4 Mayıs 2012 Cuma

SIRADANLIK KARŞITI DEVRİMCİ KONUŞMALAR/ZOZAN KARA

     Devrimci aklın ve yol göstericiliğin sınandığı anlar bitmeyecekse de sapmaların karşılığını en zor koşullarda en anlamlı çıkışlarla verebilme yeteneğindeki devrimciler cesaretlerini asla yitirmezler. Devrimcilik amaçladığı yaşam değişiklikleri ve kurulacak yeni bir toplumsal düzen içinde de bu zorlukla bilinçli mücadelesini devam ettirecektir.Ancak bu gün geçmiş değerlendirmelerinin geçmişi reddetmeye varması, devrimci örgütlere yapılan saldırılar,sosyalizmin yıkılan deneyimleri,AB emperyalizminin genişleme sürecinin yarattığı işbirlikleri ,genişlemiş tekellerin hemen sosyalizm deneyimlerinin ertesinde giriştikleri yeni işgal politikaları ,YDD,globalizm,küreselleşme adlarını kullanarak sınıfsal kimliklerinin yerine demokrasiyi ön plana taşımaları,altını sürekli ateleşleyerek bindikleri balonla" özgür" ülkelerin olananakları üstünde uçmaya başlamaları her şeyi ters yüz etmiş duruyor.
      
   Bu ters yüz edilmeyi kırmak içinse  devrime, Marksizme inanmak yeterli değil,bu söylemleri boşa çıkarak eyleme, gerçek bir örgütlenmeye gereksinim var. Bir çok devrimci örgütsüz,devrimci bir kaç yapıda örgütlü olanlar da  çoğunlukla  örgütsel yapılarla birlikte eritiliyor. Devrimciler açısından özellikle günümüz gerçeği anlatma ve taraf olma imkanını yaşam içinde gizleyemezken örgütlerde niceliğin niteliğin önüne geçmesinin yanına yön şaşırmak ve sessizliği tercih etmek eklenince örgütlenme için gereken zeminin tamamen yitirilmesine yol açıyor. Üstelik  bu gün sadece durumu işaret etmek saptamak yetmiyor,ne ve nasıl parçalanacağını adım adım örmeyi göze almak gerekiyor, bu ülkenin  geçmiş  devrimci deneyimlerini tanıyan bilen,eski  kuşağı da doğal sonuçlarla tükeniyor. Yerini yeni ve devrimci geleneği ve devrimciliği çok az bilen kendi geleneğini yaratabileceğine karamsar bakılan yeni kuşaklar alacak. Şuan da bu kuşaklarla aileleri bile nasıl ilişkileneceklerini bilemiyor.  Sistemse devrimcileri ve örgütlerini hemen deşifre olanakları olduğu gerçeği ile karşı karşıya bırakıyor ve adım atmadan engellenmeniz ve etkisizleştirilmenizi sağlıyor.Yaşamsal önemdeki , illegal ve legal  alanları birbirine karıştırmadan  hareket edilememesi var olan devrimci örgütleri daha da başarısız gösteriyor.Gelişmeden ve olanaklarını geliştirmeden devrimciler ve örgütleri kendi içinden hareketleri göze almak istemiyor,bu  karşı çıkışı demokratik kuruluşlar sendika,dernek ve dayanışma hareketleri üzerinden yapmaya çalışıyor. Devrimci direniş masalını ve düşlerini gerçekleştirme yeteneğini bu noktada tamamen yitiriyor. Halkla,proletaryayla volan kayışlarını,ilişki ve direnişi örgütleyemeyen,geçek örgütlerinden yoksun devrimciler ya geçmiş deneyimlerin gölgesinde kalıyor yada bir avuç ,kendi içinde oradan oraya koşturmaktan,yetişmeye çalışmaktan başka bir iş yapamıyor. Daha genel görünen ama bu görüntüsüne karşın toplumsal hareketleri tetikleyecek anlık güçleri yakalayan ,buralardan örgütlülük ilişkilerine evrilmesini sağlamaya, kendine özgün adımları atan yaygın iiletişim olanaklarından da öz örgütlülüğün olmayışı ve ekonomik nedenlerle yararlanamıyoruz. Bizlerin sahiplenmesi ve işlemesi gereken olgular “ zemin ve olanak darlığı nedeniyle"! Burjuva medyasında gündemleşmiyor.!!! Burjuva medyasının dalgalandırma ve hümanizmine uygun gelen olayları popülerleştirme eğiliminden de yararlanamıyoruz. Bunlar hep konuştuğumuz bildiğimiz şeylerde artık konuşmak yetmiyor. Bizler bir devrimcinin toplumsal insan olduğunu,gerçek insan olduğunu,doğayı ve toplumu etkileme gücü olduğunu,kapitalizminde insan doğasına aykırı olduğunu unutmuş görünüyoruz.tüm toplumsal geçişler  üretim ilişkilerinin değişimi ile olmuştur,bunlar içinde hep mülkiyeti ve sınıflı toplumlar olma özelliğini barındırdığı için birbirinden  zorluda olsa geçişlerle hayat bulabilmiştir.bir tek sosyalizm devrimle kurulacaktır çümkü o,sınıflı bir toplum değildir ve mülkiyet ilişkileri yoktur,bu nedenle öznesi ,iradesi insandır. Devrimin nesnel koşulları olgun , örgütü ve devrimci insanları olmadan devrimin öznel koşulları yaratılmadan devrim yapabilirmisiniz?
 Sorunu sosyalizm deneyimlerinin yenilgisini bahane ederek aşma günleri geride kalmak zorunda.Oraları farklı tarihsel koşullarda ,farklı ülkelerde  farklı dönemsel hatalar yapılarak yenildi. Bu süreç tahlil edilsin ve bitsin artık, sosyalizm deneyimlerine bakış açılarında ki ayaklanmacı ve devrimci demokratik halk devrimini savunanların farklarıda konulmalı. Gerçek devrimciler ve halkın daha önce devrimci örgütlenme ile tanışmış bir kesimi, yenilgiler gerekçesinin; örgütlenmemek, legal,yasa dışı,kanatlı,kanatsız,ristipin ilk dönemleri gibi tartışmaların aslında otorite ve merkezi demokratik örgütlenmelerin önüne geçmenin gerekçesi yapıldığını artık biliyor. Bunun önemli sonuçlarından biride Troçkizmin ve anarşizmin övülerek öykünülmesi, geliştiler ve onlarda eskisi gibi değiller diyerek öne çıkarılmasıdır.
    Küreseleşme,globalizm sözcükleri  gerçek anlamında çarpıtmalara uğramayan emperyalizm sözcüğüne geri dönmelidir. Sosyalizm proletarya diktatörlüğünün yerine burjuva demokrasi konulamaz. Kaldı ki gelişmiş kapitalist ülkelerin burjuva demokrasileri ile bizim gibi yarı sömürge ülkelerin bağımlı demokrasileri de bir ve aynı şey değildir. ABD  ve AB emperyalisttir.ABD konusunda o kadar çok argüman varki "solumuz "geçmişin de doğrusu demokrasi havariliğiyle nitelemekte utanarak bile olsa zorlanıyor. Oysa AB niteliği demokrasi imiş gibi algılatılarak emperyalist özellikleri gizleniyor. Ulus devlet anlayışının zayıfladığı,sınırların kalkacağı ve proletaryanın serbest hareketinin sağlanacağı yanılgısı devrimci mücadelelerin önünde liberalizmin,oportünizmin kalesi gibi dikiliyor.AB ve “sol” ilişkisine baktığında insan gerçeklik  hareketine  ihtiyaç duyuyor.AB (AET)konusunda Türkiye solunun 1980 öncesindeki ortak tutumu hemen hemen aynıydı. Solun bir bütün içinde AB olgusuna doğru yaklaştığı söylenebilir.AB,emperyalizmin çıkarları için sorunları aşmak üzere kurulmuş diğer emperyalist kuruluşlardan pekte farkı olmayan üst düzey bir birlik olarak değerlendirilmiştir. O günler de AB yi savunmak bir utanma nedeni ve bir “ayıp “sayılmıştır. Fakat bu gün Marksist Leninist ideolojilerin yerine ikame edilen “yenilikçi” ve proletaryanın bütünleşmesi, enternasyonalizmden bütün ülkelerde birden devrimi anlamaya evrilmiş  düşüncenin  kendini geliştirmesi bu okumayı da değiştirmiştir. Bu gün solun AB den demokrasi bekler hale gelmesinde en büyük etken bu okuma değişikliği, zemin kaymasıdır. Bu kayma asıl sorgulanması gereken boyutu gizlemektedir. Asıl sorgulanması gereken boyut AB’nin sınıfsal niteliğidir. Bu sorgulanabildiği ölçüde AB’nin bir demokrasi modelimi yoksa Avrupalı emperyalist tekellerin dünya pazarının ve hammaddelerinin paylaşılmasında, ulaşım yollarının kontrol ve denetiminde ABD emperyalizminin dengini  sağlayabilecek bir güç olabilmek;kendi iç pazarına ekonomik krizlerin daha sarsıcı etkilerinden koruyabilecek tarzda genişlemek,daha geniş üretim yapabilmek,askeri alanda ortak bir güç oluşturabilmek gibi kendi emperyalist ihtiyaçlarını karşılamak üzere mi kurulduğu hemen anlaşılacaktır.
     Kapitalizmin insanı her coğrafyada vurduğu koşullarda böyle bir emperyalist yapıdan demokrasi ya da demokrasi havariliği beklemek doğru değildir. Buranın önderliğinde yâda dolaylı –dolaysız desteğinde halklar hiçbir gerçek demokratikleşmeye gidemez, gerçek hakları için mücadele edemez.
     Emperyalizmin sosyalist baskının kalktığı koşullarda kurmaya çalıştıkları ve tüm dünyaya dayattıkları dengenin özelliği uluslar arası bir konsensususn ürünüymüş gibi sunulmasıdır. Yeni dengeleri bir yanda görünürde uluslar arası sivil toplum kuruluşlarına ve kendi oluşturduğu “bağımsız”denetçilere  “inceletirken”diğer yanda tüm siyasal odaklara bunu onaylatmak eğilimindedir.
    Önce Sovyetlerin dağılma süreci yaşanmış,o bölgedeki toplumlar emperyalist kapitalist sistemin kopmaz bir parçası haline getirilme işlevi büyük ölçüde tamamlanış,küçük küçük devletler yaratılmıştır. Daha fazla küçük devlete ihtiyaç kalmadığında ve emperyalizm yerleştiğinde ise oradaki dizaynı bitirmiştir. ABD nin Afganistan ve Irak a yönelmesine ses çıkarılmamış, Felluci bombalanırken bir tek Avrupa ülkesinden ses çıkmamıştır.Burasının orta doğunun anahtarını açmak olarak algılanması ve uzun süreli yeniden dizayn olanaklarını sunması bunun birincil nedenidir, o anahtarla ortadoğunun kapısı açılmaya başlamıştır. AB ile ABD emperyalizmi arasında öze dayalı hiçbir fark yoktur. Bu iki emperyalist güç zaman zaman doğrudan çıkarları için çatışarak ,ama ortak çıkarları  için,ülkelerin sömürülmesi,biat edecek hale getirilmesi bırakalım proleteryanın devrimini bu ülkelerin milli burjuvazisinin ayaklanmasına  bile izin vermeden ortaklaşmaktadır. Ülkeler özgülünde bu günlerde halk hareketi bir özgürleşme kalkışması gibi görülen hareketlere baktığımızda da bunları özgünlükleri içinde değerlendirilmesi gerekir. Ancak kesin olan tek şey bunların bağımsız olmadığı özgünlüklerine ,değişikliklerine rahmen emperyalizmin BOP çerçevesinde şekillendirildiğidir.YDD,globalizm,küreselleşme adıyla güzellemelere durulan demokrasi değil,emperyalizmdir.
    Sosyalizm sadece yaşanmışlıklar kadar bir teori ve pratik üretkenlik içermiyor. Bizim teorimiz sonsuz bir pratik kaynak ve hep dediğimiz gibi hiç tamamlanmayacak, sürekli gelişecek bir kaynak. Çözüm içeren gerçek örgütlenme   eğilimi göstermek,zemin kaymasını önlemek kadro,  güç ve imkânlar sorunu. Buna sahib olmak için çalışacağımız yerde olgular ve olaylar içinde   teorik aklımızı ve dengelerimizi yitirmiş gibi sıradan tepkilerle yetiniyoruz. Teori pratikte dillenir ve sınanarak bir üst aşamaya geçer. Bu gün tepkilerimizi sınırlamış, pratiğimizi dar sınırlara çekmişken teorik farklarımızı ortaya koyabileceğimiz zemini de kaydırıyoruz. Bu dar pratik  devrimci örgütleri, devrimcileri, devrimci aileleri toplumsal baskı altına alıyor. Gerçek ihtiyaçlar ile öğretilmiş ve yaratılmış ihtiyaçlar, bunlara verilen tepkiler artık sadece eşya ile sınırlı değil, yaşamları öğretileri, refleksleri, teorinin pratik örgütlenişini baskı altında tutuyor.
    Sorunumuz ne olduğumuz ve ne yaptığımız değil yapabileceklerimiz ve Yapamadıklarımız. Devrimci , Marksist olarak yapamadıklarımız o kadar benim sorunum ki devrimci örgütlerin  halkla birlikte örgütlenme hedeflerini daraltmalarını ve neredeyse böyle bir sorun halkın sorunuymuş gibi beklemelerinin nedenlerini anlarken bile kendime daha çok kızıyorum. En çok düşündüğüm şey tutsak alınmış akıllarla, düşünme yöntemlerini yitirmiş bir devrimciler kuşağı ile bunu parçalamamızın araçları.  Bir kuşak kopması olmasından ve bunun acı sonuçlarını her gün yeniden üretmeye direnerek yaşamanın zorluklarından ise haberdarız.  Bu gün hayatın her alanında devrimci gerçeklik hareketine ihtiyaç var. Devrimci  insanın parçalanmışlığı aşılarak ona bir bütün olduğu hatırlatılmalı. Kendi tarihini yaratan bütün bir insan olduğu, yaşamında kullandığı her şey bir insan tarafından emekle yaratılmış olduğu ve kendisinin de yarattıkları ile hayatın her alanında kendini var edeceği anlatılmalı ve tarihinin bir çatışmalar tarihi olduğu anımsatılmalı. Sınıf çatışmaları tarihi, emperyalizmin çürümüşlüğü parçalanana kadar devam edecek, sonrasında da çeşitli biçimler altında fırlayıp bizi rahatsız edecek bir sınıfa ve sınıfsal alışkanlıklara dayalı bir tarih. Uzun bir süre sosyalist insana düşman olacak bir tarih. Tarihsel süreçleri özgünlükleri içinde doğru okuduğumuzda  tetikte tutacak, namluya sürülmüş,  arkamızdan çatışmaya devam edecek başka mermilerin beklediğini bildiğimiz devrimci gerçeklik hareketine ihtiyacımız var. Bu gerçeklik hareketinin sadece olguculuk ve izlenimcilik ile sınırlı kalmasının parçalanmasına ihtiyacımız var. Çünkü tüm sapmalar bundan besleniyor, her kesin bildiği bir doğruyu temelleriyle bağını keserek ele alıyor, bozuk bir saatin bile doğruyu günde iki defa göstermesine benziyorlar. Biz bunun değersizliğini çalışan saat budur diyerek gösteremiyoruz. Sanki devrimciler yaşamdan ve mücadeleden emekli olmaya hazırlanıyorlarmış gibi tavırsız,”sıradanlığı “aşamıyoruz.  Devrimcilerin yaşamdan emekli olmaya hakları yok,bunu hiçbir devrimci hak edilmiş bir sonuç olarak görmemeli,başaramadıklarımız karşısında kendini korumanın bir çeşit temiz kalma ,en azından onurlu bir geri çekilmişlik yaşıyorlar payesinin gerekçesi yapmaya hakkımız yok. Bir şeyleri yapıyor gibi yapmaya tahammülün kalmadığı gerçeği artık somut bir sonuç olarak ellerimizdedir.
     Biliyorum bir çoğumuzda  halk düşmanlığı olmasa da gizli bir güvenmezlik her tarafımızı sarmış durumda. Bir çalışma karşısında gösterdikleri bencillik yada onlar için yapılan bir eylemde,yürüyüşte aramıza katılmadan,  pencerelerinden sarkarak tuttukları alkışa verdiğimiz abartılı yanıtlar  bakışımızın onlar tarafından da anlaşılmasını sağlıyor. Halklar aptal değildir, aptallaştırılmaları için neden bu kadar gayret sarf edilsin ki değil mi? Sorun bu aptallaştırılma kıskacındaki  halkın  neden böyle yapıldığı , bununla baş edebilme ,engelleme  yöntemleri geliştirebilmek, bu da bizim görevimiz, onların değil. Bu gün emperyalizm karı kocanın en özelini bile düzenliyor, sevginin ve sevdanın piyasa değerini yaratabiliyorsa bunun nedeni emperyalizmin başarıları değil, bizim başarısızlığımız. O görevini yapıyor, yaşamımızı nasıl yaşayacağımızı bize pazarlıyor. Bu pazarda hiç birimiz muaf değiliz. Şu yada bu oranda şu yada bu kadar ama bizim de kıyımızda köşemizde artık. Sınıfsal farklarımızı bir aynılık, tüketebilme akrabalığı aldatmacası içinde sunabilme becerisini parçalayamıyoruz. Bu tüketim çılgınlığı geleceği burjuvaziye 5 -10 yıllık krediler ve kredi kartları halinde ipotek ediyor. Toplumsal denge bozulacak, ekonomi çıkmaza girecek , alt üst oluşlar yaşanacak ,kriz olacak diye önce bizim ödümüz kopuyor. 12 eylül faşizmi ile başlayan dopolitizasyonun en önemli politik sonucu bu. Artık boğazımız değil tek sorunumuz,evlerimiz,arabalarımız,banka kredilerimiz, sınıf atlama hayalimiz var kaybedeceğimiz. Evet ,bende haktan biriyim,bir devrimciyim ve bu değişen yaşam modelini görüyorum. 2 kişiyle yargılamacılık oynanan  12 eylül politikalarının sonucu böylesine bize sinmişken ve refahınıda burjuvazi bu kadar rahat rahat sürerken bu sosyal karışma ve barışma politikasını bu aynıymış gibi hissettirme bunaltısını zorla yarmak zorundayız.Sosyal alanın bunaltılarını politik alana aktarmak becerisini gösterebiliriz.
    Bazen pencereleri açıp avazımız çıktığı kadar bağırma deliliğini gösteremediğimiz için sıkıntılıyım.” Biz aynı değiliz …” Her olanak ve gelişmişlikten sınıfsal durumumuz oranında pay alıyoruz. Hatta o sınıfsal farkları alacağımız marka bir eşya oranında ve sınıf değiştirebilme olanağına her an kavuşabileceğimiz yalanının içinde yaşamak umudunu yitirmeden taze tutuyoruz. Bu umudun kırılamayışı devrimcileri ve devrimci hareketleri bu umudun çerçevesi içinde hareket etmeye zorunlu kılıyor. Buda devrimci çalışmayı güne pazarlıyor.  “    "Günün geçici sorunları karşısında büyük temel düşüncelerin bu unutuluşu, geçici başarılar uğruna girişilen bir yarış ve sonal amaçları göz önünde tutmadan çevrede verilen savaşım, bugünün sonuçlarına feda edilen hareketin geleceği, bütün bunların belki de 'namuslu' nedenleri vardır; ama bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalacaktır; ve 'namuslu' oportünizm belki de oportünizmlerin en tehlikelisidir." (1)Biz bu en temel  bilgimizi  unutarak bir tarihi ve geleceğe olanaklar yaratma görevimizi mahvediyoruz..Bu bizi devrimciler olarak bir tüketim toplumu olmamız karşısında ki tepkilerimizi tutumlu olmaya çağırarak önlemeye indirgeyeyek kadar bireyselleştiriyor.  Bulduğumuz önermeler ve çözümlerin yanlış bir tarafı yok,bunlar yaşamın içinde gerçekleri içeriyor.Yinede sıkıntılarımızı ifade ederken opotünizme düşüyoruz.neden mi?Marksı unuttuk,artık onu yetersiz buluyoruz,her şeyi açıklamıyor diyoruz.o ise yıllar öncesinden diyor ki” metanın gizemli bir şey olmasının basit nedeni, onun içinde insan emeğinin toplumsal niteliği, insana, bu emeğin ürününe nesnel bir nitelik damgalamış olarak görünmesine dayanmaktadır; üreticilerin kendi toplam emek ürünleri ile ilişkileri, onlara kendi aralarında bir ilişki olarak değil de, emek ürünleri arasında kurulan toplumsal bir ilişki olarak görünmesindedir. ... insanlar arasındaki belirli bir toplumsal ilişki, onların gözünde, şeyler arasında düşsel bir ilişki biçimine bürünüyor (2)." Ama  gerçeği gizleyerek, ıskalayarak;bir metaı tüketmek için üretim gerekir. Üretim, a) tüketimin malzemesini ve nesnesini sağlar. Bir nesneyi tüketmeyen
tüketim, tüketim olamaz; o hâlde üretim bu bakımdan tüketimi yaratır, üretir. b)
Ama üretimin tüketim için yarattığı tek şey nesne değildir. Üretim aynı zamanda
tüketime özgüllüğünü, karakterini, cilasını verir; tüketim ürüne nasıl onu bir ürün
niteliğiyle tamamlayan darbeyi, cilayı vurduysa, üretim de tüketime cilasını öyle
vurur. Nesne herhangi bir nesne değil, üretimi tarafından dolayımlanan kendine
özgü bir adaba göre tüketilecek, özgül bir nesnedir. Açlık açlıktır, ama çatal bıçakla
yenilecek pişmiş etle giderilen açlık başka, eller tırnaklar dişler yardımıyla çiğ eti
mideye indiren açlık, başkadır. O hâlde üretim yalnız nesneyi değil, aynı zamanda
tüketim tarzını da; yalnız nesnel olarak değil, aynı zamanda öznel olarak da
üretmektedir. Üretim, öyleyse, tüketiciyi yaratmaktadır. c) Üretim yalnızca ihtiyaca
karşılık veren malzemeyi değil, aynı zamanda malzemeye tekabül eden ihtiyacı
sağlar. Tüketim başlangıçtaki doğal ilkellik ve dolaysızlık hâlinden çıkar çıkmaz –
bu aşamada kalmış olsa da, bu ancak üretimin kendisinin o aşamada takılmış
olmasının bir sonucu olabilir- bizzat nesnesi tarafından dolayımlanan bir yönelişe
dönüşür.Marx K(3) . marks   bu günü analiz etmiş,üretim,tüketim,meta olgusunu sınıfsal nitelikleriyle açıklamıştır. Diyorki” bizim tüketmemiz için birileri üretiyor. Tüketimin kendisi bir sonuçtur,sonucun nedeni üretimdir. Kapitalizde Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması vardır. Diyor ki, Üretim araçlarının mülkiyeti,kapitalizmin anarşik işleyişi ,eksik tüketim olgusunu  sınıfsal nitelikleri ile açıkladım size. Tüketim toplumu olmamızda kapitalizmin bu işleyiş özelliklerini unutarak açıklamaya kalkarsak sadece iyi niyetli bir almayalım,aldatılıyoruz olgusu elimizde kalır,nedenlerini doğru koymadığımızda yada sadece görünen kısmına yöneldiğimizde oportinizme düşeriz,   mücadele edebilme yeteneğimizi de kaybederiz.
  Teorimiz “ Dünyayı yorumlamaya karşı değildir,  onun karşı olduğu, değiştirmeyi amaçlamayan bir yorumlamadır. Bu yüzden Marksın vurgusu ve düşüncesinin özünü değiştirmek oluşturur.
Değiştirmek eylemi, öncelikle değiştireceğin şeyi bilmeyi gerektirir. Ama bu öyle sıradan bir bilme değildir, onu tüm iç bağlantıları, çelişkileri, doğuşu, gelişimi, yok oluşu içinde bilebilmek gerekir. Yoksa değiştirmek istediğin şeye toslayıp, toslayıp geri dönersin. Bir şeyi değiştirmek kaçınılmaz olarak en azından birincisi kadar hayati ve ona sıkı sıkıya bağlı bir diğer sorunu daha ortaya koyar. Değiştirilen neyle değiştirilecektir? Diğer bir biçimde soracak olursak değiştirilenin, ortadan kaldırılanın yerine ne koyulacaktır? Değiştirmek isteyen bunları bilmelidir. Değiştirmek isteyen değiştirmek istediği şeyin tüm özelliklerini bilmelidir. Varlığını nasıl sürdürür, nasıl beslenir, sindirim sistemi, dolaşım sistemi nasıldır, kimyası, anatomisi nasıldır. Güçlü yanları nedir zayıf yanları ne? Temel işleyişi nasıldır, tali yönleri nelerdir vb. Bunları bilmek için sezgileriniz, gözlemleriniz, algılarınız ya da bütünden kopartılmış olgular yetmez. Bunlar size formel – biçimsel- bilgiler verebilir daha fazlasını değil. Oysaki öz ve biçim ilişkisinde belirleyici olan özdür. Özü kavramadan özsel bir değişiklik yapamazsınız. Özü kavrayabilmek ise bilimsel bir bilgiyi ve bu bilgiyi elde edebilmek için doğru bir yöntemi gerektirir. Hele ki söz konusu olan toplumsal bir sistemse ve birde bu toplumsal sistem Kapitalizmse durum daha da karmaşıklaşır. Çünkü öz kendini bin bir dolayımla gerçeği örten biçimlerle gizler. Bu öyle bir gizleme, gerçeğin öyle bir ters yüz edilmiş halidir ki biçim öz sanılır. Biçimi öz sananlar ise öz yerine biçimi değiştirmek için uğraşırlar. Ya da öz sandıkları biçime saldırıp durmaktan her geri düşüşlerinde\ yenilgilerinde biçimsel gerekçelerle durumu kavramaya çalışırlar ve biçimsel yenilenmelerle tekrar denerler. Niyetler ne kadar iyi, kararlılık ne kadar güçlü olursa olsun "Hareketin her hamle kazanır gibi oluşunda, öndeki yerini yeniden almaya uğraştı (proletarya), fakat her defasında biraz daha zayıfladı ve her defasında elde ettiği sonuç daha cılız oldu."nun önüne geçilemez.  Tüm iç bağlantılarıyla bilmediğimiz bir şeyi değiştiremeyiz. Tarihte tesadüflerin sınırı bellidir ve onlarda zorunluluktan ayrı düşünülemez.”(4) Marksizm ve teori pratik ilişkisi

    Gece, saat dört. Bora kara yoldaşımla içinde bulunduğumuz toplumu, durumumuzu tartışıyoruz. Bora kara bakıyor bana,”yok sen anlamadın” diyor ve yeniden başlıyor konuşmaya, anlatmaya.  Bir an bile bitmemeli bizim beynimizde Marksist, devrimci çalışma tarzı, eylemimizde Marks dedemin yol göstericiliği.
   

   
   1­­-(Engels: Erfurt Programının Eleştirisi, Seçme Yapıtlar, C: III, s: 528.) torları ve mühendisleri,öğretmenleri,işçi ve köylüsüydüler.bir gelecekl )
 2-1986;86-87
 3- Marx K., Grundrisse (çev. Sevan Nişanyan), Birikim Yayınları, İstanbul 1979, s. 157.
 4- bora kara-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder