8 Mart 2017 Çarşamba

8 Mart

Kavramlar, olaylar, kurumlar onu yaratan tarihselliğiyle var olurlar. Devleti irdelediğimizde; maddi üretim ilişkilerinin gelişiminin bir seviyeye geldiğini diğer bir değişle, iş bölümünün, kafa-kol emeği ayrışması, artı-ürüne el koyan bir azınlığın artı-ürünü korumak ve çıkarlarını geliştirmesiyle tarihte devletli toplumlar yerini alır.

Kadın sorununda da, ataerkil ilişkilerin yerleştiği/güçlendiği somut nedenlere değinmeyi gerektiriyor.Erkeğin avlanması, kadının ise balıkçılık ve bitki toplama toprakla yakın ilişkisi, tarihsel süreçte kadınların toplumsal emeğe önemli katkısı olmaktaydı. Yerleşik hayata geçiş; yapımı, kullanımı ve bakımı için ciddi fiziki çaba gerektiren gelişen üretim araçlarının ( yelken, sabanın, araç ve gereçlerinin) erkeğin egemenliği altında üretime katılmaları, erkeğin toplumsal konumunu ve ataerkil ilişkileri güçlendirdi. Kadının toplumsal dışlanışının temeli; toplumsal üretime olan katkısının  çeşitli mülkiyet biçimlerinde gün geçtikçe azalmasıdır. Lenin’in deyişiyle kapitalizmde kadın ‘ev kölesi’dir, yatak odasına çocuk odasına, mutfağa hapsedilmiştir.

Bugün 8 Mart, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi, burjuvazinin dayattığı ekonomik ve sosyal şartlara karşı grev başlattı. Polis
işçilere saldırıp, işçileri fabrikaya kilitledi. Çıka(rıla)n yangında 129 işçi katledildi. Bu katliam devlet aygıtlarının sınıf mücadelesindeki konumunu, hangi sınıfa hizmet ettiğini, mücadele yöntemlerinin gaddarlığını bir kez daha ezilen sınıfların bilincine kazıdı.


1910 da Uluslararası Sosyalist Kadın konferansında Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart’ın Dünya emekçi kadınlar günü olarak anılması kararlaştırıldı.

Lenin kadının ekonomik ve sosyal eşitliğinin, kadını çifte sömürülüşünü, emekçi kadının kurtuluşunu sosyalizm mücadelesinden bağımsız olmadığını aşağıdaki satırlarda irdeliyor;

‘Burjuva demokrasisi, kulağa hoş gelen sözlerin, kocaman sözcüklerin, özgürlük ve eşitliğe ilişkin tumturaklı vaatlerin ve haykırışlı sloganların demokrasisidir; ama gerçekte bu sözlerle kadının özgürlükten yoksun oluşu, eşitsiz oluşu emekçilerin ve sömürülenlerin özgür ve eşit olmamaları ört bas edilir... Ezenler ile ezilenlerin, sömürenler ile sömürülenlerin eşitliği olamaz yoktur ve hiçbir zamanda olmayacaktır. Erkeğin yasal ayrıcalıkları karşısında kadın için özgürlük, sermayenin boyunduruğundan kurtulmamış işçi için özgürlük, kapitalistin, çiftlik sahibinin ve tüccarın boyunduruğundan kurtulmamış emekçi köylü için özgürlük olmadığı sürece gerçek özgürlük olamaz.’

Burjuvazinin sürekli ve daha fazla sömürü düsturudur. Sömürünün arttırabilmesinin en önemli etkenlerinin biri emeğin ‘üretkenliğini’ arttırmadan geçer. Burjuvazinin greve, sendikalaşmaya olan kininin altında bu sınıfsal dürtü yatar. Ayrıca işçi sınıfının kazanılan tarihsel ekonomik ve sosyal koşulların azaltılabilmesi için taşeronlaşma, esnek çalışma, kiralık işçilik, evde çalışma gibi uygulamalarla işçi, emekçilere ‘modern kölelik’ dayatılmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder