26 Ocak 2012 Perşembe

DEVRİMCİDURUM DEVLET DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER VE BİR DENEYİM (2)

DEVRİM VE ÖRGÜTLENME ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER -2-
ZOZAN KARA
Bir önceki yazıda devrim durumu nasıl kavranmalı ve ne yapmalı sorusuna değinmeye çalışılmıştı. İki devrimci dönem yaşamış Türkiye çoğrafyası açısından değerlendirmek,bir devrimci örgüt açısından ne yapılması gerektiği ve teorik belirlemelerin önemini vurgulamaya çalıştık. Yazı ele aldığı konu açısından bir çok olguyu ıskalamama telaşına düşülünce biraz dağınık ve uzun eleştirisi aldı.”biz bu yazıdan on beş konuda yazı yazardık”eleştirisi ile gerçek hayatta karşılaştım. Bu eleştiri yazım teknikleri açısından doğruydu ve hemen kabul ettim,fakat bu gün devrimci hareketlerin devrimi geniş ve dolayımlardan geçerek ,marksist-leninist teoriye göre çözümlemek yerine; kendine göre teoriye veya teoride ne denirse densin güncelin ve moda olan örgütlenme pratiklerinin peşinde olduğu bir dönemde yazdıklarımın bir çok konuyu birlikte alış biçimi(elbette bir yazının darlığında) devrimcilerin bir soruna diyalektik bakma telaşı olarak algıladığımdan sevindim. Bu tarz eleştirilere açık olması, eleştirenleri kapalı, dağınık buldukları her konuda çalışıp yazılar ve somut pratikler üretmeye sevk edecektir. Nasıl kavranmalı sorusu kadar, kavranılan teorik ve pratik sorunların çözümü için ne yapmalı sorusu da çok önemli,bu soruya gerçek hayatta karşılaştığımız birkaç örnekle cevaplar üretmeye çalışalım.


Öncelikle, devrim mücadelesine katılan her bireyin ve örgütün, devrime ilişkin olarak açık ve net bir belirlemesi ve kavrayışı olması şarttır. Devrimi, bir hükümet değişikliği ya da herhangi bir konuda alınmış yeni bir karar ya da uygulama olarak kavrayan bir bireyin ya da örgütün, devrim mücadelesinden anladığı çok farklı bir şey olacaktır.
"Devrim, halkın devrimci girişimiyle -aşağıdan yukarı- mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılığıyla -yukardan aşağıya- daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenmesidir."
İşte Mahir Çayan yoldaşın Kesintisiz Devrim de orta ya koyduğu tanım. Bu kaçınılmaz olarak mevcut politik iktidarın durumunun nitelik ve zaman içinde incelenmesi ve kitlelerle ilişkisinin boyutunu nun da açıkça ortaya konmasını ve emperyalizmle ülke ilişkilerinin ayrıntılı tahlilini ve emperyalist zincirin hangi halkasında olunduğunun, tüm bunların işçi ve emekçi ,ezilen halklara ve yoksullara nasıl nasıl yansıyacağını tahlil etmek zorundandır.Böylece dünya ve ülkenin ayrıntılı bir tahlili yapılır hedefler belirlenir.Bu devrim koşulları ve hedefleri devrim stratejisini ortaya çıkarır.Bu devrimin tüm dünyada var olan nesnel koşulların yanında öznel koşulların da belirlenip olgunlaşması için mücadele demektir. Bu yüzden,her zaman ve her yerde devrimci mücadele,kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi mücadelesi olarak somutlaşmaktadır.Bu bilinç elbette siyasal sınıf bilincidir."Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse, ve işçiler bunlara karşı, başka herhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat (sosyalist) açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfının bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz. Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların herbirini, entellektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyle ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi sosyal-demokrat (sosyalist) değildir; çünkü, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgisi, sadece teorik bilgisi değil... hatta daha doğru olarak ifade edelim: teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir." Lenin
Lenin in buradaki vurgusu çok önemlidir.İşçi sınıfı tüm ezilen sınıflar için mücadele gücünü kendi varlığında birleştirebilmelidir ve kapsayabilmelidir. Ancak o zaman farkı ortaya cıkar ve mücadeleyi derinleştirebilir
.
Peki bu mücadele biçimleri nelerdir,tamda burası ve buradaki tercihler oportinist revizyonist çizgi ile devrimci çizgi arasındaki ayrımdır.ML buna yanıtı da ülkedeki devrim durumuna bağlıdır.Devrim yada evrim aşamalarındaysanız proleteryanın partisini buna göre politik hedeflerinize yöneltirsiniz.Yani mutlaka bir Devrimci örgütünüz,işçi sınıfının partisi yaratılmak zorundadır.
"Marksizm-Leninizmde politik mücadele biçimleri çeşitlidir. Literatürde bu biçimler a) Silahlı mücadele b) Silahlı mücadele dışındaki mücadele biçimleri diye iki başlıkta toplanır. Devrimci sürecin evrim ve devrim diye kesin çizgilerle ayrıldığı ülkelerdeki Marksist-Leninist partiler daima bu iki mücadele biçiminin birisini bu iki evreye göre temel, ötekini ise ona tabi (tali) olarak seçerler. (İçinde bulunduğumuz evrede bu kesin çizgili ayrım emperyalist-kapitalist ülkeler için geçerlidir). Devrim için uzun ve dolambaçlı halk savaşının zorunlu bir durak olduğu, emperyalist hegemonya altındaki geri-bıraktırılmış ülkelerin somut pratikleri, devrimci sürecin bu evreleri arasındaki ilişkide değişiklik yapmıştır. Şöyle ki, emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde, (ister II. bunalım döneminin emperyalist hegemonyasının dışsal bir olgu olduğu feodal, yarı-feodal ülkelerde olsun, isterse de III. bunalım döneminde emperyalist hegemonyanın içsel bir olgu olduğu emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu geri-bıraktırılmış ülkelerde olsun) evrim ve devrim aşamaları, (Çarlık Rusya'sında olduğu gibi zayıf da olsa) içsel dinamikle kapitalizmin geliştiği ülkelerdeki gibi kesin çizgilerle ayrılamaz. Bu tip ülkelerde devrim aşaması kısa bir aşama değil, oldukça uzun bir aşamadır. Evrim aşamasının nerede bittiğini, devrim aşamasının ise nerede başladığını tespit etmek fiilen imkansızdır. Her iki aşama iç içe girmiştir. Bu ülkelerdeki emperyalist hegemonya bağımsız bir milli burjuvazinin gelişmesine engel olduğundan ülke kapitalist bir ülke olsa bile, var olan kapitalizm kendi iç dinamiği ile gelişemediğinden çarpıktır, emperyalizme göre biçimlenmiştir. Emperyalist hegemonya toplumun kendi iç dinamiği ile gelişmesine engel olduğu için ülke alt yapı ilişkilerinden üst yapısına kadar, bir kriz içindedir. Bu kriz, tam anlamı ile olgun değildir. Ancak şu veya bu ölçüde vardır. Var olan bu krizin derinleştirilip olgunlaştırılması, tamamen o ülke devrimcilerine bağlıdır. Yenilgi dönemi yaşanmıştır.Sınıf mücadelesinin güçsüzleştirildiği ve farkların yok edildiği bir dönemde karşı devrimin güçlenmesi doğaldır. Devrimci hareketin bunalımı aşması ideolojik,politik,örgütsel tüm alanları kapsamaktadır. Bunun içinde teorik krize bir son verilmelidir. Yenilgi ortamında ürünü olarak revizyonizmin genel görüntüsü iş,örgütlenme alanı ve sosyal yaşamın içine sinmiştir. Bunun örgüte yansımasıda maksist felsefenin en genel ve en soyut ilkelerinin revizyonizme varan bir teorik anlayışın hakimiyetidir. Özetle söylersek, emperyalist hegemonya altındaki bütün geri-bıraktırılmış ülkelerde kriz, tam anlamı ile olgunlaşmış olmasa bile mevcuttur. Bu ise devrim durumunun sürekli olarak var olması, evrim ve devrim aşamalarının iç içe girmesi, bir başka deyişle silahlı eylemin objektif şartlarının mevcudiyeti demektir."Somutta gerçek durumumuz nedir,teorik bu saptamaların öznel gerçekliği nedir. Lenin saf proletarya diktatörlüğünü savundu ve uygulamaya çalıştı,ondan sonra stalinde aynı diktatörlüğü savundu ve uygulamaya başladı.Her ikisinin uygulamaları da birebir ve aynı şeyler değildi. Ama ikisi de haklıydı. Çünkü koşullar öyleydi ve ikisi de kendi koşullarına göre pratik uygulamak zorundaydılar.
Devrimci bir durum var. Bu doğru. Ama devrimi yapacak güç ve karşı gücü her kez karşı karşıya koysun. Oportünistlerle revizyonistleri suçluyoruz buda doğru. İşçiler onların felsefesine inandıkları için değil,onların görüşlerini doğru sandıkları için değil,şu anki konumları yani içinde bulundukları etmenler böyle bir tavrı benimsemeye uygun olduğu için siyasi mücadeleden kaçıyorlar. Bu yüzden bizim tavrımız ile işçilerin doğası birbiri ile örtüşmüyor. Sorunların genel çözümünü kendilerini risk altına sokmadan.yukarıdan bekliyorlar. Sen işten atılmayı,riskleri ,hapishaneyi koyuyorsun önlerine,onlar maaşlarının yükselmesini koyuyor ve bu işçilere,emekçilere daha kolay cazip geliyor. Karşıt bu iki durumu kesinlikle iyi değerlendirmek gerekiyor. Ustalık ne zaman ne yapılması gerektiğini bilmek ve onu yapmaktır. Önce tüm karşıt güçlerin,bize karşı güçlerin ve emekçilerin,işçilerin içinde bulunduğu durumu önümüze apaçık serelim. Ondan sonra yapılabilir olanlar üzerinde duralım ve kendimize de açık olalım.
Yaptığımız her iş için kendimize ne kadar güveniyoruz? Gücümüz ve becerimiz o işe ne kadar denk düşüyor? Biz bu denkliği ne kadar adım öne çıkarak değiştireceğiz? Şu anki durum; toplumsal güç,bizim örgütlü gücümüz ve örgütlülüğümüz, karşıt güç karşısında güven vermiyor. Bu durum şu an için böyle.Şu bilinmeli kölelik düzeninin ne kadar sürdüğünü bir düşünelim. İşçiler siyasal mücadeleye yaşam dayattığı için katılıyor,katıldıkça devrimcileşip proletaryanın partisine güveniyorlar.Şu bildirileri dağıtmak,afişlemeler yapmak,basın açıklamaları yapmak,dayanışma ziyaretlerinde bulunmak elbette çok önemli ama bunları adına yaptıklarımızla ilişkilerimiz kopuk. Bizim yaptıklarımızdan haberleri bile olmuyor çoğu zaman. Hani kim işçilerle,emekçilerle,mahalle sakinleri ile devrimci ilişkilere giriyor. Kaçımız yoksul halkımızın oturduğu varoşlarda yaşıyor,çoluğumuzu çocuğumuzu o koşullarda büyütmeye hazırız. Kim kime oturmaya gidiyor,dostlaşıyor kardeşleşiyor, birbirini tepeden tırnağa tanıyor. Güvenmek kardeşleşmek başka işler gerektiriyor. İşte biz .o başka işlerle yaptıklarımızın içini dolduramadığımız için iki ayrı kesim gibi duruyoruz.Sosyolojik olarak değerlendirme darlığıyla sınırladığımız varoşlar,işsizler,gecekondular,işçiler ve emekçilerin bu alanlarda bile iç içe olabilmek ayrı bir çalışma ,bu alanların sadece sosyolojik özelliklerinden çıkararak oralarda bu durumun ekonomik,politik nedenleri ile gösterebilme,bulmalarını sağlama ayrı bir çalışma biçimidir. Binlerce işçi ile ayak üstü ve birbirinin yaşamlarına değmeden alanlarda buluşmaktansa birkaç işçi ile ve giderek artarak başlamayı sadece bir görev olarak değil ,bunun olması gereken olduğunu bilerek ve yaşama sevinci de duyarak bir arada olmayı ve bu ilişkileri çoğaltmayı daha çok önemsemeliyiz. Çünkü bu adımlar yoldaşlaşmaya giden bilinçli ve güven dolu adımlar olabilir ancak.
O zaman biliriz elindeki ekmeği terazinin bir kefesine koyan işçinin senin diğer kefeye koyduğun güzel ve insanca yaşam umudunun peşinden niye gitmediğini. O elindeki ekmeğe sıkı sıkıya sarılıyor, onun karşısında sendika formları, işsizlik görüyor öncelikle. Hala o ekmeği koyabiliyorken sofrasına ondan da olmak istemiyor. Üstelik sadece kendisi değil, ailesi, çoluk çocuğu içinde korkuyor. Bu çoğu kez "kullanılan" sağlam bir gerekçedir ama aynı zaman da sımsıcak bir gerçektir de. Açlık ve onurlu yaşam arasındaki gerçek tercihini koyamamasındaki nedendir bizim güçsüzlüğümüz. Bu gün bu gerçeği kabul ederek işe başlamak zorunluluktur. Sonrasında bu güçsüzlüğü aşmanın yöntemlerini bulmak üzere daha azimle başlamanın ilk adımıdır kabul etmek.
Bu güvensizliği aşmak için Dost ve yoldaşlarımızla birlikte işler yapmalıyız. Birlikte üretmek ,birlikte iş yapmaya başlamayı deneyin bir. Daha ilk adımda kendi bireysel önceliklerinizin nasıl ayak bağı haline geldiğini göreceksiniz. Çok büyük ve anlamlı bir hedefe yönelirken küçük ve sağlam adımlar atmayı unuttuğumuzu,bu adımların bile sizi çok yorduğunu fark edeceksiniz. Bu aynı evde yaşıyan karı koca arasında yemeğin salatayıda erkek yaparak tamamlanması eşitliğine indirgemeyi doğal karşılamaya alişmış yarım bilgiler ile çok zor olacaktır. Bir devrimci bir diğeri için hayatı zamanı ve gücü ölçüsünde hatta daha da vericileşerek diğeri için zaman ve ilişkiler yaratma gücüne sahip olmalıdır. Bu doğal olarak aynı mahalle yaşamına,işçiler arasında dertleşmekten tutunda gerçek sorunların aşımına kadar dostlaşmanızın pınarı olacaktır. Ve gittikçe bu vericiliği gören çoşacak,sevinecek ve başkası için kendiside aynı duyguya susayacaktır.
Çok karmaşık değil değilmi? Çok karmaşık görünen bir konunun bu kadar basite indirgenmesinden yana olmayanların dönüp bir de başarı algılarına bakması gerekiyor. Emperyalist kapitalizmin gittikçe denenmiş olan feodalizmin kurumlarından ve denenmeye çalışılan sosyalizmin kurumları karşısında kendi kurumlarını doğal ve vazgeçilmez olarak görülmesini başardığını görecekler. Kapitalizmin ve onun yarattığı kanun ve kurumlarının yarattığı tahribatı tüm hayatında tarihsel olarak ve ekonomik gerçekler olarak yaşayarak sizden çok daha iyi bilenlere eğer sadece 30-40 kişilik basın açıklamaları ve eylemlerle bunu gösterebileceğinizi sanıyorsanız söylemek zorundayız. Yanılmaktasınız.
Gün geçmiyorki bir devrimci öğrenci gençlik eylemine saldırı haberi almayalim,tv den,interneten görüntülerini izlemeyelim. Eğitim hakları gasp edilmesine ve top yekun saldırılara karşı bir duruş koyabilmek için yapılan bu eylemler sizce haklılıklarının anlatabiliyormu? Bir bakıyoruz özel güvenlik birimleri gençlere saldırmış,tekme tokat dövüyor,göz altı yapıyorlar. Biz değilmiyiz üniversitelere polis sokmayız diye direnenler,ölenler. Bu olanlar nedir şimdi,bırakın polisi bunlar okulların özel güvenlikçileri. Eğer bir eylemi demokratik koşullarda yaptığınızı sanıyorsanız ve öyle önlemsiz planlıyorsanız,sizi her zaman döverler. Bir süre sonra vaz geçer sizinle birlikte olanlar yada eline bir sopada onlar alır. Her iki durumda da gelinen sonda kendiliğindencilik ve kadercilik vardır ve yenilmeye mahkumdur. Yapılarda ,öğrenci gençlikte başarıyı sadece eylemin yapılabilme kararlılığına indirgeme lüksüne sahip değildir. Çünki gittikçe dayak atma ögb lerin doğal işlevi ve sıradan bir izlence gibi algılanmaktadır. Bir de tersini düşünün bu dayağa atılmadan engel olmanın koşullarının yaratıldığını,bu daha güzel seyirlik bir güven oluşturmaz mı ,çoğalmanın ilk adımı atılmaz mı?
Bir diğer yandan her tarafta, farklı zaman ve koşullarda tek eylemler şeklinde süren,her fabrikanın işçilerin çalışma alanlarında taşeronlaşmanın yaygınlaşması nedeniyle sendika örgütlenmesinde yada sendikaların toplu sözleşme süreçlerinde yaşanan işten çıkarmaları protesto eylemleri,işgalleri ele alalım.Depolitizasyon sonucu kitleler kendi başına gelmeden harekete geçmemektedirler.Depolitizasyon kitleler açısından sonuçlar yaratırken ideolojisizleşme sol örgütler açısından sonuçlar ortaya çıkarmıştır.Geniş halk kitlelerinin tepkileri siyasal zor ile pasifize edilirken buna sol örgütler de ideolojisizleşerek aynı tepkileri vermekte bir fark ,bir çekim alanı yaratamamaktadır. Bir direniş eylemi düşünün ve bu eylem üç günde biter herhalde denerek başlanmış olsun ve direnişe başlayan işçinin bile beklemediği bir süreye 1 aya varsın. Hizmet binaları önünde direniş çadırları evleşmiş, barınaklara dönmüş ve işten atılan 500 çalışan orada yaşamaya başlamıştır. Metropol kentlerden birinin belediyesidir burası ve direnenlerde belediye işçileri. Birden fazla siyasal yapı, sendika ve dernek burayı mesken tutmuştur; dayanışmak ve işçilere politik bilinç kazandırarak! kendileri için kadrolar yaratmak için. İşçi direnir bir yandan polis saldırılarına bir yandan da örgütlenmeye karşı. Kimse bir fark yaratamaz işçilerin gözünde, dava sonuçları kazanımlar beklenmektedir. Ve bu arada o işçilerin işleri başka bir taşeron firmaya verilmiş, aynı işi daha amansız koşullar ve asgari ücretle ,başka işçiler işlerin aksamasına izin vermeden sürdürmeye devam etmişlerdir. Her gün milyarlık arabaların arkasında bir yılda bile o arabanın parasını kazanamayacak olan işçiler direnişteki işçilerin önünden geçerek daha önce onların olan işlerine gitmektedir. İşçiler bekler, devrimciler bekler ve seyrederler. Mahkemeler sonuçlansın ve işçiler kazansın diye. Ne fark var işçilerle devrimci örgütler arasında. Ne işten atılan işçiler bir fark buldu nede yeni işe girenler ne oluyor diye sordu. Dört ay sonra işçiler yenildi. Tazminatları ödenmiş ama ellerine bile geçmeden o süreçte veya daha sonra çekilen kredilere gitmişti. Şimdi istedikleri tek şey o beğenmedikleri işlerini geri alabilmekti. Sendikalı olmak dahil her türlü örgütlülükle mesafesi büyümüş ve soğumuştur. Bu kendi içinde var olan direnme potansiyelinin yönünü ve etkinliğini de 2-3 e bölmüş,yasal ama farklı tutumdaki işçiler kardeşleşme ve direnme potansiyeli azalarak,farklı işler de işe yerleştirilmiştir. Bir işleri olması kazanımdır ama aynı işlerine ve işyerlerine dönememişler ve en ufak bir açıkta işlerinden yeniden ve haklı gerekçeler yaratılarak atılma yağlı urganı boyunlarında yaşamaya razı olmuşlardır. Bu direniş geleneğinde uzun ve önemli sayılan bir adımdır ama devrimciler ve işçiler için başarı ölçüsü bu kadar daralmış ve gerçekte kaybedilmiştir.
Marksistler pratiğin önlerine çıkardığı sorunları inceler. Fakat parça bölük değil önceden de ellerinde olan “genel bir bakışın eşliğinde” incelenir. Yani önce sorun çıksın onun peşinden teorisi gelsin anlayışı yanlıştır. Pragmatizmdir, dar deneyciliktir. Bu sürecin özelliği sosyalist hareket açısından devrimci mücadelenin işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin bir bileşimi olduğu bilinciyle bu bileşimi sağlayabilmektir. Ama bu işçi sınıfı hareketine ayrı ayrı aşamalarda hizmet etmekle değil,bir bütün olarak hareketin çıkarlarını temsil etmek,bu harekete asıl politik ve pratik görevlerini göstermekle sağlanabilir. Ve onun politik ve “ideolojik “bağımsızlığını korumakla sağlanabilir.
Bu gün devrimci ve sosyalist yapıların asıl sorunlarından biri de ortalıkta kendiliğinden gelişen eylemlere yetişmek ,eklenmek yerine onları devrimci anlayışla işçilerle birlikte oluşturup,yönetecek,öncülük yapacak kadrolarını hazırlamaktır. Kendini tamamlamak için,işçi sınıfı için böyle bir hazırlığa ihtiyaç çok boyutludur. Bu alanda başarılı çıkış yapan doğru teorik ve pratik çıkışlar yapan hareketler kazanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder