kapitalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kapitalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2016 Cuma

Dezenformasyon

Devlet; egemenlerin çıkarlarını gözeten bürokratik aygıtıdır. Devlet; sermayenin çıkarları, yeniden üretimini sağlamak amacıyla maddi ,manevi baskı araçlarını kullanır. Bu durum en ileri emperyalist/kapitalist devletlerinde geçerlidir. Devletin zoru kullanımı ile birlikte burjuvazinin ideologları aracılığıyla; işçi sınıfını, emekçi halkları sistem içine hapsetmek için yazılı/görsel basınıyla manipülasyon, karalama, dezenformasyon, manipülasyon tekniklerini sıkça kullanır.

Parlamento; sermaye sözcülerinin kürsüsüdür, burjuva demokrasilerinde seçim; periyodik aralıklarla, sermaye güçlerinin temsilcileri arasındaki seçimdir. Halklara demokrasi ile yönetildiği, halkın kendi kendini yönettiği mizanseni dayatılır.

Havuz medyası diye tabir edilen iktidar partisine ‘yakın’ bir gazetede yayınlanan makalede bir yayınevnin Ensar vakfını ve siyasal kanadını eleştirmesi, iktidar organlarınca yayınevine karşı karalama kampanyasını beraberinde getirdi.

Ahlaksızlığın Ayrıntısı isimli ‘makale’ de Foucalt’ın İktidarın gözü adlı yapıtında 143-144 sayfalardaki D. Cooper ile olan karşılıklı konuşmayı, karşılıklı bağlamından kopararak tecavüze teorik dayanak noktası aramaya çalışıyor.

Birincisi; Ahlaksızlığın Ayrıntısı isimli karalama içerikli ‘makale’de rıza gösterme kavramını, Foucalt’ın genç yaşta olan birliktelikler iki tarafın rızası ile oluyorsa hukuki cezalandırma gerekçesi olamaz diyor. Tecavüz meşrulaştırılmıyor. Aksine devamında tecavüzün kapsamı genişletilmeli, sadece rıza göstermeme gibi daraltmaya karşı çıkıyor.

31 Mayıs 2014 Cumartesi

İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu - Fredirch Engels

                                 








             REKABET 

      
SANAYİ hareketinin hemen başında, rekabetin, dokunmuş mallara olan talepteki artış sonucu dokumacıların ücretini yükselterek, böylece dokumacı-köylüleri, topraklarını yüzüstü bırakıp daha fazla para kazanmak için kendilerini bütün bütün dokuma tezgahlarına vermeye teşvik ederek, proletaryayı nasıl yarattığını, Giriş bölümünde görmüştük. Büyük çiftlik sistemi aracılığıyla küçük çiftçileri nasıl yerlerinden ettiğini, onları proletaryanın saflarına nasıl indirdiğini, ve kısmen kentlere nasıl çektiğini görmüştük; ayrıca küçük-burjuvaziyi büyük çapta nasıl yıktığını, onları da proletaryanın saflarına indirdiğini görmüştük; sermayeyi bir avuç insanın elinde ve nüfusu kentlerde nasıl merkezileştirdiğini görmüştük. Tüm bunlar, modern sanayide tam ifadesini bulan ve serbestçe gelişen rekabetin proletaryayı yaratma ve genişletmesinin çeşitli yolları ve araçları olmuştu. Şimdi,rekabetin, artık var olan işçi sınıfı üzerindeki etkilerini gözlemleyeceğiz. Bu noktada, tek tek işçilerin birinin diğeriyle rekabetinin sonuçlarını geriye doğru izleyerek başlayalım.
      Rekabet, modern sivil toplumda egemen olan herkesin herkesle savaşının en tam ifadesidir. Bu savaş, yaşam savaşı, varolma savaşı, her şey için savaş, gereksinim durumunda ölüm-kalım savaşı, yalnızca toplumun farklı sınıfları arasında verilmekle kalmaz, bu sınıfların tek tek üyeleri arasında da verilir. Herkes bir başkasının önünde engeldir, ve herkes kendi önündeki engeli bir kenara itmenin ve onun yerine geçmenin yolunu aramaktadır. Nasıl burjuvazinin üyeleri kendi aralarında rekabet halindeyseler, işçiler de kendi aralarında sürekli rekabet halindedirler. Mekanik dokuma tezgahındaki dokumacı, el-tezgahı dokumacısıyla, işsiz ya da düşük ücretli el-tezgahı dokumacısı işi olanla ya da daha iyi ücret alanla rekabet halindedir; her biri ötekinin ayağını kaydırıp yerine geçmeye çalışır. Ne var ki, işçilerin kendi aralarındaki bu rekabet, işçi üzerindeki etkisiyle, bugünkü durumun en kötü yanıdır; burjuvazinin elinde proletaryaya karşı en keskin silahtır. İşçilerin bu rekabeti birlikler yoluyla ortadan kaldırma çabaları, burjuvazinin bu birliklere karşı duyduğu nefret, ve bu birliklerin başına çöken her yenilginin burjuvazinin utkusu olması bu nedenledir.
      Proletarya çaresizdir; kendi haline bırakılırsa, tek bir gün bile yaşayamaz. Burjuvazi, sözcüğün en geniş anlamında tüm yaşama araçlarının tekelini eline geçirmiştir. Proletarya neyi gereksiniyorsa, ancak burjuvaziden, kendi tekeli içinde devlet gücü tarafından korunan burjuvaziden alabilir. Bu nedenle proleter, hukuken ve gerçekte, yaşamı ya da ölümü hakkında hüküm verebilen burjuvazinin kölesidir. Burjuvazi ona yaşam araçlarını önerebilir, ancak "denk" bir çalışma sunması karşılığında. Hatta proleterin rüştüne erişmiş sorumlu bir taraf olarak özgür seçimiyle davranıyormuş gibi bir görünüm kazanmasına; özgür, sınırlanmamış rızasıyla bir sözleşme yapıyormuş gibi bir görünüm kazanmasına bile izin verir.

16 Ocak 2013 Çarşamba

KAPİTALİZM KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR; KAR, KRİZ VE SINIFLAR (1) ZOZAN KARA


   Ülkemizde kapitalizm koşulları, gittikçe keskinleşen çelişkilerle sürüyor. Kapitalizm dünyadaki  birçok ülkede emekçi halka acılar yaşatırken, dozu gittikçe artan direnişlerle de karşılaşıyor. Ülkemiz egemenleri ise pervasızlığını giderek arttırıyor. Emekçi, yoksul halk ve işçiler hemen her ailede bir işsizle işsizliği çok iyi tanıyor, işi olanlar aylarca ücret alamama yâda kesintili alma ile karşı karşıya kaldı. Pek çok işçi her iki üç yılda bir işlerinden atılıyor, bu sürecin daha da kısalabilmesi için hukuksal olarak alt yapısı hazırlanmış altı aylık iş sözleşmeleri rutin oldu. Kendi emeğini kullanarak meta üreten bireysel üreticiler satış yapamaz noktadalar, proleterleştiler, köylü artık köyünde kendi toprağının üreticisi değil. Genç eğitimli köylü nüfus çoktan şehirde tutunmaya çalışıyor, geri kalan yarı eğitimli ve orta yaşlı nüfus ve kadın emeği tarım proleterliğinin zorunluluğu ile karşı karşıya, tek ürüne yönelmiş seçkin üretim yapan burjuva toprak biçiminde o da bir işçi. Her iki kesimde de yedek ordu fazlası yeterince sağlanmış durumda, sürekli olarak yaşı gençleştirilerek, belli bir eğitimle; hâkimiyet, otoriteye saygı ve itaate dayalı toplumsal ilişkileri yürütecek şekilde programlanıyor. Yedek ve itaatkâr orduya İşsizlik ve düşük ücretli güvencesiz, esnek çalışma dayatılırken, sermeyenin makyajı, genel özellik ”demokrasi” fikri de gerekli özeni görmüyor. ”Demokrasi” fikrinin fiilen gasp içeren bir hale dönüştüğünü ve asıl anlamı ters yüz edilerek,  sınıf ve örgütlenme ortaklığı unutturularak, işi olanlara karşı bir kin, aynı işe iki kişi yerleştirilmesi, esnek üretim, bir kuyuyu boşaltıp doldurmaya benzeyen kurslarla gerçek iş bile olamayan süreçlerin dayatılmasında sıkça seslendirildiğine tanıklık ediyoruz. Bu aynı zaman da demokrasi fikrinin, burjuvazi tarafından eğilip bükülerek kullanımının, emekçi halk içinde yarattığı yabancılaşmanın boyutunu gösteriyor. Sınıflar arasında, işçiler arasında, işsizler arasında, mülksüzler arasında ki yabancılaşmanın gerçek tahribatının boyutunu da anlamamız için bir çeşit tercüman görevi görüyor. Tahribatın tüm boyutları ile Kapitalizmin dünyadaki krizi kabul edilip izleniyor, emekçiler ve proletarya kendi çıkarlarına ve insanlaşmasına yabancılaştırılmışken gizlemeye gerek görmeden sopa gösteriliyor, tehdit ediliyor. Oysa proletarya, emekçi, yoksul halklar açısından emperyalist kapitalistlerin tekrarlayıp durduğu“krizi geçersek kurtuluruz” tezinin değeri ne ise, “krize girmezsek batmayız” tezinin değeri eşittir. Her iki yaklaşımda özellikle sermayeyi ve burjuvazinin çıkarını ve haklarını, mülkiyetini ilgilendiriyor.

13 Aralık 2012 Perşembe

OLANLARI BİLİYORUZ/ZOZAN KARA


                 Televizyonda haberler var,kasılıp kalmış bedenlerle izliyoruz,beynimiz, yüreğimiz, ellerimiz şaşkın. Karadeniz de fırtına kayaları dövüyor, sayıları 10 kadar insan koşuşturuyor. Kayaların arasında yaşama tutunmaya çalışan biri var. Kıyıda, kayaların arasın da el ele tutuşsak kurtarılıverecek kadar yakınımızda, kemerlerimizi bağlasak uzatıversek tutabilecek kadar istekli, canlı. Orada kayaların arasında az önce evinde olan, ailesi ile dinlenen bu havanın kızgınlığında denize çıkılmaz diyen biri var. Adamın elleri tuttuğu kayalardan koparcasına uzaklaşıyor, denizinin içine kayıyor beden, artık ölüdür o. Bir emekçinin ölümüne daha tanıklık ediyoruz. Ölümle yaşam arasında sıkışıp kalanlar yardım edemiyor, koşuşturup duruyorlar, televizyonun ardında ki emekçi yürekler kızgın kıpkırmızıdır şimdi, onlar orada olanları çok iyi biliyorlar.

30 Ekim 2012 Salı

MARKSİST YÖNTEM ÜZERİNE\ Bora Kara

Daha önce 4 bölüm olarak yazdığım Marksizm ve teori pratik ilişkisi adlı çalışmama kendi programım içinde marksizm de yöntem sorununu amaçlayarak başlamıştım. Bu amaca bağlı olarakta konun son yazısını;

"Yöntemi vurgulu yazdık çünkü bu karmaşanın içinden ancak doğru bir yöntemle çıkılabilir. Bu ise Marksizm’in bütün gücünü, ruhunu oluşturan yanıdır. Adı ise herkesin ezbere bildiği ama nasıl uygulanacağı konusunda yeterli bilincin olmadığını düşündüğümüz diyalektik materyalizmdir. Birçokları tarafından birkaç ilkesinin ezberlenip, daha sonra “yüksek teori” yapmak için bir kenara bırakılan şey. Doğru bir yönteme sahip olmayanlar ise, nereye varacaklarını, nasıl varacaklarını, ne arayacaklarını, nasıl bulacaklarını bilemezler. Yöntemsizlik beraberinde bir süre sonra eylemsizliği getirir. Teori denen şey gitgide pratikten kopuk, kendi kısır döngüsü içinde dönüp duran gerçeküstü bir kurguyla dönmeye başlar. Kurgudan bir türlü pratiğe geçilemez. Ve böyle bir eksiklikle (yöntemsizlikle) ele alınan Marksizm aslında artık Marksizm değildir.

17 Kasım 2011 Perşembe

Emperyalizm Arap Baharı Ve Devrimci Okuma

 Emperyalizm çıkarlarını sürekli yeniliyor.Ülkelerin yönetimlerini,ucuz iş gücü kaynaklarını,tarım yapılabilir toprakları,enerji kaynaklarını en kolay ulaşılabilir,ele geçirilebilir hale getiriyor.Kapalı diktatörlükleri;İslami gerici demokratik!işleyişe sahip ülkelere,anayasaları ve yasalarını iş anlaşmalarına,Amerika ve Avrupa’nın iş kanunlarına ve onun araçlarının(IMF,DB)hesap sorabileceği,bütün birimleri ile etkileyip yönetebilir olarak düzenliyor,uyumlaştırıyor.Halkları ve emekçileri metalaştırıyor.Bunun bir adı da var;”Arap baharı”.Bu isim yinede okuyanının ,söyleyeninin bilincine göre anlaşılabilir bir isim.Ya “devrim” diyenler,ya “kansız devrim” diyenler ya da “internet devriminden” söz edenler.
    Biz bildiklerimizi ne zaman unuttuk?