13 Aralık 2012 Perşembe

OLANLARI BİLİYORUZ/ZOZAN KARA


                 Televizyonda haberler var,kasılıp kalmış bedenlerle izliyoruz,beynimiz, yüreğimiz, ellerimiz şaşkın. Karadeniz de fırtına kayaları dövüyor, sayıları 10 kadar insan koşuşturuyor. Kayaların arasında yaşama tutunmaya çalışan biri var. Kıyıda, kayaların arasın da el ele tutuşsak kurtarılıverecek kadar yakınımızda, kemerlerimizi bağlasak uzatıversek tutabilecek kadar istekli, canlı. Orada kayaların arasında az önce evinde olan, ailesi ile dinlenen bu havanın kızgınlığında denize çıkılmaz diyen biri var. Adamın elleri tuttuğu kayalardan koparcasına uzaklaşıyor, denizinin içine kayıyor beden, artık ölüdür o. Bir emekçinin ölümüne daha tanıklık ediyoruz. Ölümle yaşam arasında sıkışıp kalanlar yardım edemiyor, koşuşturup duruyorlar, televizyonun ardında ki emekçi yürekler kızgın kıpkırmızıdır şimdi, onlar orada olanları çok iyi biliyorlar.
         Orası Karadeniz, Karadeniz de bir mendirekte kayalar,deniz,vuruyor denizcinin bedenine.Evet vuran Karadenizdir,o hep Karadenizliğini yaptı,dalgalandı,coştu,kudurdu,geçit vermedi .Doğaydı o, doğaya karşı mücadelesinde insanlaşan,mücadele ettikçe daha insan olan yenildi.O deniz emekçileri gerçekten neden öldü? Karadenizin fırtınasımıdır yoksa kapitalizmin  işe esir eden,kendine yabancılaştıran doğasımı insanı yenen
         Televizyonun karşısında haberler izleniyor. Bakan ve yetkililer açıklıyor.vicdan,görev ,bilerek gittiler, bu iş için para alıyorlar diyorlar. Burjuva ideolojisinin “insan insanın kurdudur” biçiminde formüle edilen benmerkezci, rekabet ve bencillik üzerine kurulu sistemi, yok saydığı yaşama hakkını vicdanla,iyilikle,görevle açıklıyor.
         Orası Karadeniz başı örtülü genç bir kadın gözlerinden yaşlar akarak anlatıyor,"gitmek istemedi" ilkin.
         Orası Karadeniz bir genç konuşuyor;"zorla ölüme gönderdiler,işten atmakla tehdit ettiler".
         Artık ihmaller,aksaklıklar,yetenek yada yeteneksizlik,işini iyi bilmek,iyi yapmak emekçilerin ölümünü açıklamıyor.Yada Erdal atabek’in psiko- bilimsel açıklaması!,”Türkiye’de Ölmek /cumhuriyet/10 aralık”  “Bence çok şey anlatıyor bizdeki ölüm nedenleri” diyor ve devam ediyor” “Ben bu işi yaparım” güdüsü. “Bana bir şey olmaz” dürtüsü.Bizim insanımızın davranışlarına egemen olan dürtüsellik. Dürtüsellik öne çıkıp da akılcılığı susturunca olanlar bunlar,gençlerin araba kazalarına bakılınca görülende budur.”dahası yazısında” mevsim ölümleri” de,barajlarda boğulmalarda,mantar zehirlenmeleride,silah kazalarıda aynı suçluya sahip. Olgunlaşmamış kişilik, dürtüsellik ,akılcılığın hak getirmesi.
         Televizyonda haberler devam ederken bir ayrıntı veriliyor”şilede ölen ödüllü kaptanın denizci olan oğlunun onun anısına kadroya alınacağı açıklandı”
         Emekçi halkın dudaklarında acıdan acı bir gülümseme dolanıyor, her kez ama her kez biliyor yaşanan uzlaşmayı.
         Çalışanı koruyacak tam donanıma para harcanmayacağını, oradaki deniz işçilerinin doğru dürüst can yeleklerinin,koruyucu kıyafetlerinin hiç olmadığını olanlarında işlevini çoktan yitirdiğini biliyoruz.
         Koca bir kuru yük gemisini batmakla karşı karşıya bırakan fırtınada fındık kadar bir kurtarma botunun dayanamayacağını  biliyoruz.
         Kurtarmaya gidenlerin istekleriyle gitmediğini,direndiklerini,direndikleri için işlerinden atılmakla tehdit edildiklerini biliyoruz.
         Bu ülkede kaç tane işsiz olduğunu,bir işçinin işten çıkarılmasının sadece o işçiyi değil ailesinde ve yakın çevresinde kaç kişi varsa o kadar kişiyi etkilediğini biliyoruz.
         Bu ülkede işçilerin canlarının hiçe sayıldığını, sadece fırtına da değil sıradan koşullarda da ölümle iç içe olduklarını iş güvenliğinin sağlanmadığını biliyoruz.
         Bu ülkede işçilerin canlarının maliyeti olmadığını biliyoruz.
         Sorunumuz kapitalizmde ortaya çıkan bu işçi kıyımını mevcut durum, sonuç ve bundan sonra gelişecek süreçlerin kökeni olarak kabul edip kanıksamış olmak. Yaşadığımız ve ortaklaşa olarak emin olduğumuz bilginin kaynağı ise  süreçler ve ilişkiler hakkında akıl yürütmenin ötesinde tüm işçilerin az yada daha fazla aynı süreçleri yaşıyor oluşudur.Biz içinde bulunduğumuz iş koşulları ve sahip olduğumuz işçi kültürü içinden bunları görürüz.Ama bunu bireysel görürüz,olanı biteni toplum olarak aynı refleksle açıklasak ta,hareket noktamız bireysel çıkarlarımızdır.Ne zaman ki bunu aşacak bir eylem içinde haklarımız savunmaya başlarız o zaman gerçekten birbirimize yaklaşmaya,ortaklaşmaya başlarız, bir sınıf oluruz. Çıkarların bütünlüğü, sınıfın çıkarları  söz konusu olmaya başlar. Sınıfsal çıkarlarımızı, gücümüzü gerçekten öğrenmeye başlarız.Korktukları budur. O yüzden şilede öldürülmemizi sağlıksız dürtülerimizle, vicdani iş sorumluluğuyla açıklıyor inanmamızı istiyor,tepkiyi ise  rüşvet vererek susturmayı tercih ediyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder