4 Kasım 2011 Cuma

MARKSİZM VE TEORİ PRATİK İLİŞKİSİ/Bora Kara






"Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu
değiştirmektir."

Marks böyle der meşhur 11.Tez’de. Marks, Dünyayı yorumlamaya karşı değildir, onun karşı olduğu, değiştirmeyi amaçlamayan bir yorumlamadır. Bu yüzden Marksın vurgusu ve düşüncesinin özünü değiştirmek oluşturur.

Değiştirmek eylemi, öncelikle değiştireceğin şeyi bilmeyi gerektirir. Ama bu öyle sıradan bir bilme değildir; onu tüm iç bağlantıları, çelişkileri, doğuşu, gelişimi, yok oluşu içinde bilebilmek gerekir. Yoksa değiştirmek istediğin şeye toslayıp, toslayıp geri dönersin. Bir şeyi değiştirmek kaçınılmaz olarak en azından birincisi kadar hayati ve ona sıkı sıkıya bağlı bir diğer sorunu daha ortaya koyar. Değiştirilen neyle değiştirilecektir? Diğer bir biçimde soracak olursak değiştirilenin, ortadan kaldırılanın yerine ne koyulacaktır? Değiştirmek isteyen bunları bilmelidir. Değiştirmek isteyen değiştirmek istediği şeyin tüm özelliklerini bilmelidir. Varlığını nasıl sürdürür, nasıl beslenir, sindirim sistemi, dolaşım sistemi nasıldır, kimyası, anatomisi nasıldır. Güçlü yanları nedir zayıf yanları ne? Temel işleyişi nasıldır, tali yönleri nelerdir vb. Bunları bilmek için sezgileriniz, gözlemleriniz, algılarınız ya da bütünden kopartılmış olgular yetmez. Bunlar size formel – biçimsel- bilgiler verebilir daha fazlasını değil. Oysaki öz ve biçim ilişkisinde belirleyici olan özdür. Özü kavramadan gerçek bir değişiklik yapamazsınız. Özü kavrayabilmek ise bilimsel bir bilgiyi ve bu bilgiyi elde edebilmek için doğru bir yöntemi gerektirir. Hele ki söz konusu olan toplumsal bir sistemse ve birde bu toplumsal sistem Kapitalizmse durum daha da karmaşıklaşır. Çünkü öz kendini bin bir dolayımla gerçeği örten biçimlerle gizler. Bu öyle bir gizleme, gerçeğin öyle bir ters yüz edilmiş halidir ki biçim öz sanılır. Biçimi öz sananlar ise öz yerine biçimi değiştirmek için uğraşırlar. Ya da öz sandıkları biçime saldırıp durmaktan her geri düşüşlerinde\ yenilgilerinde biçimsel gerekçelerle durumu kavramaya çalışırlar ve biçimsel yenilenmelerle tekrar denerler. Niyetler ne kadar iyi, kararlılık ne kadar güçlü olursa olsun "Hareketin her hamle kazanır gibi oluşunda, öndeki yerini yeniden almaya uğraştı (proletarya), fakat her defasında biraz daha zayıfladı ve her defasında elde ettiği sonuç daha cılız oldu."nun önüne geçilemez. Tüm iç bağlantılarıyla bilmediğimiz bir şeyi değiştiremeyiz. Tarihte tesadüflerin sınırı bellidir ve onlarda zorunluluktan ayrı düşünülemez.

Bilgisiz eylem “karanlıkta el yordamıyla yürümeye benzer” O zaman sadece yürümek yetmiyor aynı zamanda bu yolu aydınlatacak bir ışık gerekiyor. Yürümek ve yürümenin bilgisi, yani değiştirmek ve değiştirmenin bilgisi bir araya gelmeyince yürümek\ değiştirmek mümkün olmuyor. Değiştirme istemi ve pratiği bir yerden itibaren bu değiştirmenin bilgisine ihtiyaç olarak geri döner. Bu bilgi yeniden pratiğe dönerek, bu ihtiyaca cevap verip vermeme konusunda sınanır.
Ve Tarihte öyle anlar vardır ki çubuğu bilgiye \ teoriye doğru bükmek önem kazanır. Tıpkı Lenin’e “ Devrimci teori olmadan devrimci eylem olmaz” dedirten dönemler gibi. Bunu diyen Lenin aynı zamanda “tekrarlanmaya gerek olmayacak üzere kitleler öğreneceklerini kitaplardan değil yaşamdan öğrenirler” diyendir.
Marksizm’in kendisinden önceki bütün düşüncel anlayışlardan kopuşu burada başlar o teoriyle yaşam arasındaki bağı kurandır. Düşünceyi hayali ve spekülatif bir dünyadan gerçek dünyaya, gerçek insan eylemine indirendir. Marksizm’e göre toplum, tarih sadece verilmiş değildir yapılırda. Ama bu yapıcılar kimlerdir ve nasıl yapacaklar? Tarih sınıflar mücadelesinin tarihi olduğuna göre kapitalist toplumun mezar kazıcısı aynı zaman da sosyalist toplumun kurucusudur. Yani proletarya.

Değiştirmek, yapmak… Ama nasıl? Bu sorunun yanıtını nesnel gerçeklikten kopuk kafanıza göre veremezsiniz. Hadi değiştirelim ya da hadi devrim yapalım deyip devrim yapamazsınız. Değiştireceğimiz şeyi özsel olarak tanımak, değiştireni, kuranı, yapanı bilmek ve nasıl yapılacağını temel hatlarıyla ortaya koymak. Öznel istemlerinizle nesnel gerçekliğin birbirine denk düşüp düşmediğini dikkate almak... Bütün bunlar içinde bilimsel ve nesnel bir yönteme sahip olmak gerekir. Sanırım bunlar için Marks ve Engels’e çok şey borçluyuz. Onlar bize işte dediler, değiştirmemiz gereken sistemin özü bu. Şurası beyni, dolaşım sistemi şöyle işliyor, gücü ve güçsüzlüğü şurada, kendini yeniden şu araçlarla üretiyor, zayıflıklarını şunlarla gizliyor, en güçlü olduğu anlar şu, en zayıf olduğu dönem budur.

Marks’tan öncede birileri genelde sınıflı toplumların özelde kapitalizmin var olan olumsuzluklarından sıkça söz ettiler. Hak, adalet, eşitlik gibi kavramlar bolca kullanıldı. Bu gün ütopik dediğimiz sosyalizm düşünceleri ortaya atıldı. Kimi ahlak dedi, kimi eğitim. Kimi kooperatifler dedi, kimi komünler kurmaya çalıştı. Kimi adil diktatör(lük) lere, kimi toplumsal eşitliği sağlayacak anayasalara bel bağladı. Genellikle, hukuk, adalet, ahlak vb. üst yapı öğeleriyle uğraştılar. Ama bütün bunların üzerinde yükseldiği temele yönelmek ve kapitalist sistemin üzerindeki giysiyi, deriyi yüzüp iç organlarını tüm çıplaklığı ve iğrençliğiyle ortaya koymayı gerçek anlamda Marks ve Engels başardı.
Değiştireceğimiz şey bütün gizleriyle ortadaydı. Bazılarının iddia ettiği gibi, bize “siz keyfinize bakın, kendi iç çelişkileri bu sistemin kendi kendini yok etmesini sağlayacaktır” demediler. Önermeleri yalın ve netti;
"...Ancak, artık sınıfların ve sınıf çelişmelerinin bulunmadığı bir düzendedir ki sosyal evrimler, artık siyasi devrimler olmaktan çıkacaklardır. O zamana kadar toplumun her yerinden değiştirilip, düzeltilmesinin arifesinde sosyal bilimin son sözü şu olacaktır: Ya mücadele ya ölüm, ya kanlı savaş ya da yok olma." (Felsefenin Sefaleti, s: 195)
Söylenenler hiçbir yana çekilemeyecek, hadi izin verin argo bir deyim kullanayım hiçbir şekilde “kıvırtılmayacak” kadar nettir. Bağıra bağıra, kafamıza vura vura söylenmektedir. “Ya mücadele ya ölüm, ya kanlı savaş ya da yok olma." Barışçıl geçiş, parlamento vb. hepsi hikâyedir. T ek yol Devrim’dir.
Sistem kendi kendini yok etmez, ancak kendi iç çelişkilerinin uzlaşmazlık kazanması, diğer bir deyimle kendi iç bunalımının derinleşmesiyle ortadan kaldırılabileceği nesnel koşulları hazırlar. Ama bu koma halindeki can çekişen kapitalizm, bu nesnelliğin üzerinde yükselen toplu bir iradeyle mezara konmak zorundadır. Birileri ya kanlı savaş, ya yok olmayı göze almak zorundadır.

“İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar” ve “tarih sınıf mücadeleleri tarihidir” Bu tarihi içinde bulunulan sürece denk düşen toplum bakımından ele aldığımız zaman “insanlar” soyut tanımlaması belirgin bir şekilde ete kemiğe bürünerek somutlanır. Değiştirecek, yıkacak ve yapacak olan Proletaryadır. Proletaryanın devrimden ve devrimcilikten başka hiçbir şansı yoktur.“işçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şey”Değiştirilecek şey üzerindeki bütün “giz” perdesi kaldırılarak çırılçıplak ortaya konur. Kral çıplak mıdır bilinmez, ama kapitalist toplum çıplağında ötesinde, tüm iç organları ortaya çıkmış olarak önümüze serilmiştir. Nesnenin tahlilinden öznenin tanımına varılmış değiştirme iradesini ortaya koyacak sınıf belirlenmiş ve hiçbir yere çekilmeyecek biçimde sınıfsal görev ortaya konmuştur.
"komünist için sorun, mevcut dünyayı devrimci bir biçimde değiştirmek, bulmuş olduğu duruma hücum etmek ve onu pratik olarak değiştirmektir" (Marx ve Engels, 1987: 49). A. İdeolojisi

Dünyayı yorumlamak, anlamak çabası ancak pratikle boş bir gevezelik olmaktan çıkar. Ama sözü edilen pratiğin devrimci pratik olduğunu unutmadan. Evet, “teori olmadan pratik olmaz” Pratik olmadan teori ise, içi boşaltılmış, ölü doğmalar yığını olmaktan öteye geçemez.
Marks ve Engels’e bir kez daha saygılar. Bizi karanlıkta el yordamıyla yürümekten kurtarıp, teoriyle pratik arasındaki bağın nasıl kurulacağını öğrettikleri ve dünyayı değiştirme eylemimizdeki kılavuzlukları için.
________________

3 yorum:

  1. bora arkadaş, bu yazını daha önce forumda başka bir başlıkla okumuştum. Burada yeniden karşıma çıkınca aynı zevkle bir kez daha okudum. Burayı bulmam iyi oldu. Sınıfsal Perspektif bundan sonra ilk göz atacağım yerlerden biri. Yazarlar içinde senin dışında tanıdığım isimler de var. Emeğinize sağlık iyi bir site olmuş

    YanıtlaSil
  2. Bu dunyadaki herkes( filozaflar) simdiye kadar toplumu anlamaya calismislardir. Oysa asil mesele dunyayi anlamak degil onu degistirmektir.(Karl marx in sozu) bu sozu biraz ayrintili aciklayabilirmisiniz benim odevim acilll bu arada siteniz cok guzel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dicle dost, yorumunu bu gün farkettik büyük ihtimalle senin "acil ödevine" yardımcı olamadık. Umarım bu konuda bizi hoş görürsün. İhmlakarlık ve önemsememek değil sadece şu an fark ettik.
      Sevgi ve dostlukla

      Sil