17 Kasım 2012 Cumartesi

MÜCADELE TARİHİNDEN NOTLAR 1





"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.
"(Marks, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i.)

Kendi tarihini yapan insanların bu "yapıcılıklarını" kendi keyiflerine göre yapamayacaklarını, bunun  verili koşulların sınırlarıyla belirlendiğini ortaya koyan Marks'ın, nesne- özne ilişkisini diyalektik bir biçimde ele aldığı yukarıdaki satırları, elbetteki nesnelliğe boyun eğmiş bir özneyi işaret etmez. Tam tersine, tarihi yapacak olanın yapabilmesi için var olan nesnel koşulları tahlil etmesinin,onun yasalarını bulmasının ve bu yasalarının zorunluluğunun bilincine vararak kendi kaderini ele alması arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Özgürlük zorunluluğun bilincinde olmaktır. Bu bilince ulaşan insan kendi tutsaklığına son verip özgürlüğünü elde edebilir. Ancak bu şekilde zorunluluğun tutsağı olmaktan kurtulup kendi "kaderini" eline alabilir.
Devrimci mücadele tarihi, nesne ve özne ilişkisinin bu diyalektik birliğinden oluşur. Literatürdeki devrimin nesnel ve öznel (objektif ve subjektif) koşulları kavramları bu temel ilke üzerinde yükselir.
Devrimin nesnel koşullarının belirleyici önemi kadar, öznel koşullar da, daha önemsiz olmayan bir özelliğe sahiptir. Öyle ki, mücadelenin belli aşamalarında devrimci öznenin konumu ve onun kolektif bilincinin, "kurmayının" politik öncüsünün yeterliliği ve yetersizliği, nesnel koşulların yetersizliğini ve yeterliliğini  tersine çevirebilir. Koşulların bütün elverişliliğine rağmen öznel koşullardaki yetersizlik sürecin ileriye doğru sıçramasını engeller. Tam tersine devrimci özne örgütlüyse ve bu örgütlülüğü öncü partinin olması gereken yetenekleri ile donanmışsa koşulların zorluğu, elverişsizliği, gibi "gerekçelerle" kendini sınırlamaz. Devrimci irade, devrimci yaratıcılık ve kararlılık, koşulların çemberini aşmayı bilir.
Özellikle devrimci güçlerin büyük darbeler yediği, yenilgiler sonrasında veya sınıf mücadelesinin olabildiğince keskinleştiği, dolayısıyla karşı devrimin tüm gücüyle azgın bir şekilde saldırdığı dönemlerde, devrimci örgütün konumu belirleyici bir öneme sahip olur.


Julius Fuçık'ın Darağaçından notlarıyla bizim kuşak 16,17 yaşlarında tanışmıştı. O zaman daha 12 Eylülü yaşamamış, büyük darbelerin yendiği dönemlerde, devrimci örgütün önemi konusunda zorlu bir pratik deneyimden geçmemiştik. Belki de bu yüzden o günkü okuyuşumuzla, bu günkü koşullarda ki okuyuşumuz arasında odaklanma yerlerimiz farklı oldu.
Mücadele tarihimiz sayısız deneyimlerin, zengin öğreticiliği ile dolu . Derdimiz tarihten benzetmeler yaparak kaba bir tarihsel indirgemecilik değil. Mücadele tarihimizin teorik ve pratik zenginliklerini bu güne iz düşürerek dersler çıkarabilmek. Bu amaçla başlanılan bu yazı dizisine düşen ilk notun altındaki imza(mız) Julius Fuçık oldu. Değişik yazılarla, bu mücadele tarihi notlarını sürdürmeye çalışacağız. 
                    
                                                9 HAZİRAN 1943                                 
Hücremin önünde bir kemer asılı.Benim kemerim.Yakında nakledileceğimin işareti.Gecenin bir saatinde beni alıp Reich!a mahkemeye- ya da bir başka yere götürecekler.Zaman yaşamımdan son lokmasını da ısırıp koparıyor.Pankrats!daki dört yüz on bir günüm,şaşılacak derecede çabuk geçti.Kaç gün kaldı? Nerede geçireceğim bu günleri?
        Başka bir yerde yazma fırsatı bulamam sanırım.O yüzden bu benim son ifadem.Yaşayan son tanığı olduğum anlaşılan tarihten bir parça.
     1941 Şubatında Çekoslovakya Komünist Partisinin tüm merkez komitesini ve yakalanmamız halinde görevi devralacak olan ikinci liderler grıbunu tutukladılar. Böylesine ağır bir yumruğun üzerimize nasıl indiği, bu işin nasıl olduğu açıklanamadı. Belki geleçekte, bir gün ,Gestepo komiserleri yakalanıp konuşturulduğunda açıklığa kavuşur.Petçek binasında, mutemet olduğum zamanlar,bu gizi öğrenmek için çok uğraştım.Bir ajanın parmağı vardı işin içinde ve büyük ölçüde dikkatsizlik. İki yıl,başarıyla yer altında çalışmak, yoldaşların uynıklılığını köreltmişti.İllegal örgütümüz çok yayılmıştı;sürekli olarak yeni adaylar- hatta bir şey olduğunda ,ilk takımın yerini alması için yedekte tutulması gereken bir çok kişi, örgüte alındı.Hücrelerimiz karmaşık hale geldi,denetimi güçleşti.Parti merkezimizi havaya uçurmayı, uzun süre planlamaış olmalıydılar.Düşman,Sovyetler Birliğine saldırmaya hazır olduğu anda indirdiler yumruğu.
         Kaçımızın tuzağa düştüğünü bilmiyordum önceleri.Plan gereğince ötekilerinin benimle ilişki kurmasını bekliyordum.Ama bekleyişlerim boşa çıktı.Bir ay sonra,çok olaganüstü birşeylerin olduğu düşüncesiyle dışarıdan  benimle ilişki kurmalarını beklememeye karar verdim ve böylece,içerden dışarıya iliki kurma çalışmalarına girdim.Ötekiler de bu olanagı aramaya başladı.
         İlk bulduğum üye, Merkezi Bohemya bölgesi başkanı Honza Vyskochil'di. İnsiyatif sahibi bir arkadaştı ve kızıl hakları yeniden yayımlamak için materyal hazırlamıştı bile.Parti gazetesiz kalmayacaktı. Bir başmakale yazdım,sonradan incelemediğim eldeki yazıların, Kızıl Haklar adıyla değil de 1 Mayıs Bayramı adı altında bir broşür halinde yayımlanmasına karar verdik.Öteki bölge örgütleri de, yayınlarını sürdürmektense başka adlarda yeni yayınlar çıkarmayı yeğliyordu.
         Sonraki aylar, partizan çalışmalarına ayrıldı. Yumruk ağır olmasına rağmen partiyi öldüremezdi.Yüzlerce yeni aday, yakalanan ya da öldürülen liderlerin görevlerini üzerlerine alıyorlardı.Onların taze enerjileri ve özverileri, ana örgütte parçalanma ya da çökme olamsın önledi.Ama merkez örgüt yoktu ve partizan grubunu bekleyen tehlike, en önemli anda, tam düşmanın Sovyet Rusya'ya saldıracağı anda birlikten ve iyi yetişmiş bir lider kadrosundan yoksun bulunmalarıydı.
          Bir partizan hücresinin bastığı Kızıl Haklar gazetesini bir sayısında siyasal bir gücün iş başında olduğunu anladım. Bizim Mayıs Gazetesi, özellikle başarılı değildi ne yazık ki,ama hiç olmazsa işbirliği yapılabilecek birinin bulunduğunu bildiriyordu ötekilere.Böylece biz, iki grup ilişki kurmanın yollarını aramaya başladık.
          Balta girmemiş ormanda birini aramaya benziyordu bu.Bir ses işitiyor sesin geldiği yere gidiyorduk.Tam o sırada asıl aradığımız sesin tümüyle başka bir yönden geldiğini işitiyorduk,Ağır kayıplar verdiğimizden, bir tuzağa düşmemek için son derece dikkatli ve tetikteydik.Önceki Merkez Komitesinden iki üye ilişkimi kuracak, hemen birbirlerini sınamaya,hain olmadıklarına iyice inanıncaya dek türlü yollara başvurmaya gerek duyuyordu.Herkes birbirinden kuşkuluydu.Benim en büyük zorluğum, aradığım kimsenin kim olduğnu bilmememdi.Kendisi de onunla ilişki kurmaya çalışan üyenin kim olduğundan habersizdi.
         Sonunda ortak bir tanış bulduk.Dr.Milosh nedved adındaki bu genc arkadaş,bizim ilk kuryemiz oldu.Onu tümüyle bir rastlantı sonucu buldum. 1941 Haziranı ortalarında hastalandım.Dr.Nedved!i bulup,onu saklandığım eve,Baxa'nın evine getirmesi için Lida'yı gönderdim.Hemen geldi, ve söz arasında,son derece dikkatli bir biçimde 1 mayıs adlı broşüre yazı yazan arkadaşı bulması gerektiğini söyledi.Aradığının karşısında olduğunu aklından bile geçirmiyordu, çünkü, karşı taraftaki üyeler, tutuklandığıma ve belkide öldürüldüğüme inanıyorlardı.
         Hitler, 22 Haziran 1941 günü Sovyetler Birliği'ne saldırdı. İşte o günün akşamı,Honza Vyskochil ve ben, bu hareketin biz çekoslavakyalılar için ne anlam taşıdığını gösteren bir broşür yayınladık.30 Haziran günü,uzun zamandır aradığım adamı bulmuştum.Verdiğim adrese geldi,çünkü kiminle buluşacağını biliyordu.Ben onun kim olduğunu bilmiyordum henüz.Bir yaz gecesiydi, akasyaların kokusu havayı sarmıştı,tam sevgililerin buluşması için uygun bir geceydi.Konuşmaya başlamadan perdeleri çektik.Işığı açtığımda kucaklaştık.Honza Zika'ydı bu.
         1941 senesinde Merkez Komitesinin tümü tutuklanmamıştı daha. Üyelerden biri, yakalanmamıştı.Bu üye Zikaydı.Onu yıllardır tanır ve çok severdim.Ama birlikte yüklendiğimiz görev sırasında daha yakından tanıdık birbirimizi. Kısa boylu toparlak bir çocuktu,sürekli gülerdi,hoş bir amcaya benzetebilirdiniz onu.Ama özverili,kararlı,parti çalışmalarında katı ve ödün vermez bir yapıdaydı.Yapacağı işten başka hiçbirşey bilmez ve bilmek istemezdi.Görevini yapmak için vazgeçmiyeceği şey yoktu.İnsanları çok severdi,insanlar da onu.Ama hiçbir zaman onların yanılgılarına göz yumarak sevgilerini satın almazdı.
         Anlaşmamız birkaç dakika sürdü.Birkaç gün sonra,Zika'nın mayıstan beri ilişkide olduğu üçüncü üyeyi, yeni lider Honza Cherni'yi tanıdım. Uzun boylu,yakışıklı bir gençti bu.Kiminle nasıl konuşulacağını iyi bilir,hoşsohbet,sevimli bir arkadaştı.İspanya'da savaşmış,savaş patlak verince yurda dönmüş.Nazi Almanya'sını göğsünde kurşunla aşmıştı.Büyük yeraltı deneyimleri vardı.,yetenekli, insiyatif sahibiydi. Her zaman iyi bir askerdi.
         Birkaç ay süren mücadelemiz, bizi birbirimize iyice yaklaştırmıştı.Üçümüz birbirimizi tamamlıyorduk.Zika örgütleyiciydi.Gerçekci, son derece duyarlı, her şeyi enine boyuna inceleyen,hiçbir şeyi pürüzlü bırakmayan bir parçamızdı.Raporları teker teker dikkatlice okur,anlamını tam ve doğru olarak çözünceye dek incelerdi.Gelen eleştiriler,öneriler üzerine düşünür,sonra,nazik ama kesin bir biçimde grupun verdiği kararı uygulardı.
        Cherni sabotajlardan ve silahlı cephe hazırlıklarından sorumluydu.Askerce düşünür,yaratcı,iyi bir planlayıcı,yorulmak bilmez bir arkadaştı.Yeni insanlar ve yeni kaynaklar bulmada başarılıydı.
        Ben,doğru bildiğini yapan bir gazeteci, bir siyasal ajitatördüm.Zaman zaman biraz düşseverlik ediyordum belki ama birlik ve denge konusunda çok titizdim.
        Aramızdaki görev bölüşümü,işbölümü değil,bir tür sorumluluk bölüşümüydü.Bağımsız bir eylem ya da karar gerektiğinde, birbirimizin sorumluluğunu yüklenirdik.Çünkü buluşup her şeyi tartışmamız güçtü.Şubatta partiye indirilen darbe bütün ilişkilerimizi koparmıştı;bunlar hiçbir zaman onarılamazdı.Örgütün kimi bölümleri bütünüyle parçalanmıştı;kimi bölümler yeni bölümler yeniden kuruldu ama onlarla yeniden ilişki kurulamadı.Birçok fabrikalardaki hücreler,hatta bölge örgütleri,aylarca soyutlanmış olarak çalıştı.Onlarla ilişki kuramıyorduk.Tek umudumuz,gazetemizin ellerine geçmesi ve orada belirtilen genel çizgiyi izlemeleriydi.
       Ev bulamıyorduk, bu da işimizi güçleştiriyordu.Eski apartmanları kullanamazdık,çünkü düşmanın buraları sürekli olarak izlemesi olasıydı.Başlangıçta paramız yoktu ve karnesiz yiyecek sağlamak oldukça güçtü. Karneler kimliğimiz açığa çıkarabilirdi.Bütün bu engelleri,hazırlanmak ve kuruluşumuzu yenilemek için çok geç olduğu bir zamanda yani Sovyetler Birliğ'ne saldırıldığı bir sırada aşmak zorundaydık.Partinin mücadeleye fiilen katılması gerektiği bir zamanda böylesine güçlükler içindeydik.
       İşgalcilere karşı cephe oluşturmak,onlara karşı küçük çarpışmalara girişmek ve bunu yalnızca kendi gücümüzle değil,tüm Çek ulusunun gücünden yararlanarak yapmak zorundaydık.1939 yılından 1941 yılına dek süren hazırlık döneminde,Parti yeraltı çalışmaları yaptı.Salt Alman politikasına karşı değil,kendi ulusumuzdan gelen saldırılara karşı da savaştı.Kanlı baskıya karşın,Parti gelişmek,örgütlerini yenilemek ve aynı zamanda ulusun güvenini kazanmak zorundaydı.Bu,hiçbir partiye üye olmayanlara da yaklaşmak,bağımsızlık için savaşmaya kararlı olan herkesle işbirliği etmek,bütün halkı mücadeleye çağırmak ve çekimser olanlarla doğrudan uğraşmak demekti.
      1941Eylülü başında,kötürüm örgütümüzü yeniden kurduk diyebilecek durumda değildik,ama hiç olmazsa önemli görevleri yürütebilen bir örgüt çekirdeği oluşturmuştuk.Parti kampanyaları dikkat çekmeye başladı.Sabotaj yaygınlaştı.Her bölgede fabrika işçileri grev ilan ediyordu.Eylül sonunda Heydrich!i ardımıza taktılar.
      Sıkı yönetimin ilk döneminde,giderek hızlanan etkin direncimizi kıramadı.Biraz yavaşlattı çalışmalarımızı ve Partiye yeni yaralar verdi.Prag bölgesi ve gençlik örgütü özellikle etkilenmişti.Liderlerimizin çoğu,Parti için çok değereli, kişiler-Jan Kreychi,Shtanzl,Miloş Krasni ve daha birçokları yakalandı.
      Ancak, her saldırıdan sonra,Partinin ne yıkılmaz,sağlam bir örgüt olduğunu görüyorduk.Yerini başkasının alamıyacağı görevliler bile tutuklansa,bir kaç arkadaş onun görevlerini üzerine alıyordu.Yılbaşına varmadan, güçlü bir örgüt oluşturmuş durumdaydık.1941 Şubatında, en başarılı olduğumuz dönemdeki gibi değilse de,Partinin görevlerini kararlı savaşlarla yürütebilecek durumdaydık.Aramızda işbölümü yapmıştık.Ama işin büyüğü,Honza Zika'ya aitti.
      Yaptığımız yayınların müsveteleri bodrumlarda ,mahzenlerde ve yoldaşların gizli belgeleri arasında bulunabilir,  bunlardan burada söz etmeyi gereksiz buluyorum.
       Gazetelerimiz,geniş ölçüde dağıtılır ve okunurdu. Salt parti üyeleri değil,Parti dışındaki kimselerde okurdu yayınlarımızı.Birçok "teknik merkez"ce hazırlanmış,pek çok teksir ya da basılı yayın,geniş ölçüde dağıtılırdı.Bunları hazırlayan teknik merkezler,birbirlerinden bağımsız ve illegal kuruluşlardı.Hiç bir basın grubu,ötekilerin nerde çalıtıkların,kimler olduğunu bilmezdi.Bu merkezlerde çalışanların hiç biri makalelerin ve talimatın kimden geldiğini bilmezdi.Herkes vargüçüyle çalışırdı,savaş durumunun gerektirdiği bir hızla çalışmayı her zaman başarırlardı. Örneğin,Yoldaş Stalin'in Orduya Talimatları'nı 23 Şubat 1942 günü bastık ve 24 Şubat akşamına dek okurun eline ulaştırdık.Matbaacılar,doktorun atölyesi ve "Fuchs Lorens Atölyesi" çok iyi çalışmıştı.Bu ikinci atölye,Dünya Hitlere Karşı adlı bir gazete de çıkarıyordu.Gazetelere yazılacak yazıların çoğunu başkalarını tehlikeye sokmamak için ben hazırladım.Tutuklanmam durumunda yerimi alacak kişi çoktan hazırlanmıştı.Ben götürülür götürülmez de yerimi aldı,hala sürdürüyor görevini.
        Olabildiğince az kişiyle, olabildiğince basit bir mekanizma kurmuştuk.1941 Şubatında görüldüğü üzere,mekanizma için korunaktan çok tehlike olan uzun ilişki zincirlerini kopardık.Bu her birimizindaha büyük tehlikeye girmesi demekti,ama Partinin esenliği için gerekliydi.Şubatta düştüğümüz hatayı yinelemiyecektik.
        Bu yüzden,yeni bir üyeyle tamamlanan Merkez Komite,ben tutuklandıktan sonrada çalışmalarını sesizce sürdürdü.En yakın çalışma arkadaşım bile benim yerimi başkasının aldığından haberdar değildi
        Honka Zika,27 Mayıs 1942 gecesi tutuklandı.Bu da bir rastlandıydı.Heydrich'in öldürüldüğü günün ertesinde düşman,Pragta baskınlar yapmak üzere saldırıya geçtiği saatlerde yakalandı. Zika'nın gizlendiği Streshovice'deki apatmana gelmişlerdi.Zika heyecanlanmamış olsaydı,sahte adlarla düzenlenen belgelerin kimlik kartlarının farkında bile olmayacaklardı.Onu saklayan ailenin yaşamlarını tehlikeye sokmamak  için ikinci katın penceresinden atlayarak kaçmaya çalışmıştı.Düşmüş,belkemiği kırılmış bir durumda hapishane hastanesine kaldırıldı.Kimi yakaladıklarını bilmiyorlardı.On sekiz gün süren araştırma.incelemeden sonra,kim olduğunu anladılar,ve öldü ölecek durumda olan Zika'yı Petçek binasına sorguya götürdüler.Son orada karşılaştık.Onu görmeme izin vermişlerdi.El sıkıştık,o cömert gülümseyişiyle,bana,
        "uyanık ol, julo" dedi.
         Onun ağzından işittikleri tek söz buydu.Başka bir sözcük çıkmadı ağzından.Yüzüne yediği bir kaç yumrukla bayıldı ve bir kaç saat sonra da öldü.
         Onun tutuklandığını daha 29 Mayısta öğrenmiştim.Antenlerimiz iyi çalışıyordu.Bu antenler kanalıyla,ne tavır alacağımız konusunda bir anlaşmaya varmıştık.Kararımızı sonradan Honza Cherni de onayladı. Bu Partinin içinde birlikte aldığımız son karardı.
         Honza Cherni 1942 yazında tutuklandı.Bu kez,rastlantı değil onunla ilişkide olan Jan Pokony'nin disiplinsizliği yüzünden yakalamışlardı onu.Pokorny sorumlulukalrını bilen biri gibi davranmamıştı. Bir kaç saat süren sorgudan,elbette ağır bir sorgudan sonra,Pokorny paniğe kapılmış ve onlara Cherny'le buluştuğu apartmanın adresini vermişti. Böylece Honza'yı bulmuşlardı.Gestepo bir kaç gün sonra onu da tutukladı.
          Honza gelir gelmez beni sürükleyerek onunla karşılaştırmaya götürdüler.
          "Onu tanıyormusun?"
          "Hayır"
          O da beni tanımadığını söyledi. Başka hiç bir soruya da yanıt vermedi.Ağır yaralı olduğundan fazla işkence de çekmedi.Hemen bayıldı.İkinci sorguya götürülmeden önce,ona durumu anlattık ve buna göre davranmasını söyledik.
           Ondan  bir şey öğrenemediler.Uzun süre hapishanede tuttular onu.Onun suskunluğunu bozacak yeni kanıtlar toplamaya çalıştılar,Ama Honza Cherni yenilmedi.
            Hapislik onu değiştirmemişti.Her zaman için yürekliydi,neşeliydi.Kendi geleceği, onu ölümle karşı karşıya bıraktığı bu günlerde,başkalarına umut vermeye çalışyordu.
            Ansızın Pankrats'dan aldılar onu.Nisanın sonuydu.Nereye götürdüklerini bilmiyorum.Buradakilerin ansızın ortadan yok olması bir uğursuzluk belirtisidir.Belki yanılıyorum,ama artık Honza Cherni ile karşılacağımı sanmıyorum.
            Hepimiz ölümü göze almıştık.Gestepo'nun eline düşmenin,sonumuzun geldiği demek olduğunu biliyorduk.Yakalandıktan sonra bile, başkalarına ve kendimize karşı, bu bilincimizin gerektirdiği biçimde davranıyorduk.
       
            Benim oyunum da sona yaklaşıyor.O sonu yazamıyacağım,çünkü nasıl olacağını bilmiyorum henüz.Bu,artık oyun değil yaşamın ta kendisi.
             Son sahnenin perdesi açıldı.
             Dostlarım hepinizi sevdim.Nöbeti teslim ediyorum!


                9 HAZİRAN 1943                     JULİUS FUÇIK


                   
      


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder