7 Mart 2012 Çarşamba

EMEKÇİ KADINLAR VARLIK ,YOKLUK VE ÖRGÜTLENMELERİ ÜZERİNE


                                            




BÖLGE ÇALIŞMASI İÇİNDE EMEKÇİ HALK KADINININ YERİ/ZOZAN KARAEmekçi kadınlar ve devrimci kadınlar, demokratik haklar ve özgürlükler mücadeleleri tarihini ve devrimci kadın çalışmalarını 8 Mart nedeniyle daha çok gündemleştireceklerdir. Günümüz koşulları,demokrasi,devrimci,mücadele sözcükleri çok farklı anlamlarda yorumlanacak,buna uygun mücadele biçimleri önerilecektir. Ben de kendi adıma bu bloğun kadın yazarı olarak bakış açımı ortaya koymaya çalıştım.

Kapitalizm kendi üstündeki baskıyı etkisizleştirirken, kurmaya çalıştığı ve hemen tüm dünyaya dayattığı yeni dengeleri uluslar arası bir konsensüsün ürünüymüş gibi sunuyor. Sivil toplum kuruluşları ve iletişim araçlarıyla kendi dengelerini, ihtiyaçlarını, gerçekte dengesizlikleri yaşamın tüm alanına sinmesi sağladı. Kendi dinamikleriyle, üretim ilişkilerini ve üretim aletlerinin sahipliğini saklayabilmek için masalını ve düşlerini yarattı. Bunun için din, ahlak, zenginlik, aşk biçimlendirildi. Tüm biçimlendirmeler toplumsal insan ilişkilerinde kendi hukukunu ve bu hukukun devamlılığı sağlamak bir mücadele alanı olarak”demokrasi”yi ön plana taşıdı.12 Eylül sonrasında burjuva demokrasisinin bile çok büyük nimet olduğu demokrat, aydın ve sol çevrelerce yeniden keşfedildi. Hala bu demokrasi mücadelelerinin sınırlılığı içinde kafa karışıklığı ile bir şeyler yapılmaya çalışılıyor.

Toplumsal olarak burjuvazinin, toplumu derinden ve yaygın bir biçimde etkilediği, toplumsal yaşama yön veren bir toplumsal mücadele ekseni etrafında saflaştığı bir dönemde etkin olan sınıf terminolojisiyle günceli yakalamak adı altında, ideolojik, politik ifadeler aynılaşır ve bu ifadelerin üretim yöntemi arasında da bir ayniyet kurma eğilimi oldukça güçlenir. İçinde bulunduğumuz dönemde toplumsal mücadeleler de, toplumda”demokrasi” sağlanmasının merkeze konulduğu, bilinmez değildir.”demokrasi”sözcüğü birbiri ile mücadele halindeki sınıfların her dönem ve tümü için bir erek olarak konulabildiğine göre, bir tarafın, hemde “doğru tarafın”kendini tanımladığı istem olarak sunulamaz. Bizler, siyasal bir özne olarak devrimciler bu ayrımı doğru taraf için, emekçi halkımız ve proletarya için bu günün koşullarında nasıl koyarız? Devrimciler için toplumdaki demokrasi isteminin önemi,nasıl bir demokrasi?,kimin için demokrasi ?sorularıyla birlikte sorulunca ; bu isteme denk gelecek toplumsal mücadelelerin devrime gelişecek bir toplumsal mücadele yaratma olanağındadır.Türkiye somutunda toplumsal sürecin demokratikleştirilmesi mücadelesi iki yönlü bir mücadeledir. Birinci ve esas yön devletin demokratikleştirilmesidir. Bu, devrimci bir iktidar tarafından çözülecektir ve devrim sorunudur. Diğer yön ise mevcut sistem içinde demokratik hak ve özgürlükleri elde etme mücadelesidir. Bu mücadele burjuva toplumunda mevziler elde etmeyi ve bu mevzileri güçlendirerek, geliştirmeyi içerir. Bu yön birinciye tabiidir. Devrimci halk demokrasisi perspektifinde, devletin demokratikleştirmesi ile demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi birbirini tamamlayan bir ilişki içinde konmuştur, bunun anlamı şudur:Demokratik hak ve özgürlüklerin bütün emekçi kitleler için şekilsiz değil gerçek bir kullanımı ancak devrimci bir iktidar altında mümkündür.Buna karşılık,devrimci bir iktidar mücadelesi burjuva toplumunda,-diğer bir çok şeyin yanı sıra-demokratik özgürlüklerin mücadelesi içinde kendini geliştirir,yetkinleştirir,kitlelere mal eder.
Burjuva özgürlükler özüne uygun toplumsal geliştiricilik motoru olduğu dönemde kapitalist toplumsal yaşama katkı sağlamış ve haklar ve özgürlükler için oldukça geliştirici zemin hazırlamıştır. Bilinir ki emperyalizm çağında artık çürüme vardır, emperyalizm çağının kurumlarında çürüme ve kriz belirgin özelliktir. Kriz ekonomide devrevi krizlerin sıklaşması ile bu kriz dönemlerinin hala atlatılır olabilmesini de içinde barındırır, kısa dönemlide olsa çıkışı işaret eder. Ancak emperyalizmin toplumsal yaşamda yaptığı çürüme ve tahribat artık haklar ve özgürlüklerin tanımı ve atomize olmuş bireye ait hali ile toplumsal yaşamın demokratikleştirilmesi anlamını tamamen yitirmiştir, toplumsal yaşamda kriz aşılması bir yana giderek büyümektedir. Burjuva demokratik kazanımları yeni konumları ile bireyleri özgürleştirirken gerçekte toplumsal yaşamlarını hedefe koyar ve sınırlarını daraltır. Bu nedenle artık burjuva haklar ve özgürlüklere sahip olmayan ülkelerin, bizim gibi yeni sömürge ülkelerin haklar ve özgürlükler mücadelesi, demokrasi mücadelesini önlerine koyarken, sosyalizmin politik iktidar mücadelesi ve bu mücadele bütünlüğü içinde kitlelerin sosyal dönüşümü süreciyle gerçekleştiğini hedeflerine koymak zorundadır. Buda gerçekte proletaryanın devrimci bir partisinin olmasını ve demokrasi mücadelesini de bir cephe mücadelesi olarak başlatmasını gerektirir.Ancak günümüzde bu kapsayıcılık ve örgütlü mücadele zemininde teorik ve pratik argümanları ile ortaya çıkabilen bir yapılanma yoktur.Bu olamayıncada devrimciler beklememelidir.Bütün çalışma biçimlerini ve örgütlenme girişimlerini Marksizmin argümanlarını özümseyerek bir parti çalışmasının disiplinine uyabilecek doğrudan demokrasi örnekleri haline getirerek hazırlık yapabilirler.Devrimciler kendi anlayışlarını soyut ve teorik önlemler yığını olmaktan çıkarıp,sınıf mücadelesinin nesnel zemini üzerinde somut önerilerle ifade edebilmelidir..Demokrasi örgütleri ve sendikalar, dernekler emekçi kadının haklar ve özgürlükler mücadelesinin örgütleridir.Devrimciler buralarda da bulunmak ve örgütleyici olmak zorundadır.Fakat sınıf sadece çalışanlardan oluşmuş değildir ve çalışan emekçi kadın tanımı sadece ücretli işçi tanımına indirgenemez,bu tanımı kadınlar açısından çok daraltır. Ülkemiz özgülünde halkımız kadınına ve özgürlük mücadelesine bakış açımızı başlıklar altında toplamaya çalışalım
  •   Kadın sorunu da ülkemiz de bir “demokrasi” sorunudur. Bu sorunun çözümü nihai hedefine ulaşıncaya kadar günümüz koşulları değerlendirilip, somut devrimci demokratik mücadelenin hedefindedir. Demokrasi mücadesinin diğer bileşenlerinden ayrı tekil bir sorun gibi konamaz. Ülkemizde kadın konumu ve hakları, özgürlükleri ile gerçek konumundan uzaklaştırılmış diğer alanlardaki demokrasi mücadelesinin de bir bileşeni olmak zorundadır.
  •   Kadın konumu demokrasi sorununun algılanışında etkin toplumsal yönlendirme ile kadın erkek arsındaki demokrasi sorununa, feminizmi bile utandıracak boyutlara daralarak indirgenmiş durumda. Bunun nedenleri arasında kadın sorununun sınıflar üstü bir sorunmuş gibi algılanması çalışması birinci sıradadır. Yeni sömürge ekonominin çarpık inşası ve dini toplumsal yapısının özellikleri ile ilerici demokrat tanımlı hareketler ile devrimciler çalışması ve gelişememesi üçlü bir saç ayağı gibi bu algıyı tamamlar.
  •   Kadın olmak sınıfsallığa içerilmiş bir anlamdır. Bu nedenle hangi sınıfa aitse kadın odur.. Burjuva ideologlarının bakış açısıyla burjuvazi yararına çözülen kadın sorunu, son tahlilde, erkek sömürüye eş sömürülmesini sağlamaktan başka bir anlam taşıyamaz. Bu elbette kadının üretime katılması, çalışması ve toplumda birey olarak kendini geliştirmesi süreciyle karıştırılmamalıdır. Bu gün demokrasi mücadelesininde sendikalar, dernekler ve haklar mücadelesinin örgütlenmesinde emekçi kadının yeri ve önemi tartışılmıyor, gelişmesi için neler yapılabileceği planlanmaya çalışılıyor.
  •   İnsanlığa ait çelişkiler içerisinde en eski olanı kadın-erkek karşıtlığıdır. Bu, uzlaşmaz bir karşıtlık değildir. Bütün zıtlıklar mücadele sonunda nitel bir değişimi ve zaferi zorunlu kıldığı halde, kadın-erkek karşıtlığı daha çok birlikte değişimi ve gelişmeyi zorunlu kılar. Yani burada karşıtlardan birinin yok olması yaşamın da sonu olacağı için kadın ile erkek, karşıtlıktan çok birlikteliğin ifadesidir. Bizi ilgilendiren sınıf proleter ve emekçi halklar ve o halkların kadınlarıdır. İşsizler, yoksullar ve ev kadınları diye ayrı bir kategori altında değerlendirilen kesimler konumları özgün ama sınıfsal özellikleri bakımından aynıdır. Bugün üzerinde öncelikle durulması gereken olgulardan biri de sınıfsal perspektif yitimidir. Sanıldığının ve kimi kaynaklarca iddia edildiğinin aksine, sınıfsal perspektif, “İşçi sınıfından başka devrimci dinamik yoktur.” diyerek, diğer dinamikleri yok sayan bir yaklaşım değildir. Bu, Marksizm’e dönük bir eksik okumadır. Ancak bu gün bunun tersi daha revacta görünüyor ve neredeyse tüm devrimci dinamikler sınıfsal perspektiften uzaklaşarak ele alınıyor Bugün işçi sınıfı ile sınırlı kalmayıp, diğer ezilenleri de kapsama iddiasıyla sınıfsal perspektiften uzaklaşmak, sanıldığının aksine, yapıları daha kapsayıcı kılmamış, dar bir algının kısır döngüsüne hapsetmiştir. Ruhsal beslenme kanallarını da sınırlayan (hatta yer yer tekleştiren) bu durum, moral değerler üzerinde bile bir bütünleşmeyi zora sokmuştur. Daha da önemlisi, sıkışma ve çözümsüzlük hali, niyetten bağımsız olarak, arayışları sisteme yakınlaştırmış, öykünme oranını arttırmıştır. Bunun hafife alınmaması ve savunma refleksiyle geçiştirilmemesi gerekir.
  •   Perspektif yitimi, kısa, orta ve uzun vadeli program hedeflerinin ve ezilenleri aynı kurtuluş projesinde ortaklaştıran nedenlerin bir mantık dizgesi içinde kavranmasını güçleştirir. Her kesim, kendi önceliklerine yönelir. Moral kaynaklarını, elinin uzandığı yerden ibaret görür. Bu, sınıflı/mülkiyetçi toplum algısının kapsama alanının dışına çıkamamış projelere, içeriğinden öte anlamlar yüklemeyi beraberinde getirir. Kadınların bağımsız örgütlenmesinden anlaşılması gereken, sistemden bağımsızlıktır. Kadınların cinsel kimliğinden kaynaklı sorunları etrafında örgütlenmesi bir ihtiyaçtır. Ancak bu örgütlenme; eşitlik, özgürlük ve demokrasi ihtiyacı duyan kesimlerle buluşarak ortaklaştığı oranda anlamlıdır. Diğer türlü kadın sorununu tekil bir sorun olarak ele almak, hem çözümsüzlüğü hem de devrimden çıkarı olanların bir birini çelmelemesini beraberinde getirecektir.
  •   Toplumsal ilişkiler her şeyden önce ekonomik ilişkilerdir yani üretim ilişkileridir.İçinden geçilen dönem de kadının toplumsal olarak kendini var edebilme koşullarını kapitalizmin ihtiyaçlarına indirgemiştir, akıllarda kapitalizm koşullarında “özgürleşmiş, modern”kadın algısı ve sorunları üzerinden işliyor. Bu nedenle yapılan mücadele hem sınıfsal özünü hemde kitle bağlarını yitiriyor.
  •   Toplumsal yaşam da geleneksel aile yaşamının içinde kadın cinsiyet özelliklerine göre konumlanmıştır. Kapitalizmin ucuz iş gücü ihtiyacı ile birlikte burjuva ideologları tarafından etrafında bir hale yaratılarak işe koşulmuştur. İhtiyaç işçiyi gerektirdiğinde çoçuk emeğini bile yetişkin işçiden daha verimli koşullarda /öldürmeyi bile hakkı kabul ederek/kullanmaktan kaçınmamış sistem, kadın iş gücünü hem özgürleştirerek hem de varlığını ve üretkenliğini sürdürdüğü aileyi parçalayarak kendisi için verimli kılmaya başlamıştır! Bir olumluluk olarak okunan bu çağ atlama, özgürleşme mücadelesinin sivri oklarını aileye yöneltmekte geçikmemiştir. Burada elbette illa bir aile ve aile kadını fetişizmi yaparak gelecek sosyalist insanın yaşam zenginliğini bilinen ahlaki normlara indirgeme yanılgısına düşülmemelidir ancak bu ahlaki normlar parçalanacak diye sosyalist yaşamın bütünleştici ve yaşamı güzelleştirici ahlakınıda yaratacağı unutulmamalıdır. Bizim gibi toplumlarda aile,mahalle,akrabalık ilişkileri makine karşısında atomize olmanın ve yabancılaşmanın panzehiri gibi işlev görmüş ama feodal bağlarından kopamadığı için kadın açısından ayak bağı olarak algılanmıştır. Kadın emeğinin kendi bireysel ve toplumsal gelişiminin bir parçası olmadığını ekonomik özgürlüğün kazanılmasıyla özgürleşilmediğini; tamda o noktada bağımlılık istemediği erkekle aynı sorunları paylaştığını anlamak ve sistemle bağlarını koparmak zorundadır. Ülkemiz özgülünde kadın hakları demokrasi ve özgürlük mücade edenlerden bağımsız olarak, kadını burjuva kadına benzetmeye ve haklarını bu perspektiften görmeye aday hale getirilmekte, bu da toplumsal yaşamda farklı konumlanmış kadını kapsayıcı olmamaktadır. Bizde kadın evinde ev kadını, tarlada kendi toprağında işçi, köylü, fabrika işçisi ve doğurgan bir niteliktir. Ve bunlar bir ailede ve mahallede yaşar. Saçları başları çoğunlukla yapılıdeğildir,tınakları manikürü tanımaz,moda takip etmez,etrafında ki kabul edilebilir yaşam ahlakı ve standartlarını delmez,delmeyi aklından geçiremez.onun derdi yaşayabilmek,ele güne rezil olmamak,çoçuklarını okutabilmek,güçten düşmeden kimseye yük olamadan başarıyla ihtiyarlayabilmektir. Kitap okumaz, gazete okumaz, televizyon seyreder(ucuzdur, kolay ulaşılır),dünyası gittikçe televizyon dünyası haline gelmiştir.Sınıfının erkekleri gibi gezmekten pikniği, mangalı anlar, tatilden günü birlik gidilen deniz kenarını(ha erkeğin üstünlüğü burada da ortaya çıkmıyor mu diye soranlar için vallahi orada da beslenme gereksinimlerini karşılar ve çoğunda denize girmeyip kenarından bakar). Kadın çalışanda olsa, tarlada köylüde olsa, bekârda olsa evlide olsa, çoçuklu da çocuksuzda olsa alanı üretmekle sınırlıdır. Asıl sorun olan ; bu üretimlerin toplumsal değerinin ve gerekliliğinin, sonuçlarının bilincinde değildir. Buda bizim gibi ülkelerde hiç mi hiç yadırganmaz. Kadınlar kapitalizmin doğal sonuçları ile daha az kirlenmiş, erkeklere göre daha” steril “koşullarda yaşarlar ve bu anlamda potansiyel güçtürler.
  •  Siyasal bir kavrayış etrafında kümelenmekten çok ekonomik ve feodal bağlarla birbirine yakın duran çok geniş sayıda kişisel odağı illa özgürleştireceğiz diye uğraşılırken aslında kapitalizme erkekten bile özgür yeni bir sömürü kaynağı yaratma hatasına düşülmemelidir. Devrimcilik, hedef kitleyi motive etmek için yeterince etkili ve güzel pek çok değeri içeriyor. Üstelik bu değerler içselleştirildiğinde insanların moral değerlere bağlılığı ve örgütsel yapıdaki kalıcılığı da artıyor. Her devrimci hareketin halkın olduğu her yerde çalışma zorunluluğu olduğu en geniş kitle içinde en dar kadro çalışması yapması gibi genel doğruları hayata geçirebileceği sonsuz bir kaynaktır kadınlar. Devrimci örgütlenme yaşam biçimi olma genişliğinden çıkarıldığı ölçüde daralan ve kendini çalışma alanlarına ve ekonomizme hapseden sınırlar içinde nefes alan bir görünüm kazandı. Bunun kırılması kadınlarla yaşanmaya başlayabilir. Kadınların örgütlenmesi zamanlarının büyük bölümlerinin geçtiği mahalli bölgelerde yürütülmelidir. Bölge çalışmasında devrimciler burjuva ideolojisinin karşıtı bir yaşayış biçimini insanlara alternatif olarak sunabilirler, yalnızlaştırmayı ve atomize olmayı engelleyebilirler ve bunun için ek bir zaman ayırmalarını istemeksizin kendi talepleri için mücadele etmeye teşvik etme ve mücadele örgütleri yaratma koşulları tanır. Bu çalışmada da görülecektir ki kadına ulaşmak için uygun bir reçete elimizde yoksa da kitleye güvenmek gerekir. O zaman maddi zemin(açlık, yoksulluk, baskı,işsizlik,evsizlik,sürekli borçlu olma hali,eğitimden yoksunluk,sağlık sorunları vs)ile oluşan potansiyel, örgütlenme ile birleşecektir. Korkularını sevdikleri insanlar yararına aşabilme ve sorunlarını ortak değerler etrafında çözme alışkanlığı olan kadınların devrimci değerleri mahallelerinde geliştirmeleri çok daha mümkündür. Bunun için üretim ve tüketim kooperatifleri, tiyatro müzik gibi etkinlikler, mahalle içinde olacak kurslar, ortak temizlik, mutfak projeleri, gezi ve geliştirme etkinlikleri, çalışan ve çalışmayan kadınların ortak sorun ve sorumluluk projeleri, çoçuklar için ortak evde bakım ve ana sınıfı etkinlikleri, çoçuklara eksik oldukları alanda dersler,düşünce etkinlikleri, hatta kullanılmış eşyaların ortak giyim evleri ve ev eşyaları fabrikalarına dönüşümü ile başlanıp, bu yaşam geleneğinin devrimci yaşamın ve sosyalist insanın ilk nüveleri olduğu anlaşılırken mücadele artık kredi kartları ile on yılları esir alınmış hayatlara, şehir kenarlarında çok katlı sitelerle yaşam alanının merkezden çekilerek aslında eve hapsedilmesine, gereksiz tüketme hastalığına dur demeye ve birbirimize rakipleşmek yerine aynı yaşamı güzelleştirerek paylaşmaya gelebilir. İşte o zaman hepimiz için gerçek özgürlük ve gelişim mücadelesi başlayacaktır. Rakibimiz insan değil, sistemdir, insanı makinalaştıran ,bir yedek parça ordusuna çeviren ve organ vericisi uyumunu sağlayabilmesi için bizi aynılaştıran sistemi parçalayabilecek en güçlü katkı koyabilecek kadınların siyasal örgütlenmeleri bu anlamda çok önemlidir.Kadın sosyal yaşamı örgütleme,yönlendirme,geliştirme ve kullanma gücünü sessizce ve aslında büyük bir gizlilik içinde şimdiye kadar başarmıştır,bundan sonra yaşamın tüm alanlarında hayatı güzelleştirerek sosyalist yaşamın ilk nüvelerini başlatabilir,şimdiye kadar hayatın içinde gizlenme yeteneği illegaliteye uygunluğun,her bütçenin yönetimi içinde kendi mutluluğunu yaratabilme yeteneği sosyalist insanın parayla bağını kesen bir niteliğe dönüşebilir,genellikle erkeklerin rakibi, ayak bağı,mücadele etmelerinin önündeki engel gibi algılanan kadın aslında böylesi güzellik taşıyıcısı,sosyalist geleceği de doğurabilecek bir öznedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder