13 Aralık 2012 Perşembe

OLANLARI BİLİYORUZ/ZOZAN KARA


                 Televizyonda haberler var,kasılıp kalmış bedenlerle izliyoruz,beynimiz, yüreğimiz, ellerimiz şaşkın. Karadeniz de fırtına kayaları dövüyor, sayıları 10 kadar insan koşuşturuyor. Kayaların arasında yaşama tutunmaya çalışan biri var. Kıyıda, kayaların arasın da el ele tutuşsak kurtarılıverecek kadar yakınımızda, kemerlerimizi bağlasak uzatıversek tutabilecek kadar istekli, canlı. Orada kayaların arasında az önce evinde olan, ailesi ile dinlenen bu havanın kızgınlığında denize çıkılmaz diyen biri var. Adamın elleri tuttuğu kayalardan koparcasına uzaklaşıyor, denizinin içine kayıyor beden, artık ölüdür o. Bir emekçinin ölümüne daha tanıklık ediyoruz. Ölümle yaşam arasında sıkışıp kalanlar yardım edemiyor, koşuşturup duruyorlar, televizyonun ardında ki emekçi yürekler kızgın kıpkırmızıdır şimdi, onlar orada olanları çok iyi biliyorlar.

9 Aralık 2012 Pazar

MARKSİST YÖNTEM ÜZERİNE -2- / Bora Kara




"Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde 
yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir."Marks böyle der meşhur 11.Tez’de. Marks, Dünyayı yorumlamaya karşı değildir, onun karşı olduğu, değiştirmeyi amaçlamayan bir yorumlamadır. Bu yüzden Marksın vurgusu ve düşüncesinin özünü değiştirmek oluşturur.
"Marksizm ve teorik ilişkisi 1"

Marksizmi kendinden önceki bütün düşünce biçimlerinden ayıran temel farklılığı budur.O var olan durumu yorumlamak ve anlamak\anlatmakla yetinmez. Değiştirmek,teorik bir sorun değil, pratik bir sorundur, bir eylemi,pratik bir davranışı gerektirir.Marksist yöntem öz olarak, pratikte başlayıp(verili somut) soyutlama yoluyla düşüncedeki somuta ulaşıp yeniden pratiğe dönen bir yönteme sahiptir.Yeniden pratiğe dönüş aynı zamanda soyutlamamızın doğruluğunun sınandığı alandır.Sadece nesnel gerçekliği anlamak ve açıklamakla yetinmez; anlaşılan nesnel gerçeği, var olan nesnel gerçeği değiştirmenin bir aracı olarak ele alır.Anlamak çabası baştan itibaren değiştirmek istemiyle koşullanmıştır.Dert entelektüel bir merak ya da akademik bir kaygıyla anlamak,bilmek,öğrenmek diğer bir deyimle "anlamak için anlamak" değildir. Bilgi\teori değiştirmek yani devrim için gereklidir. Çünkü bilinemeyen şey değiştirilemez.

17 Kasım 2012 Cumartesi

MÜCADELE TARİHİNDEN NOTLAR 1





"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.
"(Marks, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i.)

Kendi tarihini yapan insanların bu "yapıcılıklarını" kendi keyiflerine göre yapamayacaklarını, bunun  verili koşulların sınırlarıyla belirlendiğini ortaya koyan Marks'ın, nesne- özne ilişkisini diyalektik bir biçimde ele aldığı yukarıdaki satırları, elbetteki nesnelliğe boyun eğmiş bir özneyi işaret etmez. Tam tersine, tarihi yapacak olanın yapabilmesi için var olan nesnel koşulları tahlil etmesinin,onun yasalarını bulmasının ve bu yasalarının zorunluluğunun bilincine vararak kendi kaderini ele alması arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Özgürlük zorunluluğun bilincinde olmaktır. Bu bilince ulaşan insan kendi tutsaklığına son verip özgürlüğünü elde edebilir. Ancak bu şekilde zorunluluğun tutsağı olmaktan kurtulup kendi "kaderini" eline alabilir.
Devrimci mücadele tarihi, nesne ve özne ilişkisinin bu diyalektik birliğinden oluşur. Literatürdeki devrimin nesnel ve öznel (objektif ve subjektif) koşulları kavramları bu temel ilke üzerinde yükselir.
Devrimin nesnel koşullarının belirleyici önemi kadar, öznel koşullar da, daha önemsiz olmayan bir özelliğe sahiptir. Öyle ki, mücadelenin belli aşamalarında devrimci öznenin konumu ve onun kolektif bilincinin, "kurmayının" politik öncüsünün yeterliliği ve yetersizliği, nesnel koşulların yetersizliğini ve yeterliliğini  tersine çevirebilir. Koşulların bütün elverişliliğine rağmen öznel koşullardaki yetersizlik sürecin ileriye doğru sıçramasını engeller. Tam tersine devrimci özne örgütlüyse ve bu örgütlülüğü öncü partinin olması gereken yetenekleri ile donanmışsa koşulların zorluğu, elverişsizliği, gibi "gerekçelerle" kendini sınırlamaz. Devrimci irade, devrimci yaratıcılık ve kararlılık, koşulların çemberini aşmayı bilir.
Özellikle devrimci güçlerin büyük darbeler yediği, yenilgiler sonrasında veya sınıf mücadelesinin olabildiğince keskinleştiği, dolayısıyla karşı devrimin tüm gücüyle azgın bir şekilde saldırdığı dönemlerde, devrimci örgütün konumu belirleyici bir öneme sahip olur.

30 Ekim 2012 Salı

MARKSİST YÖNTEM ÜZERİNE\ Bora Kara

Daha önce 4 bölüm olarak yazdığım Marksizm ve teori pratik ilişkisi adlı çalışmama kendi programım içinde marksizm de yöntem sorununu amaçlayarak başlamıştım. Bu amaca bağlı olarakta konun son yazısını;

"Yöntemi vurgulu yazdık çünkü bu karmaşanın içinden ancak doğru bir yöntemle çıkılabilir. Bu ise Marksizm’in bütün gücünü, ruhunu oluşturan yanıdır. Adı ise herkesin ezbere bildiği ama nasıl uygulanacağı konusunda yeterli bilincin olmadığını düşündüğümüz diyalektik materyalizmdir. Birçokları tarafından birkaç ilkesinin ezberlenip, daha sonra “yüksek teori” yapmak için bir kenara bırakılan şey. Doğru bir yönteme sahip olmayanlar ise, nereye varacaklarını, nasıl varacaklarını, ne arayacaklarını, nasıl bulacaklarını bilemezler. Yöntemsizlik beraberinde bir süre sonra eylemsizliği getirir. Teori denen şey gitgide pratikten kopuk, kendi kısır döngüsü içinde dönüp duran gerçeküstü bir kurguyla dönmeye başlar. Kurgudan bir türlü pratiğe geçilemez. Ve böyle bir eksiklikle (yöntemsizlikle) ele alınan Marksizm aslında artık Marksizm değildir.

21 Ağustos 2012 Salı

İNSAN ÖLDÜRMEYİ BİLMELİ KENDİNİ/Bora Kara

İnsan öldürmeyi bilmeli kendini.
Evet, gerektiğinde öldürmeyi bilmeli insan kendini.Yaşam sadece anılara dönüşmüşse ve güzel olan, onurlu olan,dik olan herşey anılarda kalmışsa ve sıcak bir akdeniz akşamında turistik olmayan bir kasaba da anlatılan 
"yorgunum,Yorgun ve mutsuz. Çıktığımda herşey dağılmıştı.Önümde bir sürü sorun vardı ben çoğunun acemisiydim ve bizim dostların bir çoğu ortada yoktu var olanlarda kendi yaşam dertlerine düşmüşlerdi.Kimileri ise, selam vermeye bile çekiniyorlardı. Sonra evlendim...Sonra iki çocuk...Bu gördüğün küçük dükkan ve gördüğün gibi ben... Akşamları iki şişe bira alıyor ve tek başıma şu sahile iniyor dünümü düşünüp bu günüme kahrediyorum"Türünden bir öyküye dönüşmüşse yaşam insan o yaşamı sonlandırmasını yani kendini öldürmesini bilmeli...
O gecede bir sürü şeyler konuştum onunla. Sonra "öldür kendini" diye tamamladım cümlelerimi.

27 Temmuz 2012 Cuma

MARKSİZM VE TEORİ PRATİK İLİŞKİSİ(4)/ Bora Kara

 "Sistematik, Hegel'den sonra olanaksızdır. Dünyanın tek bir sistemi, yani tutarlı bir bütünü temsil ettiği açıktır, ama bu sistemin bilinmesi, tüm doğanın ve tüm tarihin bilinmesini ön gerektirir, buna da insanlar hiçbir zaman erişemezler. Öyleyse sistemler yapan kişi, sayılmaz eksiklikleri kendi öz uydurması ile doldurmak, kendini usdışı imgeleme gücüne bırakmak, ideoloji yapmak zorundadır." (Engels: Anti-Dühring)
Bunu söyleyen Engels bir başka yerde şöyle devam eder;
“"Bizim tarih kavrayışımız, her şeyden önce, ciddi çalışmalar için yol göstericiden (kılavuz) ibarettir. Yoksa Sol-Hegelcilerin anladığı biçimde bir manivela değildir. Çeşitli toplumların sosyal, hukuki, estetik, felsefi, dini vs. kuruluşları hakkında bir yargıya ulaşmadan önce, bütün tarihin ve söz konusu olan toplumsal formasyonların dikkatle incelenmesi gerekir... Bunun yerine birçok genç yazar, tarihi materyalizmi, her şeyi açıklayan hazır bir kalıpmış gibi (dogma olarak) ele alarak, hiçbir araştırmada bulunmadan, azcık tarih bilgisiyle çarçabuk bir sistem oluşturmaya çalışmaktadır. Bu davranışlarıyla da, asıl düşünceyi, hasımların haksız saldırılarına maruz bırakmaktadırlar."

25 Mayıs 2012 Cuma

KAPİTALİZMİN KENDİNİ YAŞAMDA GELENEKLEKLEŞTİRMESİ VEYA KIRMIZI TÜLLÜ SEPET/ZOZAN KARA


    Bir dostumun hastalığı nedeniyle hastane kapısındayım. Kapının önünde çiçekçi camekânın da kırmızı tüller içinde bir sepet var.  Çocuğumuzu doğurmayı bize pazarlayan “gelişmiş kapitalizm”bu sepetleri doğum kutlaması için moda yaptı. Bize satıyor. Burası ise sıradan bir devlet hastanesi ve son zamlardan sonra “müşterisi” oldukça artmış. Özel hastanelere gidemeyeceği kesin olan halkıma hizmet veriyor. Biliyorumki bu sepetler çok pahalı, halkım bunları nasıl alacak diye dikkat kesiliyorum. Bu konuda bilgimi arttırmak için duramam, dar bir anda çiçekçi ile konuşken buluyorum kendimi. 10 lira abla diyor, verelim mi? Çok ucuz nasıl olur? Sepeti incelerken bir gülmedir tuttu beni.Halkım her şeyin” kendine göresine “alışmışken bununda çakmasını yada kendi parasına göresine uydurulmasına ses çıkarmamış..Ne modadan geri kalacak nede çok parası var. O zaman kendine göresi. Hemde üç dört kalitede sepet yapmışlar. Satıcı beni pek halsiz bulmuş olacak ki en ucuzunu söylüyor.10-20-30-50 liralıkları var. Ben bana uygun görülenden pek hoşlandım, gözlerimi ayıramıyorum. İki balon şişirilip tavşan kulağı yapılmış, ortasında eskiden elimizden düşmeyen naylon bir bebek pullu giydirilmiş, sağına soluna sokaklarda bile çıkan başaklı otlar yerleştirilmiş, altında hasır seyrek bir sepet, üstünde malumunuz bizim kırmızı tül tüm haşmeti ile duruyor. Bir den ekonomiye, emperyalizme gittim ben ve karmakarırışık düşünerek yürümeye başladım.

22 Mayıs 2012 Salı

MARKSİZM VE TEORİ PRATİK İLİŞKİSİ (3)/ BORA KARA

“dogmacılık bu anlamda marksizmin reddettiği bir akımdır. Marksizmin teorisini dondurmaya yönelir. Marksizmin lafızlarına sıkı sıkıya sarılır, gelişen ve ortaya çıkan her yeni durumu incelemeye gerek görmeden büyük ustaların yazılarına atıflarla yetinir. O, marksizmi bir dogmalar yığını olarak görür. Dogmacının kafasında hareket mekanik bir anlam kazanır. Bu haliyle tarihi de tekrarlardan ibaret bir oluşum olarak, değerlendirir.” Marksizm ve teori pratik ilişkisi(2)

Dogmatik kafaya göre, Marks kapitalizmin tüm tahlillerini yapmış ve bitirmiştir. Kapitalizmde hala varlığını sürdürdüğüne göre artık çok fazla kafa yormaya, ayrıntılara boğulmaya gerek yoktur. Reçete ve formüller eldedir. Bunları pratiğe dökmekten başka yapacak bir şey yoktur. Ama “hayat hiç bir zaman şu ya da bu şemalandırmaya harfiyen uygun olamaz. Her soyutlama ve şemalandırma gerçeğin bir kısmını ihmal eder, bir kısmını ise ister istemez abartır. Fakat teorik tahlil, hayatın giriftliğini ve çok yanlılığını kolay anlaşılır hale getirerek eylem kılavuzluğu görevini yerine getirir." ( Mahir çayan)  hayatın söz konusu girifitliğini, çok yanlılığını göz önünde bulundurmayan bir teori ise hayata uygulama, yani pratiğe dökme aşamasında sorunlarla karşılaşır, bir türlü pratiğe geçirilemez. Geçirilse bile hızla hayat/pratik tarafından geçersizleştirilip geri kusulur. Bu pratik geçersizleştirmeden sonra gerekli dersler çıkarılamaz, teori yenilenip geliştirilemezse kısır bir döngü içinde dönülmeye başlanır. Ve sorun daha çok bir takım biçimsel, teknik ve öznel hatalarda aranmaya başlanır. Kısır döngü bir süre sonra, bıkkınlık, yorgunluk, biçime dair kısır tartışmalar üzerinde yükselen tıkanma hali, iç tartışmaların giderek nesnelliğini yitirerek öznelleşip kişiselleştiği bir seviyeye doğru düşer. Söz konusu zaaflara sahip yapıların son görünümleri, söyledikleri başka, yaptıkları başka olan yapılar haline dönüşmektir.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

GEÇMİŞ 1 MAYIS DEĞERLENDİRMESİ/ZOZAN KARA


  Bu yazı geç kalmış  görünebilir. Aslında öyledir. Özellikle bu blokta 1 Mayıs yazısının yazılamadığı için üzüldüğüm koşullarda daha da öyledir. Oysa ben çok katılımlı,  çoşkulu ve herkesimin  üstünde çokça konuştuğu anlardan,durumlardan biraz uzaklaşarak soğutarak değerlendirmenin daha sağlıklı olabileceğini düşünenlerdenim. Özellikle bu mayısta resmi tatil olmasının,emekten yana görünen tüm yapıların ayrı bir incelikle örmesine,hazırlanmasına neden olacağını ön görmek zor değildi. Kalabalık olmak her zaman olumlu değerlendirilecek bir olgu değildir. O kalabalığın içeriği,neyi ön plana taşıdığı,sonrasında ne olacağı gibi sorular çok daha önem taşır. Anlar çok önemli olabileceği gibi o anda yapılan hatalar yada doğru tutumlar geleceği belirleyebilir. Antikapitalist Müslüman gençlerin katılacağını öğrendiğimizden bu yana  bu katılım adeta 1 Mayıs’ın önüne geçirilerek burjuva medyada ,liberaller arasında ve basınında, “sol”içinde yasalcılarda öve öve bitirilemediğini de görmeye başladık. Oysa bu mayısın gündemi bu konuyu es geçebilecek binlerce önemli sorunla doluydu.1Mayısı toplum olarak bir anda tüm sorun olan başlıkları, etkileme yeteneğimizi bir yana bırakarak Müslümanlık üzerinden tartışmaya başladık ve Müslümanlığın sosyalizm ile ne denli örtüştüğünü anlarken bulduk. 1 mayıs bir anda bir ana dönüştü ve bu anda doğru tutum almak önemliydi.

8 Mayıs 2012 Salı

İBRAHİM KAYPAKKAYA

İBRAHİM KAYPAKKAYA

1949 da Çorum, Alaca'nın Karakaya köyünde doğan İbrahim Kaypakkaya
Hasanoğlan öğretmen Okulunun ardından İstanbul da Çapa Yüksek Öğ-
retmen Okuluna başladı.Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Ede-
biyat öğrencisi olan Kaypakkaya bu dönemde TİP içerisinde yer aldı.
Çapa Fikir Kulübü'nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo'ya karşı
bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968'de okuldan atıldı.
FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim
(MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İs-
tanbul'daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu
dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada
Doğu Perinçek'in başını çektiği PDA kanadında yer aldı. 1972 yı-
lına kadar PDA (TİİKP) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak
görev yaptı.24 nisan 1972de TKP/ML'yi kurdu.

4 Mayıs 2012 Cuma

SIRADANLIK KARŞITI DEVRİMCİ KONUŞMALAR/ZOZAN KARA

     Devrimci aklın ve yol göstericiliğin sınandığı anlar bitmeyecekse de sapmaların karşılığını en zor koşullarda en anlamlı çıkışlarla verebilme yeteneğindeki devrimciler cesaretlerini asla yitirmezler. Devrimcilik amaçladığı yaşam değişiklikleri ve kurulacak yeni bir toplumsal düzen içinde de bu zorlukla bilinçli mücadelesini devam ettirecektir.Ancak bu gün geçmiş değerlendirmelerinin geçmişi reddetmeye varması, devrimci örgütlere yapılan saldırılar,sosyalizmin yıkılan deneyimleri,AB emperyalizminin genişleme sürecinin yarattığı işbirlikleri ,genişlemiş tekellerin hemen sosyalizm deneyimlerinin ertesinde giriştikleri yeni işgal politikaları ,YDD,globalizm,küreselleşme adlarını kullanarak sınıfsal kimliklerinin yerine demokrasiyi ön plana taşımaları,altını sürekli ateleşleyerek bindikleri balonla" özgür" ülkelerin olananakları üstünde uçmaya başlamaları her şeyi ters yüz etmiş duruyor.

8 Nisan 2012 Pazar

12 EYLÜL DAVASINDA FAŞİZM'Mİ YARGILANIYOR/ BORA KARA







 "Bir faşist eskisini yargılamakla faşizmi yargılamış ya da ortadan kaldırmış olmazsınız. Kenan Evren yargılanacakmı yargılanmayacakmı? Yargılanırsa ne olacak yargılanmazsa ne olacak?...Bu ülkedeki siyasal rejimmi değişecek, yoksa burjuvazi "bak darbecileri de yargılıyorlar bir daha darbe filan yapmaya kalkmayalım" diyerek bundan sonra daha"demokrat" bir burjuvamı olacak?
Kenan evreni yargılamak!.. Kenan Evren burjuvazi için bulunmaz bursa kumaşı değildir. Egemenlerin,dünkü çıkarları için öne çıkardığı ama bu günkü çıkarları gerektiriyorsa kıçına tekmeyi vurmakta bir an bile düşünmeyeceği biridir. Hem bunu yaparken burjuvazi bir taşla bir kaç kuş vurmayı da bilir.Bunu öylesine "demokrat" nutuklarla yapar ki birileri burjuvazinin bu günkü çıkarlarının sözcüsü durumunda görünen akp için " bu adamlar demokrat galiba" diye düşünmeye başlarlar.Burjuvazi kenan evreni yargılayabilir bile.Eski ve modası geçmiş bir faşist yeni ihtiyaclara uygun faşizm için gözden çıkartılır. Kapitalizm bir sistemdir ve sistemin bütünsel çıkarları için kişilerin hiç önemi yoktur. Ama birileri faşizmden faşizmi yargılamalarını bekler. Yıllar önce özal'ın "anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" sözlerini anımsatırcasına "burjuva anayasasını delmekten" filan söz eder. Aslında yaptıkları tek şey ; (hani semboller filan deniyor ya) faşizmin sarkık bıyıklarını ve beyaz çoraplarını yeni kreasyona uygun bir biçimde değiştirilmesine yardımcı olmaktır."

7 Mart 2012 Çarşamba

EMEKÇİ KADINLAR VARLIK ,YOKLUK VE ÖRGÜTLENMELERİ ÜZERİNE


                                            




BÖLGE ÇALIŞMASI İÇİNDE EMEKÇİ HALK KADINININ YERİ/ZOZAN KARAEmekçi kadınlar ve devrimci kadınlar, demokratik haklar ve özgürlükler mücadeleleri tarihini ve devrimci kadın çalışmalarını 8 Mart nedeniyle daha çok gündemleştireceklerdir. Günümüz koşulları,demokrasi,devrimci,mücadele sözcükleri çok farklı anlamlarda yorumlanacak,buna uygun mücadele biçimleri önerilecektir. Ben de kendi adıma bu bloğun kadın yazarı olarak bakış açımı ortaya koymaya çalıştım.

Kapitalizm kendi üstündeki baskıyı etkisizleştirirken, kurmaya çalıştığı ve hemen tüm dünyaya dayattığı yeni dengeleri uluslar arası bir konsensüsün ürünüymüş gibi sunuyor. Sivil toplum kuruluşları ve iletişim araçlarıyla kendi dengelerini, ihtiyaçlarını, gerçekte dengesizlikleri yaşamın tüm alanına sinmesi sağladı. Kendi dinamikleriyle, üretim ilişkilerini ve üretim aletlerinin sahipliğini saklayabilmek için masalını ve düşlerini yarattı. Bunun için din, ahlak, zenginlik, aşk biçimlendirildi. Tüm biçimlendirmeler toplumsal insan ilişkilerinde kendi hukukunu ve bu hukukun devamlılığı sağlamak bir mücadele alanı olarak”demokrasi”yi ön plana taşıdı.12 Eylül sonrasında burjuva demokrasisinin bile çok büyük nimet olduğu demokrat, aydın ve sol çevrelerce yeniden keşfedildi. Hala bu demokrasi mücadelelerinin sınırlılığı içinde kafa karışıklığı ile bir şeyler yapılmaya çalışılıyor.

28 Şubat 2012 Salı

DEVRİMİN NESNEL KOŞULARI VE SUBJEKTİF DURUMUMUZ/ BORA KARA

Marksizmin ustalarına baktığımız zaman onların kendi teorilerini geliştirirken bu sürece polemiklerin büyük katkı sağladığını görürüz. Gerek marks ve engels gerekse Lenin büyük birer polemik ustasıydılar.Polemikler onlar için sadece karşı tarafın düşüncelerini çürütmeyle sınırlı kalmıyor kendi düşüncelerinide bir üst noktaya sıçratma, geliştirme işlevi görüyordu. Her tartışma konusu aynı zamanda başlı başına bir araştırma konusuydu. Ve her kapsamlı araştırma o zamana kadar var olan bilgilerin yeniden gözden geçirilip daha gelişkin olarak bir üst noktaya sıçramasıydı. Bu aynı zaman da sadece tartışmaların birincil kişlerini değil, dışındaki izleyicilerinde bir süre sonra tartışılan konuları kendi çaplarında araştımaya ve tartışmanın tarafları katılımcıları olmalarını sağlayan "kışkırtıcı" bir görev görüyordu.

Kendi adıma söyleyecek olursam kendi gelişimimde de 70'li yılların polemiklerinin büyük katkısını gördüm. Siyasi yapılar arasında yapılan yoğun tartışmalar sadece dergi sayfalarında kalmıyor sempatizanından kadrolarına kadar tüm devrimci kitleye yayılıyordu.70'li yıllar bir çok sorunun ciddi bir biçimde tartışıldığı bir dönemdi. Bu tartışmalarda dergilerin orta sayfalarında zehir zemberek bir dille yayınlanan polemik yazılarındaki dili belki bu gün biraz yadırgayabiliriz ama o yazılar bizi yoğun bir biçimde tartışmaların içine çekiyordu. Güne hakim olan anlayış marksizmi aşma değil marksizmi kavrama idi.Onun için kafana göre konuşamıyor, " ben söyledim oldu" diyemiyordun. Adamın kafasına ML klasikleri vuruveriyorlardı.

23 Şubat 2012 Perşembe

DEVRİMCİ DURUM VE POLEMİKLER /ZOZAN KARA

Devrimci durum, devlet, devrim ve örgütlenme üstüne düşünceler ve bir deneyim yazısı üstüne iki arkadaşımız yazılarıyla katkı koydular ve polemik başlattılar. Doğrusu polemikleri bu düzeyde yaşamayan “sol”a oranla kendimi çok şanslı hissettim. Her iki dostumuza da tek yazı ile cevap vermenin zorluğuna rağmen bunu yapmaya çalışacağım. Zor, çünkü nüanslar Türkiye solunun farklı yapılarının ve onun yetiştirdiği devrimcilerin teori ve pratiklerinde ortaya çıkan ortaklaşma ve ayrışmaları içeriyor. Bu aynı zamanda devrimci tarihimizin ve devrimcilerin zenginliğidir.

9 Şubat 2012 Perşembe

DEVRİMİN NESNEL ŞARTLARI VE BİR YAZIYA KATKILAR/ BORA KARA

Bir süredir esas hedefim “Marksizm ve teori pratik ilişkisi 3’ü “ yazmak olmasına rağmen araya sıkıştırdığım ara yazılarla bu isteğimi ertelemeyi tercih ettim. Tam bu  konuda yeniden yoğunlaşmayı düşündüğüm günlerde, zozan karanın birbirini takip eden iki yazısı yayınlandı.” Devrimci Durum, Devlet Devrim Ve Örgütlenme Üzerine Düşünceler Ve bir Deneyim” Yazının uzun başlığından da anlaşılacağı gibi neredeyse tüm temel konuların bir yazı içinde toplandığı bir çalışma. Teorik olarak, bütün bu konuların birbirine olan diyalektik bağları ve birini anlamadan diğerini anlamanın mümkün olmadığı doğru. Ne var ki, Zozan’ın tüm bu temel ve hayati konuları bir solukta anlatma telaşı anlaşılma sorununu da beraberinde getirmiş. Yazıda yer yer kopukluklar ve sıçramalar oluşmuş. Hani insan bazen kendine sormadan edemiyor, “ buraya nereden geldik”. Bütün bunlara rağmen, önemli ve dikkate alınması gereken bir yazı.  Bu yüzden ,” Marksizm ve teori pratik ilişkisi 3”ü bir kez daha erteleyerek Zozan Karanın yazısına bir kenarından ben de katılayım dedim. Ama bunu yaparken önce kendime göre bir tasnif yapmak ve bu tasnife göre belli bir konudan girmeyi uygun bulacağım. Bu ara şunu da belirteyim bu yazı bir eleştiri yazısından çok, bir destek ve birlikte geliştirme yazısıdır.

26 Ocak 2012 Perşembe

DEVRİMCİDURUM DEVLET DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER VE BİR DENEYİM (2)

DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER -2-
ZOZAN KARA
Bir önceki yazıda devrim durumu nasıl kavranmalı ve ne yapmalı sorusuna değinmeye çalışılmıştı. İki devrimci dönem yaşamış Türkiye çoğrafyası açısından değerlendirmek,bir devrimci örgüt açısından ne yapılması gerektiği ve teorik belirlemelerin önemini vurgulamaya çalıştık. Yazı ele aldığı konu açısından bir çok olguyu ıskalamama telaşına düşülünce biraz dağınık ve uzun eleştirisi aldı.”biz bu yazıdan on beş konuda yazı yazardık”eleştirisi ile gerçek hayatta karşılaştım. Bu eleştiri yazım teknikleri açısından doğruydu ve hemen kabul ettim,fakat bu gün devrimci hareketlerin devrimi geniş ve dolayımlardan geçerek ,marksist-leninist teoriye göre çözümlemek yerine; kendine göre teoriye veya teoride ne denirse densin güncelin ve moda olan örgütlenme pratiklerinin peşinde olduğu bir dönemde yazdıklarımın bir çok konuyu birlikte alış biçimi(elbette bir yazının darlığında) devrimcilerin bir soruna diyalektik bakma telaşı olarak algıladığımdan sevindim. Bu tarz eleştirilere açık olması, eleştirenleri kapalı, dağınık buldukları her konuda çalışıp yazılar ve somut pratikler üretmeye sevk edecektir. Nasıl kavranmalı sorusu kadar, kavranılan teorik ve pratik sorunların çözümü için ne yapmalı sorusu da çok önemli,bu soruya gerçek hayatta karşılaştığımız birkaç örnekle cevaplar üretmeye çalışalım.

16 Ocak 2012 Pazartesi

DEVRİMCİ DURUM;DEVLET,DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER VE BİR DENEYİM

DEVRİM DURUMU,DEVLETE TEORİK BAKIŞ VE PRATİK SONUÇLARI(1)
ZOZAN KARA

"Bir devrim durumu olmadan devrimin mümkün olamayacağı Marksistler için tartışma götürmez bir gerçektir. Ayrıca, her devrim durumu da devrime götürmez. Genel olarak, bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç önemli belirtiyi ileri sürersek, her halde yanılmış olmayız: 1) Egemen sınıflar için değişikliğe gitmeden egemenliği sürdürmek mümkün olmazsa; 'üst sınıflar' arasında şu ya da bu biçimde bir buhran, egemen sınıfın politikasında baskı altındaki sınıfların hoşnutsuzluğuna ve parlamalarına yol açacak bir çatlamaya götüren bir buhran ortaya çıkarsa. Bir devrimin olabilmesi için, genellikle 'alt sınıfların eski biçimde yaşamak istememeleri' yeterli değildir. 'Üst sınıfların eski biçimde yaşayamayacak durumda' bulunması da gereklidir. 2) Baskı altındaki sınıfların sıkıntısı ve ihtiyacı, olağandan daha öteye varmışsa. 3) Yukarıdaki nedenlerin bir sonucu olarak, 'barış' zamanında kendilerinin soyulmasına hiç ses çıkarmadan razı olan, ama sıkıntılı zamanlarda hem buhranın her türlü koşullarında, hem de bizzat 'üst sınıflar' tarafından bağımsız tarihi eyleme itilen yığınların etkinliğinde önemli bir artış varsa. İradenin dışındaki bu nesnel değişiklikler olmaksızın, yalnız tek tek gruplar ve partiler değil, tek tek sınıflar da, genel kural olarak, devrim yapamazlar. Bu nesnel değişikliklerin hepsine birden devrim durumu denir. Böyle bir durum 1905'de Rusya'da ve bütün devrim dönemlerinde Batı'da da vardı. Devrim durumu, o sıralarda devrim patlak vermemesine karşın, geçen yüzyılın altmış yıllarında Almanya'da, 1859-61 ve 1879-80'de Rusya'da da vardı. Peki niçin devrim olmadı? Çünkü her devrim durumu, bir devrime yol açmaz. Yukarda sözü edilen nesnel koşullara öznel koşullar da katılırsa, yani devrimci bir sınıf, buhran döneminde bile 'devrilmeyen' bir hükümeti devirecek kadar güçlü bir devrimci kitle eylemlerini meydana getirme yeteneğine sahip olmasını da katarsak, işte o zaman devrim olur." P. DEVRİM VE DÖNEK KAUTSKY 
Lenin yoldaş devrimci durumu oluşmasını bu üç madde altında toplamış, devrimci partinin iradesini de devrim için şart koşmuştur. Emperyalizm çağında devrimci durum koşulları olgunlaşmıştır. Buna karşın gerçek bir devrimci durum ya da kalkışma görülmüyor. Devrimci savaşlar yerine halk kurtuluş savaşları aldı ve bu savaşlar da devrimcidir ama gerçek bir Marksist örgütün yokluğunda ve ideolojisizliğinde de

1 Ocak 2012 Pazar

din-devlet ilişkisi

Din ; tersine dönmüş bir dünyada, meta ilişkilerini, sömürüyü, paylaşım savaşlarından bağımsız kavranamayacak, insanın kurtuluşunu maddi üretim güçlerini/ilişkileri yerine mistik/bilinmezci bir yaşama bağlayan, son tahlilde insan edinimini edilgenleştirmeye yarayan, “mistik aromadır”. Gerek dinlerin çıkışındaki toplumsal/tarihsel koşullar gerekse dinlerin öğütlediği ortak öğütleri irdelediğimizde önünden akıp giden hayat yerine ahiretin önemine, reel yaşamın “sınav” alanı olduğu diktesi vardır. Din sorgusuz itaat, boyun eğme, dünyasal ilişkilere biat, insanlığın bağlı bulunduğu dini gereklerini yerine getirmeyi öğütler. Egemenlerin tarih boyunca yarattığı sapkınlaşmış dünyayı meşrulaştırma araçlarından biridir.