devrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
devrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2020 Cumartesi

Devrim Yapmak



Devrim nasıl yapılır?
"Cumhuriyetin kazanımlarını korumak","demokratik ve laik bir ülkeyi kurmak", "cinsiyet, tür, etnik, ulusal" sorunları çözmek, eğer mümkünse "sosyal devlet" anlayışını yeniden oluşturmak gibi bir yığın sorun varken (1) "Devrim nasıl yapılır?" sorusu bir çokları için güncel olmayan ve "reel politikaya" uymayan bir soru. Tam kırk yıldır "güncel" ve "reel politikaya" uygun soruları çözmek için uğraşanların, kırk yıldır  güncel sorunlarının hep aynı olmasının tuhaflığını bir kenara bırakarak sormaya devam edelim; devrim nasıl yapılır? 
Devrimi sınıf mücadelesinin en üst politik aşaması olarak ele alıp, sınıf mücadelesi ve devrim arasındaki ilişkiyi vurgulayıp, yukarıda değindiğimiz ve kırk yıldır çözülmeyen "güncel" sorunların "reel politikayla" değil, ancak devrimci sınıf mücadelesiyle çözülebileceğini söylediğimiz zaman aynı kesimler, "her şeyi sınıf mücadelesine indirgeyen ve devrim sonrasına erteleyen, günün somut sorunlarını görmeyen indirgemeci ve dogmatik bir bakış açısına sahip olduğumuzu" söyleyeceklerdir. (Bu güne kadar pek farklı bir şey söylemediler.)  İşçi sınıfı içinde bizden daha örgütlü ve güçlü olduklarını da eklemeyi unutmayacaklardır. Bu güç ve örgütlülüklerini biraz daha açmalarını istediğimiz zaman bize tarif ettikleri şey "al takke ver külah" ilişkileriyle yönetimlerinde yer aldıkları  sendikalar aracılığıyla verilen  ekonomik mücadeleden başka bir şey değildir. Bu ülke de çok uzun zamandır, çok geniş kesimler tarafından sınıf mücadelesi dendiği zaman anlaşılan şey işçi sınıfının ekonomik mücadelesidir ve uzun zamandır (2)" ... Bizim işlediğimiz en büyük günah, siyasal ve örgütsel görevlerimizi, her günkü iktisadi mücadelenin kısa vadeli, 'elle tutulur' 'somut' çıkarları düzeyine indirgememizdir".  Ekonomik mücadele düzen içi bir mücadeledir. Kapitalist sistem içinde, sınıfsal güçler dengesine göre sürekli olarak kazanılan-kaybedilen ve yeniden kazanılıp kaybedilen bir döngü olarak devam eder. Sınıf mücadelesi esas olarak politik iktidar mücadelesidir. "sınıfın sınıfa karşı savaşımı, politik bir savaşımdır.”  (Marks)
 Devrim 
İşçi sınıfının politik iktidarı ele geçirip bu iktidar aracılığıyla toplumsal devrimi gerçekleştirmesidir. Günümüzde, Devrim nasıl yapılır? sorusu güncelliğini yitirdiği gibi, sınıf mücadelesinin politik bir mücadele olduğu da unutulmuştur.

10 Ağustos 2014 Pazar

SEÇİMLERLE OY(A)LANMAYIN!

Faşizmin bir devlet biçimi olarak yukarıdan aşağı inşa edilip, kurumsal nitelik kazandığı bir ülkede, devrimci politika açısından seçimler istisnai bir taktiksel seçenek olmaktan öte anlam taşımaz. Taktiksel seçenekler ise ancak devrimci bir strateji ve programla birlikte anlam kazanır.Devrimci strateji ve programın uygulanabilirliği ise güçlü bir devrimci örgütlenmeyi zorunlu kılar. Kısacası; ML politik bir örgütün sınıf bilinciyle donanmış, politik kurmaylığı ile uygulanan devrimci bir program ve strateji olmadan uygulanmaya çalışılan taktiklerin politik mücadele açısından hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. (Geçerken, politik mücadelenin ML literatürde iktidar mücadelesi anlamına geldiğini de not düşelim.) İktidarı alma mücadelesine bağlanmayan taktikler ise söylemdeki tüm sol vurguya rağmen düzen içi taktikler olmaktan öteye gidemez.Bu yüzden söylemdeki tüm farklılığa rağmen  yöntemde ve kullanılan araçlarda, aynı kulvarda hareket eden, burjuva partileriyle benzeşirler. Bu gün kendilerine verdikleri isim ne olursa olsun düzen içi mücadeleyi temel almış "sol" yapıların durumu budur.

"Düzenin araçlarından yararlanarak "düzeni teşhir etmek" veya "düzenin çatlaklarından faydalanmak" gibi taktikler ise yukarıda saydığımız koşulların yokluğunda, tersi bir işlev görerek düzene eklemlenmeye ve çatlaklara dolgu malzemesi olmaya dönüşür. Düzeni teşhir ya da düzenin çatlaklarını genişletmek düzenin sınırlarını zorlayarak olur. Düzen sınırları içinde hareket etmeyi temel alarak değil.

17 Kasım 2012 Cumartesi

MÜCADELE TARİHİNDEN NOTLAR 1





"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.
"(Marks, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i.)

Kendi tarihini yapan insanların bu "yapıcılıklarını" kendi keyiflerine göre yapamayacaklarını, bunun  verili koşulların sınırlarıyla belirlendiğini ortaya koyan Marks'ın, nesne- özne ilişkisini diyalektik bir biçimde ele aldığı yukarıdaki satırları, elbetteki nesnelliğe boyun eğmiş bir özneyi işaret etmez. Tam tersine, tarihi yapacak olanın yapabilmesi için var olan nesnel koşulları tahlil etmesinin,onun yasalarını bulmasının ve bu yasalarının zorunluluğunun bilincine vararak kendi kaderini ele alması arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Özgürlük zorunluluğun bilincinde olmaktır. Bu bilince ulaşan insan kendi tutsaklığına son verip özgürlüğünü elde edebilir. Ancak bu şekilde zorunluluğun tutsağı olmaktan kurtulup kendi "kaderini" eline alabilir.
Devrimci mücadele tarihi, nesne ve özne ilişkisinin bu diyalektik birliğinden oluşur. Literatürdeki devrimin nesnel ve öznel (objektif ve subjektif) koşulları kavramları bu temel ilke üzerinde yükselir.
Devrimin nesnel koşullarının belirleyici önemi kadar, öznel koşullar da, daha önemsiz olmayan bir özelliğe sahiptir. Öyle ki, mücadelenin belli aşamalarında devrimci öznenin konumu ve onun kolektif bilincinin, "kurmayının" politik öncüsünün yeterliliği ve yetersizliği, nesnel koşulların yetersizliğini ve yeterliliğini  tersine çevirebilir. Koşulların bütün elverişliliğine rağmen öznel koşullardaki yetersizlik sürecin ileriye doğru sıçramasını engeller. Tam tersine devrimci özne örgütlüyse ve bu örgütlülüğü öncü partinin olması gereken yetenekleri ile donanmışsa koşulların zorluğu, elverişsizliği, gibi "gerekçelerle" kendini sınırlamaz. Devrimci irade, devrimci yaratıcılık ve kararlılık, koşulların çemberini aşmayı bilir.
Özellikle devrimci güçlerin büyük darbeler yediği, yenilgiler sonrasında veya sınıf mücadelesinin olabildiğince keskinleştiği, dolayısıyla karşı devrimin tüm gücüyle azgın bir şekilde saldırdığı dönemlerde, devrimci örgütün konumu belirleyici bir öneme sahip olur.

30 Ekim 2012 Salı

MARKSİST YÖNTEM ÜZERİNE\ Bora Kara

Daha önce 4 bölüm olarak yazdığım Marksizm ve teori pratik ilişkisi adlı çalışmama kendi programım içinde marksizm de yöntem sorununu amaçlayarak başlamıştım. Bu amaca bağlı olarakta konun son yazısını;

"Yöntemi vurgulu yazdık çünkü bu karmaşanın içinden ancak doğru bir yöntemle çıkılabilir. Bu ise Marksizm’in bütün gücünü, ruhunu oluşturan yanıdır. Adı ise herkesin ezbere bildiği ama nasıl uygulanacağı konusunda yeterli bilincin olmadığını düşündüğümüz diyalektik materyalizmdir. Birçokları tarafından birkaç ilkesinin ezberlenip, daha sonra “yüksek teori” yapmak için bir kenara bırakılan şey. Doğru bir yönteme sahip olmayanlar ise, nereye varacaklarını, nasıl varacaklarını, ne arayacaklarını, nasıl bulacaklarını bilemezler. Yöntemsizlik beraberinde bir süre sonra eylemsizliği getirir. Teori denen şey gitgide pratikten kopuk, kendi kısır döngüsü içinde dönüp duran gerçeküstü bir kurguyla dönmeye başlar. Kurgudan bir türlü pratiğe geçilemez. Ve böyle bir eksiklikle (yöntemsizlikle) ele alınan Marksizm aslında artık Marksizm değildir.

28 Şubat 2012 Salı

DEVRİMİN NESNEL KOŞULARI VE SUBJEKTİF DURUMUMUZ/ BORA KARA

Marksizmin ustalarına baktığımız zaman onların kendi teorilerini geliştirirken bu sürece polemiklerin büyük katkı sağladığını görürüz. Gerek marks ve engels gerekse Lenin büyük birer polemik ustasıydılar.Polemikler onlar için sadece karşı tarafın düşüncelerini çürütmeyle sınırlı kalmıyor kendi düşüncelerinide bir üst noktaya sıçratma, geliştirme işlevi görüyordu. Her tartışma konusu aynı zamanda başlı başına bir araştırma konusuydu. Ve her kapsamlı araştırma o zamana kadar var olan bilgilerin yeniden gözden geçirilip daha gelişkin olarak bir üst noktaya sıçramasıydı. Bu aynı zaman da sadece tartışmaların birincil kişlerini değil, dışındaki izleyicilerinde bir süre sonra tartışılan konuları kendi çaplarında araştımaya ve tartışmanın tarafları katılımcıları olmalarını sağlayan "kışkırtıcı" bir görev görüyordu.

Kendi adıma söyleyecek olursam kendi gelişimimde de 70'li yılların polemiklerinin büyük katkısını gördüm. Siyasi yapılar arasında yapılan yoğun tartışmalar sadece dergi sayfalarında kalmıyor sempatizanından kadrolarına kadar tüm devrimci kitleye yayılıyordu.70'li yıllar bir çok sorunun ciddi bir biçimde tartışıldığı bir dönemdi. Bu tartışmalarda dergilerin orta sayfalarında zehir zemberek bir dille yayınlanan polemik yazılarındaki dili belki bu gün biraz yadırgayabiliriz ama o yazılar bizi yoğun bir biçimde tartışmaların içine çekiyordu. Güne hakim olan anlayış marksizmi aşma değil marksizmi kavrama idi.Onun için kafana göre konuşamıyor, " ben söyledim oldu" diyemiyordun. Adamın kafasına ML klasikleri vuruveriyorlardı.

23 Şubat 2012 Perşembe

DEVRİMCİ DURUM VE POLEMİKLER /ZOZAN KARA

Devrimci durum, devlet, devrim ve örgütlenme üstüne düşünceler ve bir deneyim yazısı üstüne iki arkadaşımız yazılarıyla katkı koydular ve polemik başlattılar. Doğrusu polemikleri bu düzeyde yaşamayan “sol”a oranla kendimi çok şanslı hissettim. Her iki dostumuza da tek yazı ile cevap vermenin zorluğuna rağmen bunu yapmaya çalışacağım. Zor, çünkü nüanslar Türkiye solunun farklı yapılarının ve onun yetiştirdiği devrimcilerin teori ve pratiklerinde ortaya çıkan ortaklaşma ve ayrışmaları içeriyor. Bu aynı zamanda devrimci tarihimizin ve devrimcilerin zenginliğidir.

9 Şubat 2012 Perşembe

DEVRİMİN NESNEL ŞARTLARI VE BİR YAZIYA KATKILAR/ BORA KARA

Bir süredir esas hedefim “Marksizm ve teori pratik ilişkisi 3’ü “ yazmak olmasına rağmen araya sıkıştırdığım ara yazılarla bu isteğimi ertelemeyi tercih ettim. Tam bu  konuda yeniden yoğunlaşmayı düşündüğüm günlerde, zozan karanın birbirini takip eden iki yazısı yayınlandı.” Devrimci Durum, Devlet Devrim Ve Örgütlenme Üzerine Düşünceler Ve bir Deneyim” Yazının uzun başlığından da anlaşılacağı gibi neredeyse tüm temel konuların bir yazı içinde toplandığı bir çalışma. Teorik olarak, bütün bu konuların birbirine olan diyalektik bağları ve birini anlamadan diğerini anlamanın mümkün olmadığı doğru. Ne var ki, Zozan’ın tüm bu temel ve hayati konuları bir solukta anlatma telaşı anlaşılma sorununu da beraberinde getirmiş. Yazıda yer yer kopukluklar ve sıçramalar oluşmuş. Hani insan bazen kendine sormadan edemiyor, “ buraya nereden geldik”. Bütün bunlara rağmen, önemli ve dikkate alınması gereken bir yazı.  Bu yüzden ,” Marksizm ve teori pratik ilişkisi 3”ü bir kez daha erteleyerek Zozan Karanın yazısına bir kenarından ben de katılayım dedim. Ama bunu yaparken önce kendime göre bir tasnif yapmak ve bu tasnife göre belli bir konudan girmeyi uygun bulacağım. Bu ara şunu da belirteyim bu yazı bir eleştiri yazısından çok, bir destek ve birlikte geliştirme yazısıdır.