zozan kara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zozan kara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2014 Çarşamba

SEÇİM DİYE ÇIRPINIYORLAR/ZOZAN KARA

     Bizim gibi yeni sömürge tipi faşizm ile yönetilen ve emperyalizmle bağlı olan ülkelerde seçim anları demokrasi oyunu olarak oynanırken bile sınıflar mücadelesinin özel bir sahnesine dönüşemez. Oyuncular sandığı işaret ederken herkesi bir kefeye doldurur ve en büyük söylemleri demokrasi olur. Oysa burjuva potitikacıları kendi sınıf çıkarlarını korumak için iktidara gelir, birebir kendi temsiliyeti ile uğraşamayacak denli halkı sömürmekle meşgul olan burjuvaların sözcüleri ve eylemcileri olur.  Halkın taraflaşmasına ,desteğine seçilmelerini sağlayana kadar özellikle ihtiyaç duyarlar,bu yüzden kırıntılar şeklinde olsa da emekçi halkın çıkarları içinde adımlar atar.Burjuva potilkacıları  emperyalizmin içsel bir olgu olması ve oligarşik ittifakları yüzünden bunu bile yapamaz, kalıcı haklar yerine  geçici rantları koyar. İnsanca yaşamı sağlayacak ücret hakkı yerini ayni yardımlar almış,herkese sağlık hakkı  kendi cebinden karşılanmış,her çalışanı sosyal güvenceye alma  ücretlerin asgari ücretlerin altına bile indirilmesi girişimi olan bölgesel asgari ücretle tehdit edilmiş, asgari ücretin üstü iyi ücret algısı yaratılmıştır. Sermayenin ve onun temsilcisi burjuva politikacılarının halkla ilişkisi sömürme ve tehdit içeren, devletin  niteliği gereği de bir çeşit havuç sopa ilişkisine dönüşür. Seçilecekler,hangi sınıfı temsil edecekleri belli olduğu halde halk bunların içinden seçme özgürlüğünü kullanır. Bu özgürlükleri gerçekten de vardır ve haklarıdır. Özgürlük ve demokrasi bizim gibi ülkeler de gelişmiş burjuva demokrasilerinin özelliklerini taşımaz.Faşizm demogoji ve" zor" gücü baskı araçlarını kullanarak iktidara gelir ve orada yine bu araçlarla kalır.Faşizmlerde  seçime gidilirken özellikle kriz anları ve halk hareketleri keskinleştiğinde ,iki yöntem birlikte  kullanılır. Bizde bu  taraftarlarını keskinleştirmek için demogoji ve,polisi  kendisi için özel  "zor" gücü haline getirmek şeklinde olmaktadır.  Halk haziran direnişi ile başlayan süreçle birlikte bu sonuçları daha net görmeye başladı.

16 Ocak 2013 Çarşamba

KAPİTALİZM KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR; KAR, KRİZ VE SINIFLAR (1) ZOZAN KARA


   Ülkemizde kapitalizm koşulları, gittikçe keskinleşen çelişkilerle sürüyor. Kapitalizm dünyadaki  birçok ülkede emekçi halka acılar yaşatırken, dozu gittikçe artan direnişlerle de karşılaşıyor. Ülkemiz egemenleri ise pervasızlığını giderek arttırıyor. Emekçi, yoksul halk ve işçiler hemen her ailede bir işsizle işsizliği çok iyi tanıyor, işi olanlar aylarca ücret alamama yâda kesintili alma ile karşı karşıya kaldı. Pek çok işçi her iki üç yılda bir işlerinden atılıyor, bu sürecin daha da kısalabilmesi için hukuksal olarak alt yapısı hazırlanmış altı aylık iş sözleşmeleri rutin oldu. Kendi emeğini kullanarak meta üreten bireysel üreticiler satış yapamaz noktadalar, proleterleştiler, köylü artık köyünde kendi toprağının üreticisi değil. Genç eğitimli köylü nüfus çoktan şehirde tutunmaya çalışıyor, geri kalan yarı eğitimli ve orta yaşlı nüfus ve kadın emeği tarım proleterliğinin zorunluluğu ile karşı karşıya, tek ürüne yönelmiş seçkin üretim yapan burjuva toprak biçiminde o da bir işçi. Her iki kesimde de yedek ordu fazlası yeterince sağlanmış durumda, sürekli olarak yaşı gençleştirilerek, belli bir eğitimle; hâkimiyet, otoriteye saygı ve itaate dayalı toplumsal ilişkileri yürütecek şekilde programlanıyor. Yedek ve itaatkâr orduya İşsizlik ve düşük ücretli güvencesiz, esnek çalışma dayatılırken, sermeyenin makyajı, genel özellik ”demokrasi” fikri de gerekli özeni görmüyor. ”Demokrasi” fikrinin fiilen gasp içeren bir hale dönüştüğünü ve asıl anlamı ters yüz edilerek,  sınıf ve örgütlenme ortaklığı unutturularak, işi olanlara karşı bir kin, aynı işe iki kişi yerleştirilmesi, esnek üretim, bir kuyuyu boşaltıp doldurmaya benzeyen kurslarla gerçek iş bile olamayan süreçlerin dayatılmasında sıkça seslendirildiğine tanıklık ediyoruz. Bu aynı zaman da demokrasi fikrinin, burjuvazi tarafından eğilip bükülerek kullanımının, emekçi halk içinde yarattığı yabancılaşmanın boyutunu gösteriyor. Sınıflar arasında, işçiler arasında, işsizler arasında, mülksüzler arasında ki yabancılaşmanın gerçek tahribatının boyutunu da anlamamız için bir çeşit tercüman görevi görüyor. Tahribatın tüm boyutları ile Kapitalizmin dünyadaki krizi kabul edilip izleniyor, emekçiler ve proletarya kendi çıkarlarına ve insanlaşmasına yabancılaştırılmışken gizlemeye gerek görmeden sopa gösteriliyor, tehdit ediliyor. Oysa proletarya, emekçi, yoksul halklar açısından emperyalist kapitalistlerin tekrarlayıp durduğu“krizi geçersek kurtuluruz” tezinin değeri ne ise, “krize girmezsek batmayız” tezinin değeri eşittir. Her iki yaklaşımda özellikle sermayeyi ve burjuvazinin çıkarını ve haklarını, mülkiyetini ilgilendiriyor.

17 Kasım 2012 Cumartesi

MÜCADELE TARİHİNDEN NOTLAR 1





"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.
"(Marks, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i.)

Kendi tarihini yapan insanların bu "yapıcılıklarını" kendi keyiflerine göre yapamayacaklarını, bunun  verili koşulların sınırlarıyla belirlendiğini ortaya koyan Marks'ın, nesne- özne ilişkisini diyalektik bir biçimde ele aldığı yukarıdaki satırları, elbetteki nesnelliğe boyun eğmiş bir özneyi işaret etmez. Tam tersine, tarihi yapacak olanın yapabilmesi için var olan nesnel koşulları tahlil etmesinin,onun yasalarını bulmasının ve bu yasalarının zorunluluğunun bilincine vararak kendi kaderini ele alması arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Özgürlük zorunluluğun bilincinde olmaktır. Bu bilince ulaşan insan kendi tutsaklığına son verip özgürlüğünü elde edebilir. Ancak bu şekilde zorunluluğun tutsağı olmaktan kurtulup kendi "kaderini" eline alabilir.
Devrimci mücadele tarihi, nesne ve özne ilişkisinin bu diyalektik birliğinden oluşur. Literatürdeki devrimin nesnel ve öznel (objektif ve subjektif) koşulları kavramları bu temel ilke üzerinde yükselir.
Devrimin nesnel koşullarının belirleyici önemi kadar, öznel koşullar da, daha önemsiz olmayan bir özelliğe sahiptir. Öyle ki, mücadelenin belli aşamalarında devrimci öznenin konumu ve onun kolektif bilincinin, "kurmayının" politik öncüsünün yeterliliği ve yetersizliği, nesnel koşulların yetersizliğini ve yeterliliğini  tersine çevirebilir. Koşulların bütün elverişliliğine rağmen öznel koşullardaki yetersizlik sürecin ileriye doğru sıçramasını engeller. Tam tersine devrimci özne örgütlüyse ve bu örgütlülüğü öncü partinin olması gereken yetenekleri ile donanmışsa koşulların zorluğu, elverişsizliği, gibi "gerekçelerle" kendini sınırlamaz. Devrimci irade, devrimci yaratıcılık ve kararlılık, koşulların çemberini aşmayı bilir.
Özellikle devrimci güçlerin büyük darbeler yediği, yenilgiler sonrasında veya sınıf mücadelesinin olabildiğince keskinleştiği, dolayısıyla karşı devrimin tüm gücüyle azgın bir şekilde saldırdığı dönemlerde, devrimci örgütün konumu belirleyici bir öneme sahip olur.

25 Mayıs 2012 Cuma

KAPİTALİZMİN KENDİNİ YAŞAMDA GELENEKLEKLEŞTİRMESİ VEYA KIRMIZI TÜLLÜ SEPET/ZOZAN KARA


    Bir dostumun hastalığı nedeniyle hastane kapısındayım. Kapının önünde çiçekçi camekânın da kırmızı tüller içinde bir sepet var.  Çocuğumuzu doğurmayı bize pazarlayan “gelişmiş kapitalizm”bu sepetleri doğum kutlaması için moda yaptı. Bize satıyor. Burası ise sıradan bir devlet hastanesi ve son zamlardan sonra “müşterisi” oldukça artmış. Özel hastanelere gidemeyeceği kesin olan halkıma hizmet veriyor. Biliyorumki bu sepetler çok pahalı, halkım bunları nasıl alacak diye dikkat kesiliyorum. Bu konuda bilgimi arttırmak için duramam, dar bir anda çiçekçi ile konuşken buluyorum kendimi. 10 lira abla diyor, verelim mi? Çok ucuz nasıl olur? Sepeti incelerken bir gülmedir tuttu beni.Halkım her şeyin” kendine göresine “alışmışken bununda çakmasını yada kendi parasına göresine uydurulmasına ses çıkarmamış..Ne modadan geri kalacak nede çok parası var. O zaman kendine göresi. Hemde üç dört kalitede sepet yapmışlar. Satıcı beni pek halsiz bulmuş olacak ki en ucuzunu söylüyor.10-20-30-50 liralıkları var. Ben bana uygun görülenden pek hoşlandım, gözlerimi ayıramıyorum. İki balon şişirilip tavşan kulağı yapılmış, ortasında eskiden elimizden düşmeyen naylon bir bebek pullu giydirilmiş, sağına soluna sokaklarda bile çıkan başaklı otlar yerleştirilmiş, altında hasır seyrek bir sepet, üstünde malumunuz bizim kırmızı tül tüm haşmeti ile duruyor. Bir den ekonomiye, emperyalizme gittim ben ve karmakarırışık düşünerek yürümeye başladım.

7 Mart 2012 Çarşamba

EMEKÇİ KADINLAR VARLIK ,YOKLUK VE ÖRGÜTLENMELERİ ÜZERİNE


                                            




BÖLGE ÇALIŞMASI İÇİNDE EMEKÇİ HALK KADINININ YERİ/ZOZAN KARAEmekçi kadınlar ve devrimci kadınlar, demokratik haklar ve özgürlükler mücadeleleri tarihini ve devrimci kadın çalışmalarını 8 Mart nedeniyle daha çok gündemleştireceklerdir. Günümüz koşulları,demokrasi,devrimci,mücadele sözcükleri çok farklı anlamlarda yorumlanacak,buna uygun mücadele biçimleri önerilecektir. Ben de kendi adıma bu bloğun kadın yazarı olarak bakış açımı ortaya koymaya çalıştım.

Kapitalizm kendi üstündeki baskıyı etkisizleştirirken, kurmaya çalıştığı ve hemen tüm dünyaya dayattığı yeni dengeleri uluslar arası bir konsensüsün ürünüymüş gibi sunuyor. Sivil toplum kuruluşları ve iletişim araçlarıyla kendi dengelerini, ihtiyaçlarını, gerçekte dengesizlikleri yaşamın tüm alanına sinmesi sağladı. Kendi dinamikleriyle, üretim ilişkilerini ve üretim aletlerinin sahipliğini saklayabilmek için masalını ve düşlerini yarattı. Bunun için din, ahlak, zenginlik, aşk biçimlendirildi. Tüm biçimlendirmeler toplumsal insan ilişkilerinde kendi hukukunu ve bu hukukun devamlılığı sağlamak bir mücadele alanı olarak”demokrasi”yi ön plana taşıdı.12 Eylül sonrasında burjuva demokrasisinin bile çok büyük nimet olduğu demokrat, aydın ve sol çevrelerce yeniden keşfedildi. Hala bu demokrasi mücadelelerinin sınırlılığı içinde kafa karışıklığı ile bir şeyler yapılmaya çalışılıyor.

23 Şubat 2012 Perşembe

DEVRİMCİ DURUM VE POLEMİKLER /ZOZAN KARA

Devrimci durum, devlet, devrim ve örgütlenme üstüne düşünceler ve bir deneyim yazısı üstüne iki arkadaşımız yazılarıyla katkı koydular ve polemik başlattılar. Doğrusu polemikleri bu düzeyde yaşamayan “sol”a oranla kendimi çok şanslı hissettim. Her iki dostumuza da tek yazı ile cevap vermenin zorluğuna rağmen bunu yapmaya çalışacağım. Zor, çünkü nüanslar Türkiye solunun farklı yapılarının ve onun yetiştirdiği devrimcilerin teori ve pratiklerinde ortaya çıkan ortaklaşma ve ayrışmaları içeriyor. Bu aynı zamanda devrimci tarihimizin ve devrimcilerin zenginliğidir.

26 Ocak 2012 Perşembe

DEVRİMCİDURUM DEVLET DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER VE BİR DENEYİM (2)

DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER -2-
ZOZAN KARA
Bir önceki yazıda devrim durumu nasıl kavranmalı ve ne yapmalı sorusuna değinmeye çalışılmıştı. İki devrimci dönem yaşamış Türkiye çoğrafyası açısından değerlendirmek,bir devrimci örgüt açısından ne yapılması gerektiği ve teorik belirlemelerin önemini vurgulamaya çalıştık. Yazı ele aldığı konu açısından bir çok olguyu ıskalamama telaşına düşülünce biraz dağınık ve uzun eleştirisi aldı.”biz bu yazıdan on beş konuda yazı yazardık”eleştirisi ile gerçek hayatta karşılaştım. Bu eleştiri yazım teknikleri açısından doğruydu ve hemen kabul ettim,fakat bu gün devrimci hareketlerin devrimi geniş ve dolayımlardan geçerek ,marksist-leninist teoriye göre çözümlemek yerine; kendine göre teoriye veya teoride ne denirse densin güncelin ve moda olan örgütlenme pratiklerinin peşinde olduğu bir dönemde yazdıklarımın bir çok konuyu birlikte alış biçimi(elbette bir yazının darlığında) devrimcilerin bir soruna diyalektik bakma telaşı olarak algıladığımdan sevindim. Bu tarz eleştirilere açık olması, eleştirenleri kapalı, dağınık buldukları her konuda çalışıp yazılar ve somut pratikler üretmeye sevk edecektir. Nasıl kavranmalı sorusu kadar, kavranılan teorik ve pratik sorunların çözümü için ne yapmalı sorusu da çok önemli,bu soruya gerçek hayatta karşılaştığımız birkaç örnekle cevaplar üretmeye çalışalım.

16 Ocak 2012 Pazartesi

DEVRİMCİ DURUM;DEVLET,DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER VE BİR DENEYİM

DEVRİM DURUMU,DEVLETE TEORİK BAKIŞ VE PRATİK SONUÇLARI(1)
ZOZAN KARA

"Bir devrim durumu olmadan devrimin mümkün olamayacağı Marksistler için tartışma götürmez bir gerçektir. Ayrıca, her devrim durumu da devrime götürmez. Genel olarak, bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç önemli belirtiyi ileri sürersek, her halde yanılmış olmayız: 1) Egemen sınıflar için değişikliğe gitmeden egemenliği sürdürmek mümkün olmazsa; 'üst sınıflar' arasında şu ya da bu biçimde bir buhran, egemen sınıfın politikasında baskı altındaki sınıfların hoşnutsuzluğuna ve parlamalarına yol açacak bir çatlamaya götüren bir buhran ortaya çıkarsa. Bir devrimin olabilmesi için, genellikle 'alt sınıfların eski biçimde yaşamak istememeleri' yeterli değildir. 'Üst sınıfların eski biçimde yaşayamayacak durumda' bulunması da gereklidir. 2) Baskı altındaki sınıfların sıkıntısı ve ihtiyacı, olağandan daha öteye varmışsa. 3) Yukarıdaki nedenlerin bir sonucu olarak, 'barış' zamanında kendilerinin soyulmasına hiç ses çıkarmadan razı olan, ama sıkıntılı zamanlarda hem buhranın her türlü koşullarında, hem de bizzat 'üst sınıflar' tarafından bağımsız tarihi eyleme itilen yığınların etkinliğinde önemli bir artış varsa. İradenin dışındaki bu nesnel değişiklikler olmaksızın, yalnız tek tek gruplar ve partiler değil, tek tek sınıflar da, genel kural olarak, devrim yapamazlar. Bu nesnel değişikliklerin hepsine birden devrim durumu denir. Böyle bir durum 1905'de Rusya'da ve bütün devrim dönemlerinde Batı'da da vardı. Devrim durumu, o sıralarda devrim patlak vermemesine karşın, geçen yüzyılın altmış yıllarında Almanya'da, 1859-61 ve 1879-80'de Rusya'da da vardı. Peki niçin devrim olmadı? Çünkü her devrim durumu, bir devrime yol açmaz. Yukarda sözü edilen nesnel koşullara öznel koşullar da katılırsa, yani devrimci bir sınıf, buhran döneminde bile 'devrilmeyen' bir hükümeti devirecek kadar güçlü bir devrimci kitle eylemlerini meydana getirme yeteneğine sahip olmasını da katarsak, işte o zaman devrim olur." P. DEVRİM VE DÖNEK KAUTSKY 
Lenin yoldaş devrimci durumu oluşmasını bu üç madde altında toplamış, devrimci partinin iradesini de devrim için şart koşmuştur. Emperyalizm çağında devrimci durum koşulları olgunlaşmıştır. Buna karşın gerçek bir devrimci durum ya da kalkışma görülmüyor. Devrimci savaşlar yerine halk kurtuluş savaşları aldı ve bu savaşlar da devrimcidir ama gerçek bir Marksist örgütün yokluğunda ve ideolojisizliğinde de

19 Aralık 2011 Pazartesi

12 EYLÜL FAŞİZMİ SONRASI EMEKÇİLERİN SENDİKLAŞMA MÜCADELESİ, ZAAFLARI;663 NO'LU KARARNAME



12 Eylül 1980 den sonra başlayan dönem devrimci ve demokrat aydınlar için yenilginin ve direnmenin yaşandığı yıllardı. Devrimci demokrat gençlik, alışkın olduğu direnme yöntemlerinden uzaklaşmış, direnme geleneğini yitirmemeye çalışıyordu. Üniversitelerde yeni öğrenci kitlesi ile gizlice buluşmaya çalışılıyor döneme uygun yöntemler aranıyordu. Kocaman pankartlar açmanın, grevler yapmanın, hakkını aramanın meşru yolları kendini hapishanelerde bulmayı garantiliyordu. Her direnme yasaklanmıştı. Bu dönemin adı faşizmdi. Ve Faşizm kuşak kopmasını kesinleştirmek için sürekli saldırmaya devam ediyordu. Kimini öldürerek imha etmişti devrimcilerin kimini de hapishanelerinde tutsak almış, orada direnmelerini sadece cezaevinin sınırları içine tıkıştırmıştı. Ne orada yazılan dirençlerin toplumsallaşmasını biz duyuyorduk nede dışarıda gittikçe yerleşen pasifizmi onlara duyurmamıza izin veriliyordu. Kitle iletişim araçlarından kişisel mektuplaşmalara kadar her şeyin görülmüştür damgası yediği, denetlendiği bir dönemde diller gerçekten yaşananların keskinliğini, yarattığı tahribatı anlatmaya yetmiyordu. Yinede teslim olmamak, direnmek tek umuttu.

28 Kasım 2011 Pazartesi

İŞÇİ SINIFI VARMIDIR? EMEK VE MARKSİZM İLİŞKİSİ

 'Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini istemek, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına gelir' (Marx)


                     Ergani maden işletmesinden bir işçi 1957
                     Ara Güler


   Marksizm, bizi, sınıflar ilişkisinin ve tarihinin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve objektif olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz bolşevikler, bu kurala, bilimsel temellere dayanan bir siyaset bakımından mutlaka zorunlu olan bu kurala her zaman sadık kalmak zorundayız.

17 Kasım 2011 Perşembe

Emperyalizm Arap Baharı Ve Devrimci Okuma

 Emperyalizm çıkarlarını sürekli yeniliyor.Ülkelerin yönetimlerini,ucuz iş gücü kaynaklarını,tarım yapılabilir toprakları,enerji kaynaklarını en kolay ulaşılabilir,ele geçirilebilir hale getiriyor.Kapalı diktatörlükleri;İslami gerici demokratik!işleyişe sahip ülkelere,anayasaları ve yasalarını iş anlaşmalarına,Amerika ve Avrupa’nın iş kanunlarına ve onun araçlarının(IMF,DB)hesap sorabileceği,bütün birimleri ile etkileyip yönetebilir olarak düzenliyor,uyumlaştırıyor.Halkları ve emekçileri metalaştırıyor.Bunun bir adı da var;”Arap baharı”.Bu isim yinede okuyanının ,söyleyeninin bilincine göre anlaşılabilir bir isim.Ya “devrim” diyenler,ya “kansız devrim” diyenler ya da “internet devriminden” söz edenler.
    Biz bildiklerimizi ne zaman unuttuk?