"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama
kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan
veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.
"(Marks, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i.)
Kendi tarihini yapan insanların bu
"yapıcılıklarını" kendi keyiflerine göre yapamayacaklarını, bunun
verili koşulların sınırlarıyla belirlendiğini ortaya koyan Marks'ın,
nesne- özne ilişkisini diyalektik bir biçimde ele aldığı yukarıdaki satırları, elbetteki nesnelliğe boyun eğmiş bir özneyi işaret etmez. Tam tersine, tarihi
yapacak olanın yapabilmesi için var olan nesnel koşulları tahlil etmesinin,onun
yasalarını bulmasının ve bu yasalarının zorunluluğunun bilincine vararak kendi
kaderini ele alması arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Özgürlük zorunluluğun
bilincinde olmaktır. Bu bilince ulaşan insan kendi tutsaklığına son verip
özgürlüğünü elde edebilir. Ancak bu şekilde zorunluluğun tutsağı olmaktan
kurtulup kendi "kaderini" eline alabilir.
Devrimci mücadele tarihi, nesne ve özne ilişkisinin bu
diyalektik birliğinden oluşur. Literatürdeki devrimin nesnel ve öznel (objektif
ve subjektif) koşulları kavramları bu temel ilke üzerinde yükselir.
Devrimin nesnel koşullarının belirleyici önemi kadar, öznel
koşullar da, daha önemsiz olmayan bir özelliğe sahiptir. Öyle ki, mücadelenin
belli aşamalarında devrimci öznenin konumu ve onun kolektif bilincinin,
"kurmayının" politik öncüsünün yeterliliği ve yetersizliği, nesnel
koşulların yetersizliğini ve yeterliliğini tersine çevirebilir.
Koşulların bütün elverişliliğine rağmen öznel koşullardaki
yetersizlik sürecin ileriye doğru sıçramasını engeller. Tam tersine
devrimci özne örgütlüyse ve bu örgütlülüğü öncü partinin olması gereken
yetenekleri ile donanmışsa koşulların zorluğu, elverişsizliği, gibi
"gerekçelerle" kendini sınırlamaz. Devrimci irade, devrimci
yaratıcılık ve kararlılık, koşulların çemberini aşmayı bilir.
Özellikle devrimci güçlerin büyük darbeler yediği,
yenilgiler sonrasında veya sınıf mücadelesinin olabildiğince keskinleştiği, dolayısıyla karşı devrimin tüm gücüyle azgın bir şekilde saldırdığı dönemlerde, devrimci örgütün konumu belirleyici bir öneme sahip olur.
Julius Fuçık'ın Darağaçından notlarıyla bizim kuşak 16,17
yaşlarında tanışmıştı. O zaman daha 12 Eylülü yaşamamış, büyük darbelerin
yendiği dönemlerde, devrimci örgütün önemi konusunda zorlu bir pratik
deneyimden geçmemiştik. Belki de bu yüzden o günkü okuyuşumuzla, bu günkü
koşullarda ki okuyuşumuz arasında odaklanma yerlerimiz farklı oldu.
Mücadele tarihimiz sayısız deneyimlerin, zengin öğreticiliği
ile dolu . Derdimiz tarihten benzetmeler yaparak kaba bir tarihsel
indirgemecilik değil. Mücadele tarihimizin teorik ve pratik zenginliklerini bu
güne iz düşürerek dersler çıkarabilmek. Bu amaçla başlanılan bu yazı dizisine
düşen ilk notun altındaki imza(mız) Julius Fuçık oldu. Değişik yazılarla, bu mücadele tarihi notlarını sürdürmeye çalışacağız.
9 HAZİRAN 1943
Hücremin önünde bir kemer asılı.Benim kemerim.Yakında
nakledileceğimin işareti.Gecenin bir saatinde beni alıp Reich!a mahkemeye- ya
da bir başka yere götürecekler.Zaman yaşamımdan son lokmasını da ısırıp
koparıyor.Pankrats!daki dört yüz on bir günüm,şaşılacak derecede çabuk
geçti.Kaç gün kaldı? Nerede geçireceğim bu günleri?
Başka bir
yerde yazma fırsatı bulamam sanırım.O yüzden bu benim son ifadem.Yaşayan son
tanığı olduğum anlaşılan tarihten bir parça.
1941 Şubatında
Çekoslovakya Komünist Partisinin tüm merkez komitesini ve yakalanmamız halinde
görevi devralacak olan ikinci liderler grıbunu tutukladılar. Böylesine ağır bir
yumruğun üzerimize nasıl indiği, bu işin nasıl olduğu açıklanamadı. Belki
geleçekte, bir gün ,Gestepo komiserleri yakalanıp konuşturulduğunda açıklığa
kavuşur.Petçek binasında, mutemet olduğum zamanlar,bu gizi öğrenmek için çok
uğraştım.Bir ajanın parmağı vardı işin içinde ve büyük ölçüde dikkatsizlik. İki
yıl,başarıyla yer altında çalışmak, yoldaşların uynıklılığını köreltmişti.İllegal
örgütümüz çok yayılmıştı;sürekli olarak yeni adaylar- hatta bir şey olduğunda
,ilk takımın yerini alması için yedekte tutulması gereken bir çok kişi, örgüte
alındı.Hücrelerimiz karmaşık hale geldi,denetimi güçleşti.Parti merkezimizi
havaya uçurmayı, uzun süre planlamaış olmalıydılar.Düşman,Sovyetler Birliğine
saldırmaya hazır olduğu anda indirdiler yumruğu.
Kaçımızın
tuzağa düştüğünü bilmiyordum önceleri.Plan gereğince ötekilerinin benimle
ilişki kurmasını bekliyordum.Ama bekleyişlerim boşa çıktı.Bir ay sonra,çok
olaganüstü birşeylerin olduğu düşüncesiyle dışarıdan benimle ilişki
kurmalarını beklememeye karar verdim ve böylece,içerden dışarıya iliki kurma
çalışmalarına girdim.Ötekiler de bu olanagı aramaya başladı.
İlk bulduğum
üye, Merkezi Bohemya bölgesi başkanı Honza Vyskochil'di. İnsiyatif sahibi bir
arkadaştı ve kızıl hakları yeniden yayımlamak için materyal hazırlamıştı
bile.Parti gazetesiz kalmayacaktı. Bir başmakale yazdım,sonradan incelemediğim
eldeki yazıların, Kızıl Haklar adıyla değil de 1 Mayıs Bayramı adı altında bir
broşür halinde yayımlanmasına karar verdik.Öteki bölge örgütleri de,
yayınlarını sürdürmektense başka adlarda yeni yayınlar çıkarmayı yeğliyordu.
Sonraki
aylar, partizan çalışmalarına ayrıldı. Yumruk ağır olmasına rağmen partiyi
öldüremezdi.Yüzlerce yeni aday, yakalanan ya da öldürülen liderlerin
görevlerini üzerlerine alıyorlardı.Onların taze enerjileri ve özverileri, ana
örgütte parçalanma ya da çökme olamsın önledi.Ama merkez örgüt yoktu ve
partizan grubunu bekleyen tehlike, en önemli anda, tam düşmanın Sovyet Rusya'ya
saldıracağı anda birlikten ve iyi yetişmiş bir lider kadrosundan yoksun
bulunmalarıydı.
Bir partizan
hücresinin bastığı Kızıl Haklar gazetesini bir sayısında siyasal bir gücün iş
başında olduğunu anladım. Bizim Mayıs Gazetesi, özellikle başarılı değildi ne
yazık ki,ama hiç olmazsa işbirliği yapılabilecek birinin bulunduğunu
bildiriyordu ötekilere.Böylece biz, iki grup ilişki kurmanın yollarını aramaya
başladık.
Balta girmemiş ormanda birini aramaya
benziyordu bu.Bir ses işitiyor sesin geldiği yere gidiyorduk.Tam o sırada asıl
aradığımız sesin tümüyle başka bir yönden geldiğini işitiyorduk,Ağır kayıplar
verdiğimizden, bir tuzağa düşmemek için son derece dikkatli ve
tetikteydik.Önceki Merkez Komitesinden iki üye ilişkimi kuracak, hemen
birbirlerini sınamaya,hain olmadıklarına iyice inanıncaya dek türlü yollara
başvurmaya gerek duyuyordu.Herkes birbirinden kuşkuluydu.Benim en büyük
zorluğum, aradığım kimsenin kim olduğnu bilmememdi.Kendisi de onunla ilişki
kurmaya çalışan üyenin kim olduğundan habersizdi.
Sonunda ortak
bir tanış bulduk.Dr.Milosh nedved adındaki bu genc arkadaş,bizim ilk kuryemiz
oldu.Onu tümüyle bir rastlantı sonucu buldum. 1941 Haziranı ortalarında
hastalandım.Dr.Nedved!i bulup,onu saklandığım eve,Baxa'nın evine getirmesi için
Lida'yı gönderdim.Hemen geldi, ve söz arasında,son derece dikkatli bir biçimde
1 mayıs adlı broşüre yazı yazan arkadaşı bulması gerektiğini söyledi.Aradığının
karşısında olduğunu aklından bile geçirmiyordu, çünkü, karşı taraftaki üyeler,
tutuklandığıma ve belkide öldürüldüğüme inanıyorlardı.
Hitler, 22
Haziran 1941 günü Sovyetler Birliği'ne saldırdı. İşte o günün akşamı,Honza
Vyskochil ve ben, bu hareketin biz çekoslavakyalılar için ne anlam taşıdığını
gösteren bir broşür yayınladık.30 Haziran günü,uzun zamandır aradığım adamı
bulmuştum.Verdiğim adrese geldi,çünkü kiminle buluşacağını biliyordu.Ben onun
kim olduğunu bilmiyordum henüz.Bir yaz gecesiydi, akasyaların kokusu havayı
sarmıştı,tam sevgililerin buluşması için uygun bir geceydi.Konuşmaya başlamadan
perdeleri çektik.Işığı açtığımda kucaklaştık.Honza Zika'ydı bu.
1941
senesinde Merkez Komitesinin tümü tutuklanmamıştı daha. Üyelerden biri, yakalanmamıştı.Bu
üye Zikaydı.Onu yıllardır tanır ve çok severdim.Ama birlikte yüklendiğimiz
görev sırasında daha yakından tanıdık birbirimizi. Kısa boylu toparlak bir
çocuktu,sürekli gülerdi,hoş bir amcaya benzetebilirdiniz onu.Ama
özverili,kararlı,parti çalışmalarında katı ve ödün vermez bir
yapıdaydı.Yapacağı işten başka hiçbirşey bilmez ve bilmek istemezdi.Görevini
yapmak için vazgeçmiyeceği şey yoktu.İnsanları çok severdi,insanlar da onu.Ama
hiçbir zaman onların yanılgılarına göz yumarak sevgilerini satın almazdı.
Anlaşmamız
birkaç dakika sürdü.Birkaç gün sonra,Zika'nın mayıstan beri ilişkide olduğu
üçüncü üyeyi, yeni lider Honza Cherni'yi tanıdım. Uzun boylu,yakışıklı bir
gençti bu.Kiminle nasıl konuşulacağını iyi bilir,hoşsohbet,sevimli bir arkadaştı.İspanya'da
savaşmış,savaş patlak verince yurda dönmüş.Nazi Almanya'sını göğsünde kurşunla
aşmıştı.Büyük yeraltı deneyimleri vardı.,yetenekli, insiyatif sahibiydi. Her
zaman iyi bir askerdi.
Birkaç ay
süren mücadelemiz, bizi birbirimize iyice yaklaştırmıştı.Üçümüz birbirimizi
tamamlıyorduk.Zika örgütleyiciydi.Gerçekci, son derece duyarlı, her şeyi enine
boyuna inceleyen,hiçbir şeyi pürüzlü bırakmayan bir parçamızdı.Raporları teker
teker dikkatlice okur,anlamını tam ve doğru olarak çözünceye dek
incelerdi.Gelen eleştiriler,öneriler üzerine düşünür,sonra,nazik ama kesin bir
biçimde grupun verdiği kararı uygulardı.
Cherni
sabotajlardan ve silahlı cephe hazırlıklarından sorumluydu.Askerce
düşünür,yaratcı,iyi bir planlayıcı,yorulmak bilmez bir arkadaştı.Yeni
insanlar ve yeni kaynaklar bulmada başarılıydı.
Ben,doğru
bildiğini yapan bir gazeteci, bir siyasal ajitatördüm.Zaman zaman biraz
düşseverlik ediyordum belki ama birlik ve denge konusunda çok titizdim.
Aramızdaki
görev bölüşümü,işbölümü değil,bir tür sorumluluk bölüşümüydü.Bağımsız bir eylem
ya da karar gerektiğinde, birbirimizin sorumluluğunu yüklenirdik.Çünkü buluşup
her şeyi tartışmamız güçtü.Şubatta partiye indirilen darbe bütün ilişkilerimizi
koparmıştı;bunlar hiçbir zaman onarılamazdı.Örgütün kimi bölümleri bütünüyle
parçalanmıştı;kimi bölümler yeni bölümler yeniden kuruldu ama onlarla yeniden
ilişki kurulamadı.Birçok fabrikalardaki hücreler,hatta bölge örgütleri,aylarca
soyutlanmış olarak çalıştı.Onlarla ilişki kuramıyorduk.Tek umudumuz,gazetemizin
ellerine geçmesi ve orada belirtilen genel çizgiyi izlemeleriydi.
Ev
bulamıyorduk, bu da işimizi güçleştiriyordu.Eski apartmanları
kullanamazdık,çünkü düşmanın buraları sürekli olarak izlemesi
olasıydı.Başlangıçta paramız yoktu ve karnesiz yiyecek sağlamak oldukça güçtü.
Karneler kimliğimiz açığa çıkarabilirdi.Bütün bu engelleri,hazırlanmak ve
kuruluşumuzu yenilemek için çok geç olduğu bir zamanda yani Sovyetler Birliğ'ne
saldırıldığı bir sırada aşmak zorundaydık.Partinin mücadeleye fiilen katılması
gerektiği bir zamanda böylesine güçlükler içindeydik.
İşgalcilere
karşı cephe oluşturmak,onlara karşı küçük çarpışmalara girişmek ve bunu
yalnızca kendi gücümüzle değil,tüm Çek ulusunun gücünden yararlanarak yapmak
zorundaydık.1939 yılından 1941 yılına dek süren hazırlık döneminde,Parti
yeraltı çalışmaları yaptı.Salt Alman politikasına karşı değil,kendi ulusumuzdan
gelen saldırılara karşı da savaştı.Kanlı baskıya karşın,Parti gelişmek,örgütlerini
yenilemek ve aynı zamanda ulusun güvenini kazanmak zorundaydı.Bu,hiçbir partiye
üye olmayanlara da yaklaşmak,bağımsızlık için savaşmaya kararlı olan herkesle
işbirliği etmek,bütün halkı mücadeleye çağırmak ve çekimser olanlarla doğrudan
uğraşmak demekti.
1941Eylülü
başında,kötürüm örgütümüzü yeniden kurduk diyebilecek durumda değildik,ama hiç
olmazsa önemli görevleri yürütebilen bir örgüt çekirdeği oluşturmuştuk.Parti
kampanyaları dikkat çekmeye başladı.Sabotaj yaygınlaştı.Her bölgede fabrika
işçileri grev ilan ediyordu.Eylül sonunda Heydrich!i ardımıza taktılar.
Sıkı yönetimin
ilk döneminde,giderek hızlanan etkin direncimizi kıramadı.Biraz yavaşlattı
çalışmalarımızı ve Partiye yeni yaralar verdi.Prag bölgesi ve gençlik örgütü
özellikle etkilenmişti.Liderlerimizin çoğu,Parti için çok değereli, kişiler-Jan
Kreychi,Shtanzl,Miloş Krasni ve daha birçokları yakalandı.
Ancak, her
saldırıdan sonra,Partinin ne yıkılmaz,sağlam bir örgüt olduğunu
görüyorduk.Yerini başkasının alamıyacağı görevliler bile tutuklansa,bir kaç
arkadaş onun görevlerini üzerine alıyordu.Yılbaşına varmadan, güçlü bir örgüt
oluşturmuş durumdaydık.1941 Şubatında, en başarılı olduğumuz dönemdeki gibi
değilse de,Partinin görevlerini kararlı savaşlarla yürütebilecek durumdaydık.Aramızda
işbölümü yapmıştık.Ama işin büyüğü,Honza Zika'ya aitti.
Yaptığımız
yayınların müsveteleri bodrumlarda ,mahzenlerde ve yoldaşların gizli belgeleri
arasında bulunabilir, bunlardan burada
söz etmeyi gereksiz buluyorum.
Gazetelerimiz,geniş
ölçüde dağıtılır ve okunurdu. Salt parti üyeleri değil,Parti dışındaki
kimselerde okurdu yayınlarımızı.Birçok "teknik merkez"ce
hazırlanmış,pek çok teksir ya da basılı yayın,geniş ölçüde dağıtılırdı.Bunları
hazırlayan teknik merkezler,birbirlerinden bağımsız ve illegal kuruluşlardı.Hiç
bir basın grubu,ötekilerin nerde çalıtıkların,kimler olduğunu bilmezdi.Bu
merkezlerde çalışanların hiç biri makalelerin ve talimatın kimden geldiğini
bilmezdi.Herkes vargüçüyle çalışırdı,savaş durumunun gerektirdiği bir hızla
çalışmayı her zaman başarırlardı. Örneğin,Yoldaş Stalin'in Orduya
Talimatları'nı 23 Şubat 1942 günü bastık ve 24 Şubat akşamına dek okurun eline
ulaştırdık.Matbaacılar,doktorun atölyesi ve "Fuchs Lorens Atölyesi"
çok iyi çalışmıştı.Bu ikinci atölye,Dünya Hitlere Karşı adlı bir gazete de
çıkarıyordu.Gazetelere yazılacak yazıların çoğunu başkalarını tehlikeye
sokmamak için ben hazırladım.Tutuklanmam durumunda yerimi alacak kişi çoktan
hazırlanmıştı.Ben götürülür götürülmez de yerimi aldı,hala sürdürüyor görevini.
Olabildiğince
az kişiyle, olabildiğince basit bir mekanizma kurmuştuk.1941 Şubatında görüldüğü
üzere,mekanizma için korunaktan çok tehlike olan uzun ilişki zincirlerini
kopardık.Bu her birimizindaha büyük tehlikeye girmesi demekti,ama Partinin
esenliği için gerekliydi.Şubatta düştüğümüz hatayı yinelemiyecektik.
Bu yüzden,yeni
bir üyeyle tamamlanan Merkez Komite,ben tutuklandıktan sonrada çalışmalarını
sesizce sürdürdü.En yakın çalışma arkadaşım bile benim yerimi başkasının
aldığından haberdar değildi
Honka Zika,27
Mayıs 1942 gecesi tutuklandı.Bu da bir rastlandıydı.Heydrich'in öldürüldüğü
günün ertesinde düşman,Pragta baskınlar yapmak üzere saldırıya geçtiği
saatlerde yakalandı. Zika'nın gizlendiği Streshovice'deki apatmana gelmişlerdi.Zika
heyecanlanmamış olsaydı,sahte adlarla düzenlenen belgelerin kimlik kartlarının
farkında bile olmayacaklardı.Onu saklayan ailenin yaşamlarını tehlikeye
sokmamak için ikinci katın penceresinden atlayarak kaçmaya çalışmıştı.Düşmüş,belkemiği kırılmış bir durumda hapishane
hastanesine kaldırıldı.Kimi yakaladıklarını bilmiyorlardı.On sekiz gün süren
araştırma.incelemeden sonra,kim olduğunu anladılar,ve öldü ölecek durumda olan
Zika'yı Petçek binasına sorguya götürdüler.Son orada karşılaştık.Onu görmeme
izin vermişlerdi.El sıkıştık,o cömert gülümseyişiyle,bana,
"uyanık
ol, julo" dedi.
Onun ağzından
işittikleri tek söz buydu.Başka bir sözcük çıkmadı ağzından.Yüzüne yediği bir kaç
yumrukla bayıldı ve bir kaç saat sonra da öldü.
Onun
tutuklandığını daha 29 Mayısta öğrenmiştim.Antenlerimiz iyi çalışıyordu.Bu
antenler kanalıyla,ne tavır alacağımız konusunda bir anlaşmaya
varmıştık.Kararımızı sonradan Honza Cherni de onayladı. Bu Partinin içinde
birlikte aldığımız son karardı.
Honza Cherni 1942 yazında tutuklandı.Bu
kez,rastlantı değil onunla ilişkide olan Jan Pokony'nin disiplinsizliği
yüzünden yakalamışlardı onu.Pokorny sorumlulukalrını bilen biri gibi
davranmamıştı. Bir kaç saat süren sorgudan,elbette ağır bir sorgudan sonra,Pokorny
paniğe kapılmış ve onlara Cherny'le buluştuğu apartmanın adresini vermişti.
Böylece Honza'yı bulmuşlardı.Gestepo bir kaç gün sonra onu da tutukladı.
Honza gelir
gelmez beni sürükleyerek onunla karşılaştırmaya götürdüler.
"Onu tanıyormusun?"
"Hayır"
O da beni
tanımadığını söyledi. Başka hiç bir soruya da yanıt vermedi.Ağır yaralı
olduğundan fazla işkence de çekmedi.Hemen bayıldı.İkinci sorguya götürülmeden
önce,ona durumu anlattık ve buna göre davranmasını söyledik.
Ondan bir şey öğrenemediler.Uzun süre hapishanede
tuttular onu.Onun suskunluğunu bozacak yeni kanıtlar toplamaya çalıştılar,Ama
Honza Cherni yenilmedi.
Hapislik
onu değiştirmemişti.Her zaman için yürekliydi,neşeliydi.Kendi geleceği, onu
ölümle karşı karşıya bıraktığı bu günlerde,başkalarına umut vermeye çalışyordu.
Ansızın
Pankrats'dan aldılar onu.Nisanın sonuydu.Nereye götürdüklerini
bilmiyorum.Buradakilerin ansızın ortadan yok olması bir uğursuzluk
belirtisidir.Belki yanılıyorum,ama artık Honza Cherni ile karşılacağımı
sanmıyorum.
Hepimiz
ölümü göze almıştık.Gestepo'nun eline düşmenin,sonumuzun geldiği demek olduğunu
biliyorduk.Yakalandıktan sonra bile, başkalarına ve kendimize karşı, bu
bilincimizin gerektirdiği biçimde davranıyorduk.
Benim
oyunum da sona yaklaşıyor.O sonu yazamıyacağım,çünkü nasıl olacağını bilmiyorum
henüz.Bu,artık oyun değil yaşamın ta kendisi.
Son
sahnenin perdesi açıldı.
Dostlarım
hepinizi sevdim.Nöbeti teslim ediyorum!
9 HAZİRAN 1943 JULİUS FUÇIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder