8 Kasım 2011 Salı

Tanrıların girdabındaki insan

Sermayenin küresel taaruzu; emeğin sömürülmesi, bilincin yabancılaştırılması üzerinde kuruludur. Üretim araçlarının azınlığın hakimiyetinde oluşu, milyonlarca işsizi bir o kadar trajik yanı ise çalışan kesimin büyük çoğunluğun sefalet/asgari ücretle yaşamaya itmesini beraberinde getiriyor. Yoksulluk sınırının, asgari ücretin 5 katı olan topraklarda emekçilere dayatılan köleleştirmenin nesnel kanıtlarındandır. Mavranın, muammanın,yabancılaşmanın, sermayenin kurumları/filozoflarınca gündem olunmaz çoğunluğun yaşamı ve mücadelesi. Dünya nüfüsunun yüzde ikisi sermaye birikiminin büyük çoğunluğuna sahiptir Soygun düzeni altında milyarlarca insan temel gereksinimlerini karşılayamacak halde ve her yıl önlenebilen nedenlerden dolayı ölenlerin sayısı milyonlarla ölçülür.Retoriğin yazılı ve görsel basınında yaratılan mitolojik/tanrılaştırılan “üst” insanlarından ve yeryüzüne etkilerinden dem vurulur. Tanrılar çağında, ezilenler çizilmiş senaryonun figuranları olması istenir.
Kapitalist üretim/sömürü biçiminde fabrika, çiftlik, ya da bir emek aracının yegane amacı-dürtüsü kârdır. Sermaye kâr edemiyeceği işletmeye “amin” demez, sermaye birikimini arttırmıcağı bir girişimde bulunmaz. Tarih ; çeşitli formasyonlar altında ezilenlerin çektiği zulm-baskıdan daha büyük trajedi resmedemez. Ezilmişliğin, dışlanmışlığın vareden/tetikleyen sınıfsal tabanı ıskalamak, anı raslantısal sonuç ilişkilerine bağlamak burjuva faaliyetin uğraşı alanıdır. Üretimin ardındaki nedensel/sınıfsal ilişkileri bilince akıtamayan birey üretim ilişkileri üzerindeki biçimleri/görüngüleri temel alarak anı yorumlaması kişiler ve hataları üzerinden teori kurmaya çalışır. Görüngüleri/sonuçlar üzerinden fikir yürütüldüğünden tarihe nesnel irdelemenin yerini kavramları donuk, neden-sonuç ilişkilerinden muaf güzergâh izlendiğinde iktisadi ilişkiler tarihsel bağlamından koparılarak Marx’ın irdelediği emek-sermaye çelişkisi ve proleteryanın komunu tarihin tozlu raflarında alan bir “filozofun” siyasal yorumlamaları olarak yorumlanır.

Sınıfların varlığının sonucu, yozlaşmayı, meta ilişkilerini, savaşları, yoksulluğu, yabancılaşmayı derinleştiriyor. Sermayenin ideolojik aygıtları; sistemin normlarına uyan, statükocu, itaat eden, irdelemeyen, yüzeyselliğe/sonuçlara endeksli bir kuşak dayatıyor. Düzen, dogmalardan beslenir. Dogma aklın inkârı, resmi ideolojilerin/çıplak kralların embriyosu , yabancılaşan bireyin soluk alma direnci, kavganın soyutlaştırılması-öznelleştirilmesi, özün değişmezliğinin temellendirme çabasıdır.
Burjuvazinin gerek maddi gerekse zihinsel araçlar vasıtasıyla saldırısı, sermayenin daha fazla kâr etme zorunluluğu toplumu, ezilenleri, ekolojik dengeleri uçuruma sürüklüyor. Burjuvazinin kâr ayinine karşı, emeğe karşı kurgulanan çok yönlü taarruzun panzehiri sınıfsal mücadelededir. Yaratınlan suni gündemler, laiklik - islam ‘paradoksu’ ‘demokrasi’, “ilericilik” kavramları toplumsal yeniden üretimin/halkları mevcut paradigmaya hapsetmekten başka şey değillerdir. Kapitalist üretim biçimi ve mantığınından kaynaklanan; emeğe/emekçilere dayattığı sorun ve çözümü evrensel bir nitelik taşıyor. Sorunun aşılması sermayenin emek üzerindeki hegomanyasını söküp atılması devrimci eleştri ve örgütlü sınıf mücadelesiyle mümkün olabilir.
Baran Yılmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder