30 Nisan 2022 Cumartesi

1 MAYIS SADECE 1 MAYIS DEĞİLDİR



Üç yıl önce yayınlanan bu yazı yeniden düzenlenerek yayınlanmıştır.
***

Sınıf mücadelesi bazen geri çekilmenin ve mevzii kaybetmenin ağır bedelleri olduğu bir sınıra dayanır. Yaşadığımız dönemde devrimci mücadelenin durumu tam da böyle bir sınır durumundadır. 12 Eylül yenilgisinden sonra bir dizi inişli çıkışlı aşamalardan geçen devrimci mücadele bir türlü kendini toparlayarak istenilen düzeye varamamış, geri düşüş durdurulamamıştır. Haziran Direnişiyle yaşanan sıçramanın devrimci bir halk örgütlenmesine kanalize edilmesi konusunda da kayda değer bir başarı sağlanamamıştır. Haziran Direnişi sonrası saldırılarını her alanda pervasız bir şekilde artıran egemen sınıflar, açık zoru faşist terörü en üst düzeye çıkartarak uygulamaya başlamışlardır. Nispi demokrasinin bütün görünümleri hızla ortadan kaldırılırken açık faşizmin icrasının yeni bir varyasyonu sahnededir.

Faşizmin saldırıları karşısında sürekli gerileyen halk güçleri artık gerilemenin mümkün olmadığı bir sınıra gelmiştir. İşte böylesi bir aşamada yaklaşmakta olan 1 Mayıs ve taksim alanı ayrı bir önem kazanmaktadır. Daha farklı dönemlerde tartışmaya açık olan “Taksim’de ısrar” bu gün tartışmasız bir biçimde “Taksim’de ısrar”  olmalıdır. 1 Mayıs ve taksim aynı zamanda,  Haziran direnişinden bu yana güçlü bir halk direnişi görmeden faşizmi derinleştirmeyi biraz da “rahat” bir biçimde sürdüren sermaye güçlerine karşı meşru ve militan bir mücadele sürecinin sıçrama noktalarından biri olarak ele alınmalıdır. Bu 1 Mayıs’a sadece Taksim olarak değil, tüm ülke çapında sınıf mücadelesinin militan bir çizgiye doğru yükseltilmesi olarak bakılmalıdır. Özellikle İstanbul dışındaki kentlerde mücadeleci ruhunu yitirip bir piknik havasına dönüşen 1 Mayıs yeniden birlik ve mücadele ruhuna kavuşmalıdır.


İşçi sınıfının tüm toplumsal çelişkilerin etkilerini ve çözüm yollarını kendi bünyesinde barındırma özelliği, ona aynı zamanda farklı çeşitleriyle tüm halk muhalefetini etrafında toparlama olanağını sağlar. İşçi sınıfının bu özelliği onu, demokrasi mücadelesinin de öncüsü durumuna getirir. Dolayısıyla emek eksenli bir mücadele günü olan 1 Mayıs’ın, emek – sermaye çelişkisinin değişik dolayımlarıyla ortaya çıkan ve tüm sömürülen, ezilen kesimleri ilgilendiren, toplumsal politik taleplerin birleşik ve militan bir pratik içinde yeniden hayat bulacağı, bir başlangıç adımı için taşıdığı önem de unutulmamalıdır.

Sendika bürokrasilerinin “hiç yoktan iyidir” mantığıyla hep daha aza razı olarak sürdürdükleri sağ anlayış, bu gün de kendisini Taksim yerine Maltepe'ye razı olarak ortaya koymuştur. Bu yüzden bu 1 Mayıs’ta öncülük görevi devrimcilere düşmektedir. Ancak en az bunun kadar önemli olan (hatta daha önemli olan) diğer görev ise bu sendikalarda örgütlü olan işçilere düşmektedir. İşçiler, sendikaların bu tavrını teşhir edip, taksimi işaret etmeli ve sendika yönetimlerine rağmen Taksimi hedeflemelidirler. İstanbul dışındaki alanlarda ise ve dostlar alışverişte görsün havasının yerine mücadele ve birlik ruhunun yansıması için bütün gayretlerini ortaya koymalıdırlar. Unutulmamalı ki son yıllarda emek mücadelesinin başarılı olduğu neredeyse bütün kazanımlar, sendika yönetimlerine rağmen olmuştur.



Bu gün devrimci güçler faşizme karşı bir savunma durumundadır. Savunma durumlarını karakterize eden mücadele biçimi direniştir.
Direniş, her şeyden önce düşmanın saldırılarını durdurmayı, belli mevziileri korumayı, mücadelenin geri gidişini engellemeyi hedefler.
Direniş, pasif değil aktif bir savunma durumudur ve militan bir mücadele çizgisini gerektir. Var olan durumu korumak adına edilgenlik veya "büyük zararlardan korunmak adına küçük geri adımlar" biçiminde teorize edilmiş anlayışlar, mücadelenin içinde bulunduğumuz koşullarında pasifizme denk düşer.


"Büyük zararlardan korunmak adına küçük geri adımlar" Sınıf mücadelesinin bazı özgün koşullarında doğru olan ve uygulanması gereken bir taktiktir. Ancak sınıf mücadelesinin başka, bazı özgün koşullarında mücadele öyle bir noktaya gelir ki geri atılacak küçük bir adım bile kalmaz. Bir adım gerisi; katlanarak artacak ağır yenilgilere gebe bir uçuruma dönüşür. Böylesi dönemler direnişin en güçlü olması gerektiği dönemlerdir. Bazen küçük bir mevziiyi korumak bile hayati öneme sahip olur. Bu sadece fiziki güçleri ve mücadele alanlarını korumak için değil aynı zamanda, halk güçlerinin moral gücü bakımından da büyük önem kazanır. Öyle ki bu moral güç bazen birçok şeyden önemli hale gelebilir. Mücadele tarihindeki birçok şeyi içselleştirerek sembolleşmiş kimi değerler mücadele edenler üzerinde ayrı bir moral etkiye sahiptir. O alandaki küçük başarı veya yenilgiler, büyük başarı veya büyük yenilgilerin öncülleri olabilir...



Bu gün 1 Mayıs ve taksim alanı böyle bir öneme sahiptir. 2 Mayıs günü her şey yoluna girmiş olmayacak; ama sınıf mücadelesi bir süreçtir ve bu sürecin belli anlarında egemenler aleyhine yaratılabilecek küçük kırılmalar bile büyük fay kaymalarına neden olabilir.  Emekçi Halk güçleri hızla bir uçurumun kenarına doğru sürükleniyor. Geri adım atacak yerimiz kalmadı ve bulunduğumuz yerde güçlü bir direniş hattı oluşturmaktan başka çaremiz yok. Elimizde kalan bu dar alanda direnişin tutunma noktaları olan ve mücadelenin geleceğe yönelik potansiyelini oluşturan her yerde, kendi var olan gücümüzün sınırlarını düşmanı da şaşırtan bir gayretle aşarak demiri tersine bükmeyi başarmalıyız. Bunu yapabilmek için, parlamento da kazanılmış bir kaç koltuk,yerel seçimlerde elde edilmiş bir kaç belediye ile sınıf çelişkilerinin  ortaya çıkardığı enerjinin yeniden düzen içine aktarılmasını bir başarı olarak kutlayanlardan farklı olarak , sınıf mücadelesinin pratik alanlarında militan bir mücadele ile elde edilmiş zaferlere ihtiyacımız var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder