Yıl 1984 Haziran.
Tokat-Sivas sınırında bir grup devrimci oligarşinin kolluk güçlerince
kuşatıldı. Kuşatma çatışmaya dönüştü ve ilk olarak Ahmet Pehlivan vuruldu.
Diğer devrimciler kuşatmayı yararak çıktı. Ayhan Gökvelioğlu kuşatmayı yarıp çıkmış
olmasına rağmen, vurulan Ahmet Pehlivan'ı kurtarmak için geri döndü ve o da
vuruldu. Ahmet Pehlivan'la birlikte öldürüldü. Ayhan, Ahmet’in arkadaşıydı,
dostuydu ama aralarında ilişki bunları da kapsayan aşan bir ilişkiydi ve adı yoldaşlıktır!
80’li yıllar aynı zamanda zindan, tutsaklık, işkence, baskı ve direniş demekti. Toplu saldırılar ve toplu görülen işkence 12 Eylül zindanlarının günlük rutiniydi. Bu toplu saldırılar karşısında devrimci tutsakların kol kola girip bir çember oluşturarak yaptıkları direniş oligarşinin kolluk güçleri tarafından da alışılmış bir görüntü haline gelmişti. Bu çemberin tam ortasında; sorgudan yeni gelmiş, işkencede sakatlanmış, sağlık sorunları olan devrimciler olurdu. Bu önceden planlanmış, kararlaştırılmış bir durum değildi. Direnişler süreci içinde kendiliğinden oluşmuş bir durumdu. Bunun adı yoldaşlık refleksidir!…
Faşizmin
işkence hanelerinden birindeydi ve tek başınaydı. Buradan sağ çıkma ihtimalinin
gittikçe zayıfladığını düşünüyordu. Kendi kendine Julius Fuçik'in “Dostlarım hepinizi sevdim. Nöbeti
teslim ediyorum!” sözcüklerini mırıldanarak gülümsedi. Ertesi gün işkencecilerine şöyle diyordu: “
bunun hesabını bir gün mutlaka vereceksiniz. Bunun zamanını bilemem. üç yıl,beş
yıl, on yıl.. Bildiğim tek şey bu yaptıklarınızın hesabını devrimciler sizden
muhakkak soracaklar.” Bu karşı tarafa gözdağı vermek, bir moral üstünlük
sağlamak için yapılan ajitafif bir söylem filan değildi. Yoldaşları her şeyin
hesabını soracaktı, buna inanıyordu. Bunun adı yoldaşlara güvendir!
Yoldaşlık,
günümüzde yaygın olan şekilsiz bir solculuk tanımı ve buna uygun örgütlenme
anlayışı içinde içeriğini yitirmiş siyasi bir ilişki biçimidir. Yoldaşlık aynı
zamanda komünist insanın insani ilişki biçimidir. Yoldaşlık ancak komünist ve
devrimci bir yapı içinde oluşabilir.
Yoldaşlık
ideolojik, politik ve örgütsel bir birliği gerektirir. Bunlar bittiğinde
yoldaşlık biter. Bir dönemler böyle bir birliğin içinde olanlar, bu gün farklı
ideolojik ve örgütsel alanlarda iseler dünün birliğini, bu günkü
yoldaşlıklarına referansı olarak gösteremezler. Çünkü yoldaşlık feodal,
ataerkil vb. bir bağ değildir ve "sınıf mücadelesinde proletarya
yoldaşlığının dışında feodal ve ataerkil ilişkilere yer yoktur" (Mahir
Çayan)
Yoldaşlık ancak birlikte çıkılan bir yolda oluşur. Ama bu yol yaşadığımız düzenin sınırlarının dışına çıkan bir yol olmalıdır. Bu yol zorlu bir yoldur; “engebeli, dolambaçlı ve sarptır. ”Terin tere, emeğin emeğe, kanın kana karıştığı ölümün ve hayatın aynı süreç içinde paylaşıldığı bir yol. Bu yolun adı devrimci yoldur ve bu yolu birlikte yürüyenlere yoldaş denir. Yani yoldaş olabilmek için aynı yolda yürümek yetmez. Aynı zamanda, bu yolun devrimci bir yol olması gerekir. Yoldaşlığı arkadaşlık ve dostluktan ayıran budur. Dostluk, mevcut toplumsal sistemin olağan koşulları içinde karşılaşılan zor geçitlerde denerek pekişir ya da kopar. Yoldaşlık ise, mevcut toplumsal sistemin dışına çıkan ve bu çıkma iradesi ortaya konulduğu andan itibaren karşısına sayısız engel ve barikatın konulduğu olağanüstü bir yolculuğun, olağanüstü koşullarında oluşur. Yoldaşlar, dost ya da arkadaş oldukları için yoldaş değil, yoldaş oldukları için dost ve arkadaştırlar. Aralarındaki dayanışma ilişkisi dost ve arkadaşlarda olduğu gibi, mevcut sistemin içinde var olabilmek için gerekli olan ekonomik ve fiziki şartlarla sınırlı değildir. Mevcut sistemi yıkıp parçalayıp, yeni bir toplumsal sisteme geçme mücadelesi içinde karşılarına çıkan tutsaklık, işkence, ölüm, açlık, yoksulluk gibi bin bir musibet ve belaya karşı mücadele içinde oluşur. Dostluk şu veya bu oranda, egemen toplumsal ilişkiler tarafından koşullandırılmış kişisel bir ilişkidir ve son tahlilde kişisel çıkarlara dayanır. Yoldaşlık ise, egemen toplumsal koşullara karşıt ve ona alternatif bir toplumsal sistem kurma mücadelesi içinde oluşmuş, sınıfsal dolayısıyla kolektif çıkarlara dayalı bir ilişkidir.
Yoldaşlık soğuk bir politik atmosfer ve mekanik
toplumsal ilişkilerden oluşan duygusuz, sevgisiz bir ilişki değildir. Tam
tersine bunların en yoğun yaşandığı ve yaşanmasının önünde hiçbir kişisel çıkar
ilişkisinin engel oluşturmadığı, meta ilişkileriyle çarpıklaşmamış, burjuva
toplumsal ilişkilerin çok yüzlülüğü ile bozulmamış, değişen kişisel çıkarlara
göre değişen yakınlık ilişkilerinin kaypaklığıyla güvensizleşmemiş bir biçimde
yaşanır. Yoldaşlığın en güzel fotoğrafı Mahir Çayan ve Ulaş Bardakçı kucaklaşmasıdır.
Yoldaşlık
bugün en eksik yanımızdır, kesik bir kol gibi sol omzumuzda duyduğumuz
sızıdır. “Özlemekle gözlemekle” gelecek
bir şey değildir. Yoldaşlık bir yol içinde oluşur ve bu yolun adı devrimci
yoldur. Yoldaşların yola, yolun yoldaşlara ihtiyacı vardır. O “engebeli,
dolambaçlı, sarp” yollara çıkmadığımız sürece sol omzumuzdaki sızı ve boşluk
duygusu bitmeyecek. Mevcut toplumsal sistemin, her seferinde aynı umutsuzluğa çıkan yollarında
dolaşırken edindiğimiz arkadaşlık ve dostluk ilişkileri içinde vardığımız yer, yine kendi yalnızlığımız oluyor.
Biz
Yoldaşlığı ve yoldaşlarımızı özledik!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder