karşı etkisi, nesnel iktisadi koşulların sınırlarının dışına çıkamaz.(Burada ele aldığımız burjuva politikasının işleyişidir.Devrimci politika daha farklı bir diyalektike sahiptir) Örneğin;kapitalizmin içine girdiği bir krizin atlatılması için, devlet karşı bir etkiyle çeşitli tedbirler alır ve düzenlemeler yapar, buna uygun politikalar üretir. Bununla birlikte, bu politikalar iktisadi koşulların zorunluğunun sonucu olduğu gibi, aynı şekilde bu koşulların sınırlılığına sıkı sıkıya bağlıdır. Ekonomik koşulların dışında, ondan bağımsız bir politika mümkün değildir. Lenin, "politika ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir”  derken tam da bunu anlatır. Eski bir deyimle, son tahlilde en alakasızmış gibi görünen üst yapısal öğeler ekonomik alt yapı tarafından belirlenir. Bazıları çok çıplak, bazıları bir dizi karmaşık dolayımlarla kendini ortaya koyarlar. Kapitalist sistemde temel belirleyicilik hiçbir zaman  politikada (daha kapsayıcı bir tanımla üst yapı da) değildir. Böyle görünmesi ve gösterilmesi bir yanılsamadır. Böyle bir yanılsama üzerinden politika yapmak; sistemin her şeyi tersten gösteren işleyişi içinde bu yanılsamayı doğru gibi algılayan kitlelerin, bu yanılsamalarının pekişmesini sağlar. Kapitalist sistemde gerçeği bozulmuş ve ters yüz edilmiş bir biçimde algılayan kitleler, tam da buna uygun olarak ekonominin belirleyiciliğini değil, politikanın belirleyiciliğini görürler. Bu yüzden onların geri bilincinde, sorunların kaynağı sistemin ekonomik çelişkileri değil, politik durumudur. Eğer yolunda gitmeyen bir şeyler varsa bunun nedeni, kötü politik yönetim ve politikacılardır. Şu burjuva partisi veya hükümetinin yanlış politikalarının sonucudur. "Onu değiştirirsek olumsuzlukları da ortadan kaldırabiliriz." Kimi zaman sorun daha da tekilleştirilip, şu veya bu burjuva politikacısının kişiliğine indirgenir. Kitlelerin kendiliğinden bilincinde var olan bu durum bir  yanılsama,gerçeğin ters-yüz edilmiş halidir. 

Bugün milyonlarca insan, kötülüklerin kaynağı olarak AKP hükümetini ve gittikçe de AKP'ninde  ötesinde Erdoğan'ın politikalarını görüyor. Ama bu bilinç, AKP ile kapitalist sistem arasındaki bağı gören, bu politikanın (akp politikasının) sistemin ekonomik ilişki ve çelişkileri tarafından belirlendiğinin farkında olan bir bilinç değil.(En fazla "yandaş sermaye"diye bir şey görüyor ve yandaş sermayeye karşı "diğer" sermaye ile işbirliğine hazır, ondan medet umuyor) Gördüğü tek şey; kötü bir partinin, kötü bir hükümetin,kötü bir politikacının kötü politikalarıdır. Bu yanılsama üzerinde yükselen bir AKP karşıtlığını örgütlemeye çalışmak, emekçi halkın yanılgısını örgütlemeye çalışmak demektir. AKP’yi ya da herhangi bir başka burjuva hükümetini, kapitalizmin kendisini gizleyecek bir biçimde abartarak öne çıkartmak, bu abartı üzerinden hedef tahtası haline getirmek, sistemin bu hedef tahtası arkasında saklanmasına destek olmak demektir.

30 Nisan 2022 Cumartesi

1 MAYIS SADECE 1 MAYIS DEĞİLDİR



Üç yıl önce yayınlanan bu yazı yeniden düzenlenerek yayınlanmıştır.
***

Sınıf mücadelesi bazen geri çekilmenin ve mevzii kaybetmenin ağır bedelleri olduğu bir sınıra dayanır. Yaşadığımız dönemde devrimci mücadelenin durumu tam da böyle bir sınır durumundadır. 12 Eylül yenilgisinden sonra bir dizi inişli çıkışlı aşamalardan geçen devrimci mücadele bir türlü kendini toparlayarak istenilen düzeye varamamış, geri düşüş durdurulamamıştır. Haziran Direnişiyle yaşanan sıçramanın devrimci bir halk örgütlenmesine kanalize edilmesi konusunda da kayda değer bir başarı sağlanamamıştır. Haziran Direnişi sonrası saldırılarını her alanda pervasız bir şekilde artıran egemen sınıflar, açık zoru faşist terörü en üst düzeye çıkartarak uygulamaya başlamışlardır. Nispi demokrasinin bütün görünümleri hızla ortadan kaldırılırken açık faşizmin icrasının yeni bir varyasyonu sahnededir.

26 Mart 2022 Cumartesi

HAREKETİMİZiN ACİL GÖREVLERİ

 

  
"Çalışan milyonların adaleli kolları kalkacak ve asker süngüleri ile korunan despotizmin boyunduruğu atomlarına kadar parçalanacaktır." 

Rus Sosyal-Demokrasisi, bir Rus İşçi sınıfı partisinin acil görevinin, otokrasinin yıkılması. siyasi özgürlüğünün kazanılması olduğunu defalarca belirtmiştir. Bu. on beş yıl önce. Rus Sosyal-Demokrasisinin temsilcileri -Emeğin Kurtuluşu grubu- tarafından ortaya atıldı. Bu. 1898 baharında Rus Sosyal-Demokratik İşçi Partisini kuran Rus Sosyal Demokratik örgütleri temsilcileri tarafından da ileri sürülmüştü. Fakat bu, pek çok kez tekrar edilen, açıklamalara rağmen, Rusya'da Sosyal-Demokratların politik görevleri sorunu bugün yine önem kazanmıştır. Hareketimizin pek çok temsilcisi. sorunun yukarıda sözü edilen çözümünün doğruluğundan kuşkuludurlar. Ekonomik mücadelenin yüksek önemi olduğu iddia edilmektedir; proletaryanın politik görevleri arka plana itilmiş, daraltılmış ve sınırlandırılmıştır. Hatta Rusya'da bağımsız bir işçi sınıfı partisi kurmaktan bahsetmenin sadece başkalarının sözlerini tekrarlamak olduğu söylenmiştir. Yani işçiler sadece ekonomik mücadele vermeli ve politikayı liberaller ile ittifak halinde bulunan aydınlara bırakmalıdırlar. Yeni inanışın en son iman ikrarı (meşhur Credo).(1) Rus proletaryasının henüz Sosyal-Demokratik programı tamamen reddedecek olgunluğa erişmediğini ilan etmek anlamına gelmektedir. Rabochaya Mysl özellikle Ayrı Ek'inde aşağı yukarı aynı tutum dadır. Rus Sosyal Demokrasisi bir kararsızlık ve kendini inkara yaklaşan bir bocalama devresi geçirmektedir. Bir taraftan işçi sınıfının hareketi sosyalizmden tecrit edilmekte; işçilere sadece ekonomik mücadelelerini yürütmekte yardımcı olunmakta, fakat bir bütün olarak hareketin politik görevlerini ve sosyalist amaçlarını açıklamak için hiçbir şey yapılmamakta. ya da çok az şey yapılmaktadır. Diğer taraftan da sosyalizm. işçi hareketinden tecrit edilmektedir; Rus sosyalistleri. işçilerin kendilerini ekonomik mücadeleye hasrettiklerinden. yönetime karşı mücadelenin tamamen aydınlar tarafından yürütülmesi zorunluluğundan yine her gün daha fazla söz etmeye başlıyorlar. Kanımızca üç koşul bu esef verici olaylar için gerekli zemini hazırlamıştır. Birincisi. ilk faaliyetleri sırasında, Sosyal-Demokratlar kendilerini yalnız propaganda alanında çalışmakla sınırlamışlar dır. Kitleler arasındaki ajitasyonu başlattığımızda. kendimizi diğer aşırı uca gitmekten her zaman alıkoyamıyorduk. İkincisi, "politika" denildiğinde. işçi sınıfı hareketinden kopuk bir faaliyeti anlayan  Ekonomistler. bağımsız bir işçi sınıfı siyasi partisinin kurulmasına karşı çıkıyor ve işçi hareketi için devrimci bir teorinin önemini İnkar ediyorlardı. Lenin, 1902 yılında yayımlanan Ne Yapmalı? adlı kitabında ve diğer eserlerinde ekonomistlerin görüşlerinin tamamen saçma ve zararlı olduğunu ispatladı ve politikayı tamamen gizli mücadeleye indirgeyen Narodnaya Volya taraftarlarına(2) karşı, ilk çalışmalarımız sırasında sık sık var olma hakkımız için mücadele etmek zorunda kaldık. Bu tip politika anlayışını reddederken Sosyal Demokratlar. politikayı tamamen arka plana itmek aşırılığına kaydılar. Üçüncüsü, küçük yerel işçi çevrelerinin tecrit edilmişliği içinde çalışan Sosyal-demokratlar. yerel grupların tüm faaliyetlerini birleştirecek ve devrimci hareketi doğru çizgilerle örgütlemeyi mümkün kılacak bir devrimci parti örgütleme zorunluluğuna dikkat etmediler. Ekonomik mücadelenin egemen durumda olması doğal olarak tecrit edilmiş çalışmanın egemen durumda olmasına bağlıdır. Bu koşullar hareketin tek tarafta yoğunlaşmasına sebep oldu. "Ekonomist': eğilim (yani, eğer buna "eğitim" diyebilirsek) bu dar görüşlülüğü yeni bir teori düzeyine yükseltmeye çabalamış ve pek moda olan Bernsteinciliği (3) ve eski burjuva fikirleri yeni bir etiket . altında satan, pek moda olan "Marksizm'in eleştirisi"ni bu amaç için kullanmaya çalışmıştır. Bu çabalar yalnız, Rus işçi sınıfı hareketiyle. politik özgürlük için yapılan mücadelenin öncü müfrezesi olan Rus Sosyal-Demokrasisi arasındaki bağın zayıflaması tehlikesini ortaya çıkarmıştır. Hareketimizin en acil görevi bu bağı güçlendirmektir.

20 Ocak 2022 Perşembe

MÜCADELE BİRLİK AYRIŞMA

 Daha önce paylaştığımız bu yazı, bazı bölümleri  yeniden düzenlenerek yayınlanmaktadır.

SINIFSAL PERPEKTİF



Birlik sorunu sosyalistler için her daim güncelliğini koruyan önemli bir sorun olmuştur. İçinde bulunulan koşullara göre birliği zorlayan nedenler farklı olmakla birlikte, gerekli olma durumu hiç ortadan kalkmamıştır. Öyle ki, kimi zaman adeta bir birlik fetişizmine dönüşerek “ illa birlik, ne pahasına olursa olsun birlik” abartısına varan anlayışların da ortaya çıkmasına ve “asgari müştereklerde birleşmek” için karşılıklı “esnemenin” ilkesizliğe vardığı şekilsiz, ilkesiz “birliklerin” oluşmasına da neden olmuştur. Aslında birlik olmayan bu “birlikler” kısa bir süre sonra dağılarak, vuslat bir başka bahara bırakılmıştır. Bazı arkadaşların da belirttiği gibi tarihimiz “nasıl birlik olunamazın” dersleriyle doludur. Elbette ki, bu olumsuz deneyimler birlik sorunun önemini ortadan kaldırmıyor. Olsa olsa nasıl yapmamalı ve nasıl yapmalı konusunda bir perspektif sağlıyor.

Birlik konusunda yaşanan bir sıkıntı da, müthiş bir kavram karışıklığının yaşanıyor olmasıdır. Cephe, ittifak, eylem birliği gibi kavramların tanımlanışında herkes farklı bir şey tarif ettiği gibi, kimlerin ya da neyin birliği soruları da muğlâk kalmaktadır. Örneğin; sosyalistlerin birliği ile halk güçlerinin, birliği birbirine sıkı sıkıya bağlı olmasına rağmen aynı şeyler değildir. Örgütsel birlik ise ayrı bir konudur. Bir devrimci örgütün oluşumundaki birlik anlayışı ile bir kitle örgütlenmesinde aranan birlik koşulları elbette ki birbirinden farklıdır. Elbet, ikisi arasında değişik dolayımlarla oluşan ilişkiyi unutmayarak.

İttifak ise doğrudan devrim anlayışı ve stratejisiyle ilişkili bir durumdur. Devrimin ana gücü, yedeklerin durumu, müttefiklerin belirlenmesi ve tasnif edilmesi stratejinin kapsamı içine girer. Devrimci mücadele bağlamında ittifaklardan söz edebilmek için öncelikle bir devrim stratejisinin ortaya konulması gerekir. Bu da stratejiyi pratiğe geçirebilecek devrimci bir örgütün varlığını gerektirir. Yani içinde bulunulan devrim aşamasına göre bir stratejinin olması yetmez, bu stratejiyi pratiğe geçirecek “kurmaylık” görevini yerine getirecek, bu doğrultuda temel güçleri organize edecek, müttefiklerle olan ilişkileri düzenleyecek, dolaylı, dolaysız güçleri gerektiği şekilde yönlendirecek devrimci örgütün varlığı zorunludur. Cephesel örgütlenme içinde, aynı şeyler geçerlidir. Bu koşullar olmadığı takdirde müttefiklerin varlığı ve bunlarla kurulacak ittifaklardan söz etmenin pratik karşılığı çok fazla olamaz. Böyle bir durum da temel politik görev bellidir, proletaryanın öncü partisini yaratmak.


Temel politik görev ortaya konduğu zaman bütün çalışmalar bu görevin yerine getirilmesine hizmet edecek bir perspektifle ele alınır. Somutun ortaya çıkardığı şu veya bu acil sorun nedeniyle temel politik görev savsaklanıp, ihmal edilemez. Acil sorunlar temel görevle ilişkilendirilip, onun çözümüne hizmet edecek şekilde ele alınır. Başlıca üç mücadele biçiminden ekonomik demokratik mücadele ve ideolojik mücadele politik göreve tabi kılınır. İdeolojik mücadele aynı zamanda, devrimci örgütün oluşmasında bir zorunluluk olan ideolojik birliğin sağlanmasını amaçlar.

 Kitle çalışması, değişik mücadele biçimleri, alan çalışmaları, ağırlık verilecek alanların belirlenmesi vb. aynı zamanda, devrimci örgütün yaratılmasındaki bir diğer zorunluluk olan, kadroların yaratılması sorunuyla ilişkili bir biçimde ele alınır.

Devrim anlayışı ve devrim stratejileri birbirinden farklı olan yapıların, bütün bu sorunlara bakış açısı farklı olacaktır. Devrim anlayışı, içinde bulunulan devrim aşamasının tespiti ve stratejisi birbirinden farklı olanların bu farklılığı ne kadar fazla ise, kitle çalışması, örgütlenme biçimleri, mücadele tarzları da o kadar farklı olur. Bunun ortaya koyacağı sonuç birliğin yarattığı enerji ve sinerji değil, “kasılma” ve sonunda kopmaya varacak bir gerilimdir. Birlikte hareket edecek güçlerin ortak kesişenleri ne kadar fazlaysa birlik olabilme ihtimalleri o kadar fazladır. “Aynılar aynı, ayrılar ayrı yerde” bu durumu anlatır.