kar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Nisan 2013 Pazartesi

KAPİTALİZM KÖYLÜLÜĞÜ BİTİRDİ,YAŞASIN GDO VE TEKELLER/ZOZAN KARA


   Kapitalizm ve emperyalizm dünya çapında insan ve insana ait bir konuda önemli vurgular, uyarılar yapmaya başlarsa bunun tek bir nedeni vardır. Kâr. Kâr dışında bir amacı olmayan kapitalizm ya vurguladığı konu ya da onun yakın bağlaşığı alanla ilgili tekel oluşturmuş ve kâr alanına doğru insanları hızlı bir hareketlenmeye itmektedir. Medya, yazılı ve görsel basın, reklâmlar ve bilimsel araştırmalar bütün projektörleri insanlığın yönelmesi gereken yeni konuya daha bilimsel, daha insani, daha bilinçli yaklaşımı için ayarlanır. Elbette bu ayarlamaların insanlar, ürünleri, üretim ilişkileri ile bunların bir biri ve yaşamsal alanla gerçek ilişkileri ile ilgisi yoktur, daha doğrusu bütün bu alanları da dikkate alan belirlenimler yeni kârlara ilişkindir.
  Bu gün tarım alanındaki tüm gelişmeler emperyalizmin ve kapitalizmin, AB, IMF ve DB ile bütünsel olarak uyguladığı dayatmalardan ayrı olarak düşünülemez.  Her ülkenin üretim olgusu içsel bir mekanizma ile gelişmesinin etkilerini yaşamaktan uzaktır. Kapitalizmin girmediği ve etkilemediği hiçbir ülke ve üretim alanının kalmadığı koşullarda tarımsal üretim de emperyalist baskı altında emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmektedir. Tekeller toprakların, suyun, havanın ve rüzgârın sahibidir, bu doğal kaynakları gerçek ihtiyaçlar değil kendi kar olanaklarını arttıracak şekilde kimyasal gübreden tohuma, tohumdan rüzgârgülleri ile ekilebilir arazileri kuşatarak elektriklendirmeye, dikey olarak çoğalttıkları kentlerin havasını kirleterek fabrikalarının ve ürünlerinin gazına boyun eğdirmeleri tek açıklanabilir nedeni sağladıkları istihdam, iş olanakları olamaz. Kapitalizm anarşik üretim yapısıyla ihtiyaçları üreten değil insanı tüketen üretim ve yaşam biçimi sunabilir. Bu gün dünya üzerinde hiçbir ülke, hiçbir toprak parçası, hiçbir ulus ve halk ve hiçbir sınıf bu etkilenmeden ayrı tutulamaz, anlaşılamaz.

16 Ocak 2013 Çarşamba

KAPİTALİZM KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR; KAR, KRİZ VE SINIFLAR (1) ZOZAN KARA


   Ülkemizde kapitalizm koşulları, gittikçe keskinleşen çelişkilerle sürüyor. Kapitalizm dünyadaki  birçok ülkede emekçi halka acılar yaşatırken, dozu gittikçe artan direnişlerle de karşılaşıyor. Ülkemiz egemenleri ise pervasızlığını giderek arttırıyor. Emekçi, yoksul halk ve işçiler hemen her ailede bir işsizle işsizliği çok iyi tanıyor, işi olanlar aylarca ücret alamama yâda kesintili alma ile karşı karşıya kaldı. Pek çok işçi her iki üç yılda bir işlerinden atılıyor, bu sürecin daha da kısalabilmesi için hukuksal olarak alt yapısı hazırlanmış altı aylık iş sözleşmeleri rutin oldu. Kendi emeğini kullanarak meta üreten bireysel üreticiler satış yapamaz noktadalar, proleterleştiler, köylü artık köyünde kendi toprağının üreticisi değil. Genç eğitimli köylü nüfus çoktan şehirde tutunmaya çalışıyor, geri kalan yarı eğitimli ve orta yaşlı nüfus ve kadın emeği tarım proleterliğinin zorunluluğu ile karşı karşıya, tek ürüne yönelmiş seçkin üretim yapan burjuva toprak biçiminde o da bir işçi. Her iki kesimde de yedek ordu fazlası yeterince sağlanmış durumda, sürekli olarak yaşı gençleştirilerek, belli bir eğitimle; hâkimiyet, otoriteye saygı ve itaate dayalı toplumsal ilişkileri yürütecek şekilde programlanıyor. Yedek ve itaatkâr orduya İşsizlik ve düşük ücretli güvencesiz, esnek çalışma dayatılırken, sermeyenin makyajı, genel özellik ”demokrasi” fikri de gerekli özeni görmüyor. ”Demokrasi” fikrinin fiilen gasp içeren bir hale dönüştüğünü ve asıl anlamı ters yüz edilerek,  sınıf ve örgütlenme ortaklığı unutturularak, işi olanlara karşı bir kin, aynı işe iki kişi yerleştirilmesi, esnek üretim, bir kuyuyu boşaltıp doldurmaya benzeyen kurslarla gerçek iş bile olamayan süreçlerin dayatılmasında sıkça seslendirildiğine tanıklık ediyoruz. Bu aynı zaman da demokrasi fikrinin, burjuvazi tarafından eğilip bükülerek kullanımının, emekçi halk içinde yarattığı yabancılaşmanın boyutunu gösteriyor. Sınıflar arasında, işçiler arasında, işsizler arasında, mülksüzler arasında ki yabancılaşmanın gerçek tahribatının boyutunu da anlamamız için bir çeşit tercüman görevi görüyor. Tahribatın tüm boyutları ile Kapitalizmin dünyadaki krizi kabul edilip izleniyor, emekçiler ve proletarya kendi çıkarlarına ve insanlaşmasına yabancılaştırılmışken gizlemeye gerek görmeden sopa gösteriliyor, tehdit ediliyor. Oysa proletarya, emekçi, yoksul halklar açısından emperyalist kapitalistlerin tekrarlayıp durduğu“krizi geçersek kurtuluruz” tezinin değeri ne ise, “krize girmezsek batmayız” tezinin değeri eşittir. Her iki yaklaşımda özellikle sermayeyi ve burjuvazinin çıkarını ve haklarını, mülkiyetini ilgilendiriyor.