7 Şubat 2018 Çarşamba

Ve Mustafa... Ve Mine..Ve Temel...

 *"Günler
 Tanık oldular ölümlere
 Gördüler vurulup öleni
 Öldüreni
 Hayatla taşınan ölümü
 Ölümle başlayan dirimi."



12 Eylül faşizminin en azgın olduğu dönemlerdir. Tarih 1981 yılının Ocak ayını gösterirken Adana'da bir devrimci, faşizmin kolluk güçleriyle girdiği çatışmada yakalanır. Yakalanır ama 
" Mustafa’da yakaladıklarında bulunamayan bir silah vardır. Kelepçesi çözülür çözülmez Mustafa silahı çeker ve önce muhbir bekçi Hayri Şimşek’e ateş eder, ardından silahına davranan Astsubay H. Hüseyin Özcan’a bir el ateş eder, silah seslerini duyunca odaya gelen Astsubay Nihat Özbay’a da ateş eden Mustafa, erlerin arasından elde silah geçer."


Bu olay yaşandığında bu satırların yazarı memleketin zindanlarından birinde tutsaktır.Bütün koğuşun televizyondan Mustafa Özenç'le ilgili haberi adeta nefesini tutarak izlediğini ve ardından sadece Devrimci Yol'cuların değil, tüm siyasi tutsakların sevinç, coşku ve saygıyla haykırdığını bu gün gibi hatırlar. Silahını elden bırakmayıp "dövüşenler de vardır bu havalarda"


Tarih 22 Eylül 1982'yi gösterirken İzmir Urla'da bir bağ evinde bir grup devrimci kuşatılır.
"Bir bağ evinde sarıldıklarında 15 - 20 kişiydiler. İçlerinde tek kadın Mine'ydi. Birlikte durumu değerlendirerek çemberi yarıp çıkmaya karar verdiler. Dışarıya ilk fırlayan Mine oldu ve açılan ateş sonucu öldürüldü. Vücudunda 32 kurşun vardı."
Devrimci Yol'un 12 Eylül sonrası ilk kadın şehidi olan Mine Bademci;
" İsmini bize,
Yirmi küsur kurşunla parçalanıp
Sevdasını dağlara
Bırakan" Mine Bademci Silahını elden bırakmayanlardandır. Evet yılgınlığın, umutsuzluğun kol gezdiği o günlerde "o havalarda dövüşenlerde vardır"

12 Eylül Faşizmini izleyen yıllar boyunca, yüzlerce Devrimci Yolcu ülkenin değişik yerlerinde silahlarını ellerinden bırakmadan savaşarak şehit düşerler. 
 Korku,yılgınlık, umutsuzluk kokan havalarda geri çekilenler olduğu gibi dövüşenlerde olmuştur. Bu sadece Devrimci Yol için değil tüm devrimciler için geçerlidir. Herkesin şu veya bu oranda geri çekilenleri ve dövüşenleri olmuştur. Ve bu gün hala devrimci bir damar varlığını sürdürüyorsa en zor koşullarda dahi silahını ellerinden bırakmayıp dövüşenler sayesindedir.
Onların hataları,acemilikleri, yenilgileri bile öğreticidir.

Aradan yıllar geçer 12 Eylül Faşizminin açık ve azgın saldırılarının hızını kestiği daha doğrusu değişik biçimlerle gizlenerek varlığını sürdürdüğü, kimilerine göre "normalleşme" denilen koşullar başlar. Var olan koşullar; kimileri için silahların bir kenara bırakıldığı, yeni örgütlenme ve mücadele yöntemlerinin tartışılmaya başlandığı, bir demokratikleşme fetişizminin ortaya çıktığı, "parti olmayan parti, kanatlı parti" modellerinin , sivil toplumculuğun vb.lerinin tartışmalara servis edildiği dönemlerdir. Bir yandan toplumsal muhalefette bir kıpırdanış ve canlanma yaşanırken diğer yandan bu canlanmayı sağa doğru çekme gayretlerinin birlikte var olduğu dönemlerdir. Ama birileri hala inatçı bir biçimde, mücadelenin devrimci merkezi bir örgütlenmeyle mümkün olduğunu söylemeye devam eder. Bir yandan değişik mücadele alanlarında devrimci bir tarzda örgütlenmek için çaba sarf ederlerken, diğer elleriyle silahlarının kabzasını sıkıca tutarlar. Mücadelenin sağa doğru çekilmeye çalışıldığı bir dönemde onlar devrimci damara kan taşımaya devam ederler.

90'lı yılların başlarıdır. 12 Eylül'ün üzerinden 11 yıl geçmiştir. Mustafa Özenç'in oligarşinin ininden silah elde çıkışından bu yana 11 yıl. Mine bademci'nin göğsünü kurşunlara siper edip, silah elde düşmanın üzerine yürüdüğünden bu yana 10 yıl. Bazıları için bunlar birer kahramanlık öyküleri olarak anlatılmaya devam eder. Ne var ki bunun bir kahramanlık öyküsü değil, bir mücadele anlayışı olduğu unutturulmaya çalışılır. Ama unutmayan ve unutturmayanlar da vardır. Israrla doğru bildikleri devrimci çizgide yürümeye çalışanlar. Bir çok eski yol arkadaşları şimdi başka mecralarda akarken, sayılarının azlığına bakmadan doğru bildikleri yolda yürüyenler.
Böylesi havalarda devrimci çizgide yürüyebilmek çok daha zordur ama devrimcilik zor olanı başarmak değilmidir?...
Temel Çoşkun'un ölüm yıl dönümündeyiz. Temel Çoşkun'u anmak demek aynı zamanda devrimci mücadeleyi,her türlü sağ sapma ve geri çekiliş koşulları içinde sürdürebilme bilincini ve önemini anlamaktan geçer. Temel çoşkun için söylenebilecek en önemli şeylerden biri şudur: Her türlü koşul altında Devrimci Yol'un çizgisinde yürümekten vaz geçmedi.
"Temel Coşkun. 12 Eylül sonrası mücadeleyi hiç bırakmayanlardan... Önce Samsun'da, sonra da İstanbul'da sürdürdü mücadelesini. Tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra devrimci hareketin toparlanması yönünde çaba sarf etti. 8 Şubat 1991 tarihinde İstanbul Yeşilköy'de polislerle girdiği silahlı çatışmada öldürüldü. 32 yaşındaydı."
Bir kez daha tekrarlayalım;
Bu gün hala devrimci bir damar varlığını sürdürüyorsa en zor koşullarda dahi silahını ellerinden bırakmayıp dövüşenler sayesindedir.

* şiir: Ahmet Özer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder