4 Mart 2018 Pazar

BUGÜN VE GELECEK


"Günün geçici sorunları karşısında büyük temel düşüncelerin bu unutuluşu, 
 geçici başarılar uğruna girişilen bu yarış ve sonal sonuçları gözönünde
 tutmadan çevrede verilmekte olan savaşım, bugünün sonuçlarına
 feda edilen hareketin geleceği, bütün bunların belki de "namuslu" nedenleri vardır, 
 ama bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalacaktır; 
 ve "namuslu" oportünizm, belki de oportünizmlerin en tehlikelisidir!"
 FRİEDRİCH ENGELS 

Diyalektik yöntem bize sınıflar mücadelesini tarihsel gelişimi içinde, bütünsel bir süreç olarak ele alınması gerektiğini öğretir. Dün – Bugün – Gelecek ilişkisinin diyalektiğinden oluşan bu yöntem mücadeleyi bir süreç olarak ele almayı öğrettiği gibi, sürecin belli bir anına takılıp kalmamayı da öğretir. Nasıl ki düne ait verileri olduğu gibi bu güne aktararak bugünü açıklamaya çalışmak bir yanılgıysa, dünü yok sayıp bu günü sadece bugünle anlamaya ve açıklamaya çalışmak aynı düzeyde bir yanılgıdır. Dünle bugünü birbirinden kopartan, bugünle yarını da birbirinden kopartmış, anla gelecek arasına bir set çekmiş demektir. Düne takılıp kalmamak adına, bugüne takılıp kalmak denilen bu durum “sürecin ana feda edilmesi” denen durumdur.



Sınıflar mücadelesinde bugüne ait bir tavır belirlemek, aslında geleceğe ait bir tavır belirlemek demektir. Bu ise anda takılıp kalmamayı, sürecin dünden bu güne gelen evrimi içinde anı tahlil edip,  çelişkilerin geleceğe yönelik gelişmelerini öngörebilmeyi gerektirir. Bu öngörü, çelişkilerin sadece bu andaki durumlarıyla yetinmeyip, gelecekteki potansiyel gelişmelerini göz önünde bulunduran bir pozisyonu bu günden almamızı sağlar. Bu önceden pozisyon alış durumu, gelecekteki “o güne” karşı hazırlıklı olmamızı, düşmanın bizi hazırlıksız yakalamasını engeller. Mücadele tarihimiz bir yanıyla da “hazırlanamama/hazırlıksız yakalanma” tarihidir. Hazırlıksız yakalanma daha çok bizim başımıza gelen bir durumdur. Düşman sürekli olarak hazırlıklıdır ve sürekli olarak bir programa, plana göre hareket eder. Kendi programına göre yaptığı plana uygun olarak ilerlerken, esas hedefini örtmek, gizlemek ya da karşıtlarının enerjisini ve gücünü dağıtmak için üretilmiş veya abartılmış ikincil sorunlarla gündemi sürekli meşgul eder. Günlük politika dilinde “gündemi belirlemek” denilen şey esas olarak geleceği belirlemektir. Diğer bir anlatımla gündemdeki çelişkilere, sorunlara yaklaşırken onların andaki görünümleriyle yetinmeyerek, bu günden yarına uzanan bütünsel bir süreç içindeki gelişmeleriyle bakabilenler, yaratılmış gündemler içinden gerçek gündemi belirleyebildiği gibi geleceği de belirler.

Her toplumsal sistem temel çelişkileri dışında ondan bağımsızmış gibi görünen irili ufaklı bir dizi çelişkiyi ve bu çelişkilerin ortaya çıkardığı kültürel, etnik, ekolojik, cinsel, türsel vb. sorunu da bünyesinde taşır. Bunların bir kısmı daha önceki sınıflı toplumlardan bu güne taşınan sorunlar olduğu gibi, bir kısmı bizzat içinde bulunulan toplumsal sistemin ürünü olarak ortaya çıkar. Ancak hiç biri diğer sorunları kendi bünyesine eklemleyip çözüme ulaştıracak kapsayıcı bir dinamiğe sahip değildirler. Bu sorunlardan sadece birine odaklanan ve mücadelesinin merkezine bunlardan birini koyanlar;  nedeni ve sonucu sorunun kendi içinde arayıp, olgular arası diyalektik bir ilişki yerine olgunun kendisinde başlayıp, kendisinde biten dar bir alana hapsolurlar. Proletarya sosyalistleri bu sorunları küçümsemezler, yok saymazlar ama kapitalist sistem içinde bütün bu sorunların tek tek çözümlerinin mümkün olmadığını, kapsayıcı bir program içinde sınıf mücadelesinin dinamikleriyle birleştirilerek proletaryanın öncülüğünde gerçekleştirilecek bir mücadeleyle çözümlenebileceğini bilirler. Bu yüzden var olan güçlerini – ki günümüzde oldukça sınırlı bir güçtür- güncel sorunların uzağında/dışında kalmamak adına dört bir yana seferber edip dağıtmak yerine, sınıf mücadelesi etrafında toparlamaya çalışırlar. Bu toparlama çabasındaki öncelikli gayret mevcut sistemin temel çelişkisi ve içinde bulunulan süreçteki başat çelişkilerine odaklanmaktır. Devrimci mücadele hayatın her alanında verilen bir mücadele olmasına rağmen güç ve olanaklar her zaman bu kadar kapsayıcı olmamıza izin vermez. O zaman devreye öncelikler girer. Mücadeleyi en geniş alana yaymak için hangi çelişkiler odaklanmamız ve sürecin içinde bulunduğumuz anında çubuğu nereye bükmemiz gerekir? Bugün, bu soruya verilecek yanıta uygun olarak ortaya konulan pratik, geleceği belirler.

Geleceğe yönelik bir program yapmak, bir strateji belirlemek ve toplumdaki çelişkiler karmaşasından çıkmayı sağlayacak bir yöntem geliştirmek, öncelikle bu güne ait bir takım saptamalar yapmak demektir. Yani sınıflar mücadelesinde bu gün yapılanlar “hemen şimdi” elde edilen “somut” bir karşılığa denk düşmez. Sürecin gelecekteki aşamalarında elde edilecek somut kazanımların bu günkü somut adımlarını ifade eder. “Hemen şimdi istiyoruz” diyen anlayış bir türlü somut bir şey elde edilemeyen “şimdinin” içinden dönüp durur ve bir türlü geleceğe ulaşamaz. Çünkü şimdi elde edilebilecek somut bir kazanım, ancak şimdi öncesinin yani dünden bu güne gelen, doğru yönetilmiş bir mücadele sürecinin ürünü olabilir. Geleceğin şu veya bu aşamasında, şu veya bu alanlarda elde edilebilecek kazanımlar da bu günden başlayarak o güne kadar varan mücadelenin ürünü olabilir. “Hemen şimdi” güncelliği ve gündemi içinde boğuşup duranlar ne günü ne de geleceği kurtarabilirler.


Geleceğe yönelik bir tavır belirlemek, aslında bu güne ait bir tavır belirlemekse öncelikle yapılması gereken şey mevcutta var olan çelişkilerin ayrıntılı bir tahlilini yapıp, bu çelişkilerin andaki görünümleriyle yetinmeyip, gelecekteki potansiyel gelişmelerinin bilimsel öngörüsü üzerinden planlanmış bir stratejiye sahip olmaktır. Diyalektik yöntem bize çelişki denen şeyin aynı zamanda bir ilişki olduğunu söyler. Sınıflı bir toplumda ise ilişki ve çelişki dediğimiz zaman ise toplumsal üretim ilişkileri ve bu üretim ilişkileri içindeki sınıfsal ilişki ve çelişkileri anlarız. Mademki “şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir”, toplumsal alanda var olan yüzlerce çelişki içinden hangilerini ayıklamamız, hangilerine çubuğu bükmemiz konusunda yarı yarıya bir mesafe kat etmişiz demektir. Toplumsal yapı içinde var olan çeşitli çelişkilerin ortaya çıkışını da, çözümünü de kendi bünyesinde taşıyan sınıf savaşımı…

Kapitalist sistem içinde sınıf savaşımı iki ana sınıf; proletarya ve burjuvazi arasında sürmesine rağmen Sosyo - Ekonomik yapının özelliklerine göre değişen, farklı sınıf çatışmalarını da içerir. Tekelci burjuvaziyle - orta burjuvazi, sanayi burjuvazisiyle - ticaret burjuvazisi, küçük burjuvaziyle - büyük burjuvazi veya proletarya arasında vb. İktisadi alt yapıdaki bu savaşım aynı zamanda siyasal üst yapıdaki bir savaşım olarak kendini ortaya koyar. Bu gün ülkede yaşanmakta olan siyasal, hukuki, ideolojik çatışmaları anlamanın yolu, alt yapıdaki iktisadi çıkar çatışmalarına bakmaktan geçer. Bizim gibi yeni sömürge bir ülkede bu ilişki ve çatışmalar çok daha karmaşık özellikler gösterir.
Proletaryanın devrimci öncüsünün görevi bütün bu çelişkilerin ayrıntılı bir tahlilini yapmaktır. Ama  “Bütün sınıfların ve ülkelerin statik değil dinamik, yani durağan değil hareket halinde oldukları göz önünde tutularak” (…)  “hareketin kendisi de sadece geçmiş açısından değil gelecek açısından da sadece yavaş değişimleri gören evrimcilerin kaba yaklaşımlarıyla”(1) değil diyalektik bir yaklaşımla ele alınarak yapılan bir tahlil mücadelenin geleceği için bir eylem kılavuzu görevi görebilir.

“Bütün sınıfların statik değil dinamik” bir tahlilini yapmak egemen sınıfların sadece bu günkü değil geleceğe yönelik hedeflerini, bu hedeflere yönelik programlarını ve bu programa uygun olarak bugün yaptıkları hamleleri de anlamamızı sağlar. Bu bizi egemen sınıfların gerçek programlarını gizleyebilmek, halk güçlerinin ve onun devrimci öncülerinin dikkatlerini ve güçlerin dağıtmak için yarattıklar yapay çelişki ve çatışmaların “güncel” tuzağına düşmekten koruduğu gibi kendi strateji ve taktiklerimizi belirlemek için de gereklidir.

“Bütün sınıfların ve ülkelerin statik değil dinamik, yani durağan değil hareket halinde oldukları göz önünde tutularak” yapılan bir devrimci tahlil, mücadelenin geçmişte ya da bu günde takılıp kalmasını engeller.“ Hareketin kendisi de sadece geçmiş açısından değil gelecek açısından da sadece yavaş değişimleri gören evrimcilerin kaba yaklaşımlarıyla” değil, devrimci dinamiklerin üzerinde yükseleceği gerçek çelişki ve çatışmaların, sadece bu günkü durumlarıyla değil gelecekteki gelişmeleri içinde görmemizi sağlar. Bu gün var olan bir dizi yapay, türev ve ikincil çelişkileri ayıklayarak perspektifimizin netleşmesini, mücadelenin ana çelişkilere doğru yoğunlaşmasını sağlar.

Devrimci mücadelenin uzun yıllar önce başlayan geri düşüşü, özellikle 90’lı yılların ortasından itibaren hızlı bir ivme kazandı. Bugün, tarihinin en geri dönemini yaşıyor diyebiliriz. Çeşitli dönemler, kendisindeki daralmaya çözüm olarak bütün gücüyle genişleme hamleleri yapmaya çalıştı. Genişleme hamleleri bir yandan nicelik kaygısını öne çıkartırken, diğer yandan geniş bir toplumsal çelişkiler karmaşasıyla boğuşmasına neden oldu. Bunun sonucunda mevcut toplumsal çelişkileri tahlil ve tasnif etme yeteneği zaaf göstermeye başladı. Aynı zamanda en geniş halk kesimleri içinde çalışma gayreti, toplumun en geniş kesimini oluşturan küçük burjuvazi ve küçük burjuva ideolojisiyle çok fazla muhatap olmasına neden oldu. Proletaryanın pratik ve ideolojik olarak en zayıf olduğu dönemlerde yaşanan bu muhatap oluşun karşılığı, etkileme değil etkilenmeyle sonuçlandı. Kaçınılmaz olarak sınıf perspektifinde bulanıklık başladı. Uzun vadeli hedefler birçok kesimde “şimdilik” ötelendi. “Günde var olmak, günü kurtarmak, güncel mücadelenin dışına düşmemek” adına burjuvazinin ve burjuvazinin sol içindeki uzantılarının belirleyici olduğu bir güncellik tuzağına düşüldü. Genişlemek ve kitleselleşme adına geniş/yatay örgütlenmelere ağırlık verilirken dikey örgütlenme ikincil plana itildi. Ekoloji, cinsiyet, etnik, türsel konulara harcanan enerji, sınıf mücadelesi için verileni ikiye üçe katladı. Sınırlı güçleriyle her yere yetişmeye, her yerde var olmaya çalışan, fakat her yerde olmaya çalışmaktan gerçek bir güç olarak hiçbir yerde var olamayan bir sol ve içinden bir türlü çıkılamayan bugün.

Şimdi yapılması gereken şeyler aslında yıllardır yapılması gereken şeyler. Egemen sınıflar dört bir yandan saldırıyor ve biz tarihimizin en güçsüz dönemindeyiz. İstesek de bu saldırılara karşı güçlü bir direniş gösterebilecek durumda değiliz. O zaman şimdiye kadar solun kendine mücadele konusu seçtiği geniş alanlardan daha dar, ama yakın gelecek açısından en fazla çatışma ve gelişme potansiyeli içeren alanlara doğru daralmamız gerekiyor. Bu daraldığımız alanlar, ileride bizim genişleyeceğimiz alanlar olacak. Eldeki bütün veriler bu alanlardan öncelik verilmesi gerekenin, gittikçe derinleşen ekonomik krizle birlikte keskinleşen emek-sermaye çelişkisine eşlik eden, işçi sınıfının mücadelesi olduğunu gösteriyor.
İkinci olarak gittikçe artan faşist baskı ve saldırılar karşısında etkisizleşen kitle örgütlerini daha dar ama daha militan bir çizgide yeniden düzenlerken, dikey örgütlenmenin yakın gelecekte artacak olan önemini kavrayan bir örgütlenme çalışmasını hızlandırmak gerekiyor.

Ve belkide en önemlisi, yazının başına koyduğumuz Engels alıntısında sözü edilen, "namuslu" oportünizmle yollarımızı net bir biçimde ayırmamız gerekiyor.

Şimdi hızla yapay ve ikincil çelişkilerden temel çelişkilere, “görünür” olmak yerine var olmaya, oligarşinin güncelleştirdiği gündemlere laf yetiştirmek yerine işçi sınıfın ve emekçi halk kesimlerinin gündemini oluşturmaya, her yere güç yetişmek yerine sistemin en zayıf çelişkilerine odaklanarak, bütün gücümüzle yüklenmeye başlamamız gerekiyor.
Hemen şimdi başlamamız gereken bu mücadele, bize hemen şimdi bir kazanım sağlamayacak; ama bu günü geleceğin kazanımlarına bağlayacak. Aksi takdirde bu günün içinde boğulup gideceğiz.

(1) Marksist Öğreti Üzerine, Lenin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder