Yaşadığımız ülke iktisadi olarak; baştan itibaren emperyalizme bağımlı, yukarıdan
aşağıya çarpık ve cılız bir şekilde oluşmuş yeni sömürge tipi bir kapitalizmdir. Emperyalizme bağımlı çarpık yapısı nedeniyle
sürekli bir kriz içindedir. Bu krizler zaman zaman ağırlaşır, zaman zaman
hafifler ama hiç ortadan kalkmaz. Türkiye ve benzeri ülkelerde ekonomik krizler
üzerine yapılacak değerlendirmelerde, “düşen kar eğilimleri yasası”, “aşırı
üretim krizleri” gibi evrensel yasaları referans almak doğru ve gereklidir. Ama
bunu yaparken, yeni sömürge ekonominin özellikleri dışarıda bırakılırsa,
yapılan tahliller eksik olur.
Sınıf egemenliği olarak; İşbirlikçi tekelci burjuvazinin
belirleyici güç olduğu, egemen sınıfların değişik kesimlerinin en irilerinin bir
araya geldiği egemen sınıf ittifakı olan oligarşinin sınıfsal hakimiyeti ile
yönetilmektedir. Var olan ittifak çatışmalı bir ittifaktır ve sürekli olarak
çatışma-konsensüs, konsensüs- çatışma biçiminde işler. Genellikle ekonomik kriz
dönemlerinde çatışma başlar ve kriz sonrası oluşan yeni güçler dengesine göre,
yeni bir konsensüs sağlanır. Emperyalizm, bu ittifak içinde baştan itibaren
kendisine bağımlı olarak oluşmuş ve güçlenmiş işbirlikçi tekelci burjuvazi
tarafından temsil edilerek içsel bir olgu haline gelmiştir.” Emperyalizm de,
sadece dışsal bir olgu değildir. Emperyalist üretim ilişkilerinin ülkenin ta en
ücra köşelerine kadar uzanması, emperyalizmi aynı zamanda içsel bir olgu haline getirmiştir.”
(Mahir Çayan) Bundan ötürü, bizim gibi
ülkelerde yaşanan iktisadi, sosyal ve politik sorunlar emperyalizmle olan
ilişki ve çelişkilerden bağımsız olarak ele alınarak anlaşılamaz.