25 Nisan 2013 Perşembe

ULUSAL SORUNA GENEL BİR BAKIŞ- Bora Kara


Kürt Hareketinin, ulusal sorununun çözümü konusundaki tercihini “barış” biçiminde belirlediği şu günlerde konu üzerinde herkes kendi ideolojik ve sınıfsal konumuna göre pozisyonunu belirlemeye çalışıyor. Bazı yapılar, bu konuda bu güne kadar söylediklerine denk düşen bir tavır belirlerlerken, bazıları yeni pozisyonlarını belirlemekte sıkıntıları yaşıyorlar. Bunlar daha çok, kendilerini devrimci bir çizgide tanımlayıp, Kürt hareketiyle olan ilişkilerini de devrimci bir Kürt hareketi tanımı üzerinden tarif edenlerden oluşuyor. Kürt hareketinin “barış” hamlesiyle birlikte ortaya koyduğu politik tutumunun sağa sola çekilemeyecek bir biçimde reformizme denk düşmesi sözünü ettiğimiz kesimler için sıkıntının kaynağını oluşturuyor. İşi kitabına uydurmakta zorlanıyorlar. Bu süreç içinde Öcalan'ın yaptığı açıklamalardaki birçok düşünce kendine sosyalist, devrimci diyen birilerinin olumlamasının pek kolay olmadığı şeyler.Bu sıkıntının diğer bir kaynağını oluşturuyor.  Anlaşılacağı gibi burada söz konusu olan kesimler şu ana kadar ki politik duruşlarını Kürt hareketinin politik duruşuna göre belirleyenler. Diğer bir deyimle Kürt hareketinin peşine takılanlar. Dediğimiz gibi bunların kendilerini devrimci bir çizgide tarif etmeye çalışanları sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Aynı kesimin yasal alanda yer alan reformist karakterde olanları için, kendi iç tutarlılıkları bakımından bir sorun yok. Kürt hareketinin bu günkü pozisyonu ile uyum içinde ölçüsüz desteklerini sürdürüyorlar.

Bir diğer kesim ise,adeta “bu iş çözümlensin de nasıl çözümlenirse çözümlensin. Biz de işimize gücümüze bakalım” diyenler. Bunların büyük bir kısmı “reel politiker” bir tavırla ideolojik ve teorik temeli olmayan pragmatist bir politikanın sahibi olanlar. Bu anlayış birçok kesime şu veya bu oranda sızmış durumda. Bunların “becerileri” sayesindedir ki ulusal sorunun tartışılması ML. perspektiften uzak, sanki bu konuda ML. lerin bir takım temel referansları,  ortak ölçütleri yokmuş ve tarihimizde ilk defa tartışılıyormuş gibi bir durum yaratılıyor. Komplo teorilerinden, burjuva politik argümanlardan, günlük “pratik” hesaplardan öteye gidemeyen bu anlayışın diğer bir adı ideolojisizliktir. Bundan ötürü, yaşanılan sürecin değerlendirmelerine girmeden önce Ulusal mücadele konusunda genel bir ön perspektifle başlamayı uygun bulduk. Sırası geldikçe içinde bulunduğumuz aşamada ki gelişmeler hakkında da bir şeyler söylemeye çalışacağız.

Sorunu ML. Ve ulusal sorun bağlamında ele aldığımız zaman; ulusal sorun, sınıf mücadelesi, emperyalizmle ilişki ve çelişkiler, ulusal sorun ve sınıf mücadelesinin ülke özgülündeki somutlanışına kadar genişleyen bir perspektifle bakmak gerekiyor. Böyle bir genişletmeyle herkesin kendi doğrularının eleştirel bir gözden geçirmesinin eşlik ettiği bir netleşme ve de bu netleşme üzerinden yeni bir birlik ve mücadele (aynı zamanda ayrışma) anlayışının öncüllerinin de ortaya konulabileceğini umuyoruz.

“Ulusal mücadele burjuva demokratik taleplerle sınırlı burjuva demokratik özlü bir harekettir.”
Bu tespit ML. lerin büyük bir kesiminin üzerinde anlaştığı ortaklaştığı bir anlayıştır. Ben ise bu konunun biraz daha genişletilmesi ve tarihsel olarak daha ileriye taşınması gerektiğini düşünüyorum.



 Ulusal soruna Marksist teorinin tarihsel gelişimi içinde baktığımız zaman Lenin karşımıza bir sıçrama ve dönüm noktası olarak çıkar. Lenin’in içinde bulunduğu tarihsel aşamada Marksistler arasında ulusal sorunu ekonomik indirgemeci bir anlayışla ele alarak ortaya koymak yaygın bir anlayıştı. Başta Rosa Lüksemburg olmak üzere ulusal sorunun temel mantalitesini ekonomik faktörler oluşturuyordu.”Sermaye ezen uluslarla ezilen ulusları ekonomik bir ilişkiler sistemi içinde bütünleştirmiş ve ekonomik bağımsızlığı imkansız hale getirmiştir. O zaman ulusların bağımsızlığından söz etmek anlamsızdır, Avrupa'nın bağımsız küçük ulusları bile büyük ülkelere bağımlı hale gelmişlerdi” Bu ilk bakışta Marksizme denk düşen doğru bir tespit gibi görünüyordu, Lenin’in de bu ekonomik tespite bir itirazı yoktu. Hatta bu konuda verdiği yanıtta ekonomik bağımlılık ilişkilerini biraz daha genişletir; “Sadece küçük devletler değil, Çarlık Rusya’sı da finans kapitale ekonomik olarak bağımlıdır” der. Ama UKKTH politik baskının biçimlerinden biriyle, yani bir ulusun kendi istemi dışında bir devletin sınırları içinde tutulmasıyla ilgilidir. UKKTH emperyalist ekonomik hâkimiyeti ortadan kaldırmaz ama emperyalist ekonomik bağımlılığa rağmen politik bağımsızlık da kısmi bir kazanım, bir mücadele mevzii olarak önemlidir.

 Ulusal sorunun emperyalist sistem içindeki çözümü, kısmi ve bir mevzii ile sınırlıdır. Sorunun tam ve gerçek çözümü nerededir? Burada Marksizmin tüm ustalarında gördüğümüz somut tarihsel gelişmelerden dersler çıkartarak teoriyi canlı bir biçimde geliştirebilme özelliğini Lenin’de görüyoruz. Bu günün görevlerini ihmal edip geleceğe ertelemek yerine bu gün yapılması gerekenleri yapıp sorunun gelecekteki evrilişini de tespit edebilmek. Lenin’in özellikle 1916’ya kadar yaptığı tespitlerde ulusal sorunun burjuva demokratik devrimin bir sorunu olarak ortaya koyar. Ancak bu tarihten sonraki yazdıkların da ulusal sorun sosyalizmin bir sorunu olarak ele alınmaya başlar. “sosyalist devrim ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” başlığıyla ortaya konulan çalışmalar ulusal sorunun sosyalist devrim, sosyalizmin inşası ilişkilendirerek genişlettiği çalışmalardır. Bu genişletme Lenin’in emperyalizm üzerine yaptığı çalışmayı tamamladığı kapitalizmin içinde bulunduğu aşama ile ilgili temel bir görüşe ulaşmasıyla da sıkı sıkıya bağlıdır. Kapitalizmin yeni aşaması  Emperyalist dönem beraberinde kendine özgü çelişki ve dinamikleri de ortaya koymuştur. Sınıf mücadelesinin temel öneminin yanı sıra, emperyalizmin baskısı altın da ezilen ulusların bu baskıya karşı vereceği ulusal kurtuluş mücadeleleri de hesaba katılır. Emperyalizm niteliği gereği ezen ezilen ulus çelişkilerini de bağrında taşır ve durmadan bu çelişkileri üretir. Emperyalist dönemde ezilen uluslar proletaryanın sosyalizm mücadelesinde müttefikidir, ulusal sorun sosyalizmin de sorunu haline gelir. Emperyalist dönemde ulusal sorun şurada, sosyalizm –sınıf mücadelesi- burada diye birbirinden yalıtılmış bir tanım çokta doğru olmaz tam tersine proletaryanın rolü ve görevleri daha da öne çıkar. Ve proletaryanın programı bu günden başlayarak ulusal sorunu da içermek zorundadır.”Sosyal devrim ancak, gelişmiş ülkelerde proletaryanın burjuvaziye karşı iç savaşının, gelişmemiş, geri ve ezilen ulusların ulusal kurtuluş hareketi de dahil olmak üzere, bütün bir demokratik ve devrimci hareketler dizisiyle birleştiği bir devir biçiminde ortaya çıkabilir.”(Lenin-Emperyalist ekonomizm
Ve Lenin’de ulusal sorun bırakalım burjuva demokratik sınırlar içinde ele alınmayı(bu yanı kabul edilmekle birlikte) sosyalist devrime, sosyalizmin inşasına kadar uzanan ve bu doğrultuda programlaştırılan bir sorundur. İktidar ele geçirildikten sonra sınıfların bir çırpıda yok olmayacağı gibi ulusal farklılıkların da otomatik bir çözümü yoktur, uzun bir geçiş aşamasını gerektirir.”İnsanlık nasıl sınıfların ilgasına ancak ezilmiş sınıfın diktatörlüğüne dayanan bir geçiş dönemi aracılığıyla ulaşabilecekse, ulusların kaçınılmaz bütünleşmesine de ancak ezilen ulusların tam özgürleştiği… Bir geçiş dönemi aracılığıyla ulaşabilecektir.”-Lenin- Ezilen ulusların gerçek özgürleşmesi ancak bu ulusların ezen uluslarla birliğinin gönüllü olarak gerçekleşmesiyle olanaklıdır. Bu ise UKKTH’ın sosyalizm altında da koşulsuz olarak tanınmasıyla mümkündür. Devrim öncesinde, devrim anında ve devrim sonrasında bunu tanımamak Lenin’e göre sosyalizme ihanettir. Bu konuda yapılan yanlışlardan biri de ayrılma hakkının tanınmasının ayrılmanın savulmasıyla eş tutulmasıdır. Lenin’de sosyalist devrim sonrasında birliğin savunulması esastır. Boşanma hakkı, boşanma değildir sözü bunu anlatır. Buradaki temel ölçüt birliğin gönüllülüğüdür. Devrim öncesinde ise birlik ya da ayrılma hakkı tercihini, ulusal ve uluslar arası düzeyde sınıf mücadelesinin çıkarları belirler. Hiçbir ulusal kurtuluş hareketi bu çıkarların üzerinde değildir. Koşulsuz destek ölçeksiz destek anlamına gelmez. Her hangi bir ulusal mücadele proletaryanın ve başka halkların kurtuluş mücadelelerine, özgül ve evrensel düzeyde zarar veriyor ve engelliyorsa ML.ler böyle bir hareketi desteklemezler. Irak Kürdistan’ı buna en iyi örnektir.

 Lenin’de ulusal sorun bugünden başlayıp yarına, sosyalizme kadar uzanan bir kapsayıcılıkla ele alınır. Ne bu günün görevleri yarına –sosyalizme- ertelenir, ne de yarının görevlerinin bu günden başladığı unutulur. Bu gün için sosyalist hareket ulusal baskıya karşı ezilen ulusların mücadelesinin yanında olmak zorundadır. Bütün baskı, ezme-ezilme biçimlerine karşı olan sosyalistler, ulusal baskının politik, kültürel, ekonomik hiçbir biçimine duyarsız kalamaz. Özellikle küreselleşme adı altında emperyalizmin ezilen uluslara karşı yoğun bir saldırı başlattığı günümüzde bu ayrıca bir önem kazanır. Ama sorunu bu sınırlarda tutmak yeterli değildir. Marksizm içinde yaygın bir görüş ulusal sorunun bir burjuva haklar sorunu olduğunu tespit eder. Oysa Lenin de sorunun bu yönünü ihmal etmemekle birlikte, sorunu esas olarak sosyalist devrimin görevleri açısından ele alır. Kapitalizm, emperyalist aşamada farklı uluslar arasındaki çelişkileri ve eşitsizliği, ezme\ezilme ilişkilerini, ulusal baskıyı sistemin doğası gereği yeniden üretir. Bu yüzden politik olarak elde edilenler ne olursa olsun, ulusal sorun kapitalist sistemde gerçek anlamda çözülemez. Politik bağımsızlığını elde eden ulus bir süre sonra yeniden emperyalizmle karşı karşıya gelir bu yüzden bütün ulusal kurtuluş hareketleri antikapitalist bir potansiyel taşırlar. Antikapitalist olunmadan antiemperyalist olunamamasının önemi burada ortaya çıkar. Ezilen uluslar için biçimsel bir eşitlikle yetinmeyen, gerçek bir eşitlik ve özgürlüğü hedefleyen hareketler en basit burjuva demokratik haklardan yola çıkıyor olsa bile bu başlangıcı geçici bir özellik taşımak durumundadır, gerçek özgürlük ve eşitlik burjuva demokratik sınırların ötesindedir. Bütün ulusal kurtuluş hareketleri antikapitalist bir potansiyel taşır dedik. Peki, bu antikapitalist potansiyelin açığa çıkartılıp harekete geçirilmesi görevini hangi sınıf gerçekleştirebilir? Burjuvazinin devrimci barutunu tüketip tarihin lokomotifi olma misyonunu yitirerek bu güne miras bıraktığı sorunlar nasıl ve hangi sınıf\sınıflar tarafından çözümlenebilir?


 20. yüzyıl bir anlamda ulusal kurtuluş mücadelelerinin tarihidir. Emperyalizm ve onun desteklediği güçlerin yenilebileceğinin somut olarak görülmesi; SSCB 1917–1924,Türkiye 1919–1922 ve İngilizlerle Hollandalıların Asyalı bir güç olan Japonlara yenilmeleri 1941 ve ikinci dünya savaşının Avrupalı sömürgecileri bitkin düşürmesiyle birleşince 1944’ten sonra sömürgelerdeki bağımsızlık hareketleri hızlı bir yükselişe geçti. Bu gelişme bir iki istisna dışında tüm sömürgelerin bağımsız devletlerini kurmalarıyla sonuçlandı. Baştan ölü doğmuş olan ama oldukça yoğun tartışma ve kamplaşmalara neden olan “üçüncü Dünyacılık”akımı da bu döneme(1950–1970) denk düşer. Bu süreçte bağımsızlığını elde eden ulusların karşısında iki alternatif vardı, ya sosyalizmi seçmek ya da emperyalist kampa yeniden teslim olmak. Sosyalizmi seçerek bir biçimde ilerleme kaydeden Çin, Yugoslavya, Arnavutluk gibi ülkeler her biri için farklı sonuçlar doğursa da kapitalist olmayan bir yolu seçtiler. Ama kapitalist yolu seçenler bir ilerleme kaydedemediler. Birçoğu bağımsızlıkçı liderlerini darbelerle yitirerek emperyalizmin en seçkin uyduları oldular, aslında anti- komünist bir milliyetçi olan Nasır’dan veya Sukarno’dan sonra Endonezya ilk başta akla gelen örnekler. Ama yeni bağımsızlığını kazanmış ülkelerin önderliklerinin çoğu kazanımlarını koruyup ileri götürmeyi başaramadılar. Emperyalizme karşı direnişi sağlayacak demokratik kurumları ve organlaşmaları yaratamadılar, daha doğrusu yerel gerici güçlerle ittifakları ağır bastığından oluşturmadılar. Emperyalizmle işbirliği içindeki gerici güçler giderek inisiyatifi ele geçirdiler. Bağımsızlığını kazanan ülkeler yeni politik bir güç olduklarını iddia etseler de temelde emperyalist-kapitalist sisteme bağlıydılar. Sahip oldukları temel ürünler konusunda kendi aralarında bir birlik oluşturup fiyatları belirleyip yükseltmek için projeler gerçekleştirmeye çalışsallarda, bir dizi öznel ve nesnel etkenden ötürü uluslar arası tekellerin baskısına dayanamayarak eskisinden de kötü bir duruma düştüler. Bir kısmı korkunç bir yıkıma uğrarken-Afrika ve Latin Amerika-Akdeniz ve Asya'daki bazı ülkeler göreli bir büyüme gösterdiler ama büyüdükçe emperyalizme daha çok bağlandılar. Emperyalizmin kucağında büyümek denen şeydi bu. Bağımsızlıklarını halkın gücüyle elinde tutmaya çalışanlar ise yoğun bir kuşatma, baskı, sabotajlar vb teslimiyete zorlandılar. Nikaragua, Angola, Mozambik gibi ülkeler yerel gerici güçler ve Güney Afrika gibi ileri karakolların sürekli silahlı saldırılarıyla bunaltıldı. Ve günümüzde birçoğu yeniden emperyalizme göbekten bağımlı hale gelmiştir. Sonuçta bu ülkeler politik bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, daha iyi bir toplum kurmanın yollarını bulamamıştır. Bunda birçok faktörden söz edilebilir ama kanımca en önemlisi sosyalizmi yaratıcı bir şekilde ülkelerine uygulayacak önderliklerin eksikliğidir. Ayrıca bu alan sosyalist düşüncenin en çok yozlaştırıldığı bir alandır. Sosyalizmin saygınlığından yararlanmak için bir yığın alakasız yapı sosyalist savlarla ortaya çıkıp sosyalistlik ve sosyalizmle uzaktan yakından ilgisi olmayan uygulamalarla sosyalist değerlere büyük zararlar vermişlerdir.

Ulusal bağımsızlık mücadelelerinin tarihi bize gösteriyor ki bütün bu başarısızlıkların can alıcı nedenlerinin başında önderlik sorunu geliyor. Küçük burjuva milliyetçiliğinin önderliğinde gelişen ulusal bağımsızlık mücadeleleri sınıfsal ve politik niteliği gereği emperyalist-kapitalist zinciri kıramıyor. Peki, bunu hangi sınıf, nasıl bir programa içselleştirerek başarabilir? Bunun bizdeki yanıtı proletaryanın önderliği ve kesintisiz bir biçimde sosyalizme geçişi hedefleyen demokratik halk devrimi programı içinde ulusal sorunun bir devrim sorunu olarak ele alınmasıdır. Sorunun çözümü yeni sömürgeciliğin tasfiyesindedir. Eski sömürgeciliğe karşı mücadelenin üzerinde yükseldiği bir ulusun doğuşu, uyanışı gibi ulusal vurgunun yerini artık sınıfsal vurgu almak zorundadır. Ulusal sorun emperyalist aşamada sömürge sorunuyla iç içe geçmiş durumdadır.  Emperyalizm ve işbirlikçileriyle halkın ulusal yanlı olan çelişkisi, emek sermaye çelişkisinden artık eskisi kadar ayrı değildir. Emperyalist kapitalizmin iyice içselleştiği günümüzde sınıfsal ve ulusal boyuttaki çelişkinin çözümü gittikçe birbirine yaklaşmakta, iç içe geçmekte ve bu iç içe geçişte sınıfsal yön belirleyici bir ağırlık kazanmaktadır. Sorunun iki yönü vardır:  Burjuva demokratik özü üzerinde yükselen demokratik haklar mücadelesi. Bu günün sorunudur ve sınırları düzen sınırları içindeki kazanımlardır. İkinci yönü ise, gerçek bir demokrasi ve özgürlüğü içeren, düzenin sınırlarını aşan, yani devrimci çözümü içeren yanıdır. Bu iki ayrı perspektif, iki ayrı politik tavır alışa denk düşer. Reformizm ve devrimcilik. Devrimci çizgi, demokratik haklar için verilen düzen içi mücadeleyi reddetmez. Ama orada takılıp kalmaz, ileriye, yani düzen sınırlarının dışına devrime doğru yürümeye devam eder. Reformist için ise, reformların kendisi bir amaçtır. Var olan koşulları değiştirmekle değil, iyileştirmekle kendini sınırlar. Kapitalist sistem içinde, hele ki yarı sömürge/yeni sömürge ve faşist bir yönetimin olduğu bir ülkede bu tür kazanımların fazlaca bir anlamı yoktur. Elde edilen nispi haklar sürecin hemen sonrasındaki bir üst aşamada keskinleşen çelişkilerle birlikte yerini daha olumsuz koşullara bırakır. Eğer mücadele Stratejik olarak devrimci bir programa bağlanmışsa bir sonraki aşamada keskinleşen çelişkiler, bir üst aşamaya sıçramanın dinamiği işlevini görür. Bu gün yapılan tartışmalarda ki nirengi noktalarından biri de bu iki anlayış arasındaki farklılıktır. İki ayrı anlayış, iki ayrı sınıfsal duruşa denk düşer;
Devrimci proletarya ve reformist küçük burjuvazi.  
Genelde ulusal mücadelenin evrensel karakterinde, özelde Kürt ulusal sorunu bağlamında sorun bir kez daha sınıfsal önderlik sorunudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder