revizyonizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
revizyonizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2019 Pazartesi

DEVRİMCİ KOPUŞ OLMADAN DEVRİMCİ BİRLİK OLMAZ!


Yaşadığımız ülke iktisadi olarak; baştan itibaren emperyalizme bağımlı, yukarıdan aşağıya çarpık ve cılız bir şekilde oluşmuş  yeni sömürge tipi bir kapitalizmdir.  Emperyalizme bağımlı çarpık yapısı nedeniyle sürekli bir kriz içindedir. Bu krizler zaman zaman ağırlaşır, zaman zaman hafifler ama hiç ortadan kalkmaz. Türkiye ve benzeri ülkelerde ekonomik krizler üzerine yapılacak değerlendirmelerde, “düşen kar eğilimleri yasası”, “aşırı üretim krizleri” gibi evrensel yasaları referans almak doğru ve gereklidir. Ama bunu yaparken, yeni sömürge ekonominin özellikleri dışarıda bırakılırsa, yapılan tahliller eksik olur.

Sınıf egemenliği olarak; İşbirlikçi tekelci burjuvazinin belirleyici güç olduğu, egemen sınıfların değişik kesimlerinin en irilerinin bir araya geldiği egemen sınıf ittifakı olan oligarşinin sınıfsal hakimiyeti ile yönetilmektedir. Var olan ittifak çatışmalı bir ittifaktır ve sürekli olarak çatışma-konsensüs, konsensüs- çatışma biçiminde işler. Genellikle ekonomik kriz dönemlerinde çatışma başlar ve kriz sonrası oluşan yeni güçler dengesine göre, yeni bir konsensüs sağlanır. Emperyalizm, bu ittifak içinde baştan itibaren kendisine bağımlı olarak oluşmuş ve güçlenmiş işbirlikçi tekelci burjuvazi tarafından temsil edilerek içsel bir olgu haline gelmiştir.” Emperyalizm de, sadece dışsal bir olgu değildir. Emperyalist üretim ilişkilerinin ülkenin ta en ücra köşelerine kadar uzanması, emperyalizmi aynı zamanda içsel bir olgu haline getirmiştir.” (Mahir Çayan)  Bundan ötürü, bizim gibi ülkelerde yaşanan iktisadi, sosyal ve politik sorunlar emperyalizmle olan ilişki ve çelişkilerden bağımsız olarak ele alınarak anlaşılamaz.

27 Temmuz 2012 Cuma

MARKSİZM VE TEORİ PRATİK İLİŞKİSİ(4)/ Bora Kara

 "Sistematik, Hegel'den sonra olanaksızdır. Dünyanın tek bir sistemi, yani tutarlı bir bütünü temsil ettiği açıktır, ama bu sistemin bilinmesi, tüm doğanın ve tüm tarihin bilinmesini ön gerektirir, buna da insanlar hiçbir zaman erişemezler. Öyleyse sistemler yapan kişi, sayılmaz eksiklikleri kendi öz uydurması ile doldurmak, kendini usdışı imgeleme gücüne bırakmak, ideoloji yapmak zorundadır." (Engels: Anti-Dühring)
Bunu söyleyen Engels bir başka yerde şöyle devam eder;
“"Bizim tarih kavrayışımız, her şeyden önce, ciddi çalışmalar için yol göstericiden (kılavuz) ibarettir. Yoksa Sol-Hegelcilerin anladığı biçimde bir manivela değildir. Çeşitli toplumların sosyal, hukuki, estetik, felsefi, dini vs. kuruluşları hakkında bir yargıya ulaşmadan önce, bütün tarihin ve söz konusu olan toplumsal formasyonların dikkatle incelenmesi gerekir... Bunun yerine birçok genç yazar, tarihi materyalizmi, her şeyi açıklayan hazır bir kalıpmış gibi (dogma olarak) ele alarak, hiçbir araştırmada bulunmadan, azcık tarih bilgisiyle çarçabuk bir sistem oluşturmaya çalışmaktadır. Bu davranışlarıyla da, asıl düşünceyi, hasımların haksız saldırılarına maruz bırakmaktadırlar."

22 Mayıs 2012 Salı

MARKSİZM VE TEORİ PRATİK İLİŞKİSİ (3)/ BORA KARA

“dogmacılık bu anlamda marksizmin reddettiği bir akımdır. Marksizmin teorisini dondurmaya yönelir. Marksizmin lafızlarına sıkı sıkıya sarılır, gelişen ve ortaya çıkan her yeni durumu incelemeye gerek görmeden büyük ustaların yazılarına atıflarla yetinir. O, marksizmi bir dogmalar yığını olarak görür. Dogmacının kafasında hareket mekanik bir anlam kazanır. Bu haliyle tarihi de tekrarlardan ibaret bir oluşum olarak, değerlendirir.” Marksizm ve teori pratik ilişkisi(2)

Dogmatik kafaya göre, Marks kapitalizmin tüm tahlillerini yapmış ve bitirmiştir. Kapitalizmde hala varlığını sürdürdüğüne göre artık çok fazla kafa yormaya, ayrıntılara boğulmaya gerek yoktur. Reçete ve formüller eldedir. Bunları pratiğe dökmekten başka yapacak bir şey yoktur. Ama “hayat hiç bir zaman şu ya da bu şemalandırmaya harfiyen uygun olamaz. Her soyutlama ve şemalandırma gerçeğin bir kısmını ihmal eder, bir kısmını ise ister istemez abartır. Fakat teorik tahlil, hayatın giriftliğini ve çok yanlılığını kolay anlaşılır hale getirerek eylem kılavuzluğu görevini yerine getirir." ( Mahir çayan)  hayatın söz konusu girifitliğini, çok yanlılığını göz önünde bulundurmayan bir teori ise hayata uygulama, yani pratiğe dökme aşamasında sorunlarla karşılaşır, bir türlü pratiğe geçirilemez. Geçirilse bile hızla hayat/pratik tarafından geçersizleştirilip geri kusulur. Bu pratik geçersizleştirmeden sonra gerekli dersler çıkarılamaz, teori yenilenip geliştirilemezse kısır bir döngü içinde dönülmeye başlanır. Ve sorun daha çok bir takım biçimsel, teknik ve öznel hatalarda aranmaya başlanır. Kısır döngü bir süre sonra, bıkkınlık, yorgunluk, biçime dair kısır tartışmalar üzerinde yükselen tıkanma hali, iç tartışmaların giderek nesnelliğini yitirerek öznelleşip kişiselleştiği bir seviyeye doğru düşer. Söz konusu zaaflara sahip yapıların son görünümleri, söyledikleri başka, yaptıkları başka olan yapılar haline dönüşmektir.