28 Mart 2015 Cumartesi

Babam, Ben Ve Mahir Çayan / Bora Kara



                                   Kızıldere adın ahire kalsın
                                   Mahir yoldaş anın yiğite kalsın



Tarih 31 Mart 1972 idi. Bunu o gün bilmiyordum çok sonraları öğrendim. Şehirler arası bir yolculuk yapıyorduk, nereden geliyor, nereye gidiyorduk bilmiyorum. Babam uzun yolculuklara gazetesiz çıkmazdı, şehirden çıktıktan sonra yol boyunca gazetesini okur, arada bir sigarasını yakar ( o zamanlar otobüslerde sigara içilirdi) biraz pencereden dışarıyı seyreder sonra yine okumaya dönerdi...

Ama o gün bir farklıydı; otobüse biner binmez telaşlı ve gergin bir biçimde sigarasını yakıp gazeteyi açtı.Yüzü allak bullaktı ve dişlerinin arasından öfke acı karışımı bir sesle " yediler çocukları" diye mırıldandığını duydum. Başımı uzatıp gazeteye baktım ve bu yazının başına koyduğum fotoğrafı gördüm. Öldürülmüş insanlar ve etrafında bir sürü üniformalı, sanki ilk defa gördükleri bir şeye bakar gibi bakıyorlardı.Yüzlerindeki ifadeyi bir türlü çözemedim; korku, şaşkınlık,zafer,yenilgi... Hangisi bilemedim. Belki de hepsinin karışımıydı. Öldürdüklerini üst üste ortaya yığmışlar kendileri de etrafında toplanmışlardı. Çocuk aklımda vahşi ve acımasız bir görüntü olarak algılandı gördüklerim. Tarih 31 Mart 1972' idi. Mahir ve yoldaşları bir gün önce Kızıldere' de katledilmişlerdi.



Babama sordum, " kim bunlar baba?" Yüzüme baktı bir an düşündü ve aynı acı ve öfke karışımı sesle yanıtladı " Mahir Çayan ve arkadaşları Onlar akıllı ve yürekli çocuklardı " Mahir'in ismini ilk o gün duydum ve ilk o gün onların "akıllı ve yürekli" olduklarını öğrendim. Akıllı ve yürekli oldukları için mi öldürülmüşlerdi, akıllı ve yürekli olmakla böylesine vahşice öldürülmek arasında nasıl bir bağ vardı?...

"Onları niçin öldürdüler baba?"  Çünkü dedi babam, " birilerinin tekerine çomak soktular, suyun başını tutan kodamanların, yoksulu ezenlerin, ülkeyi satanların ipliklerini pazara çıkarıp hesap sormaya başladılar ve bu yüzden onları öldürdüler"  ( babamın dilinde egemenler " kodamanlar, ensesi kalınlar, başı büyükler" gibi isimlerle adlandırılıyordu) Mahir'lerin ne yaptıkları ve niçin öldürüldüklerine dair ilk bilgileri de o gün öğredim ."Yiğit,akıllı ve yoksulun yanında olan kötülere savaş açan insanladı."

Babam o gün başka şeyler de anlattı: "Bir çoğu ülkenin en iyi üniversitelerinde eğitim görüyorlardı, akıllı çocuklardı hepsinin parlak bir geleceği vardı. Hepsi yarının valisi, mimarı, doktoru vb. idi. Ama onlar kendi geleceklerini hiçe saymışlar ölümüne bir kavgaya atlmış devrimcilerdi..."

16 yaşıma geldiğimde bir çok konuda adil olmadığına inandığım bu dünyanın değiştirlmesi gerektiğini düşünmeye başladım. 17'ime girdiğimde kendime DEV- GENÇ' li demeye başladım. Ve Mahir Çayan'ı ilk o yıllarda okumaya başladım. İlk okumalarımda çok bir şey anladığım söylenemez. Bir çok yerini adeta ezberledim ama anlayamadım. 18'imde artık bir siyasi yapıya aittim ve Mahir'i biraz daha anlamaya başladım.19'umda kendimi hararetli bir biçimde, Öncü savaşının Halk savaşının hangi aşamasına denk düştüğü, Suni Denge kavramının sadece "devletin güçlülüğü" ile açıklanıp açıklanamayacağı, 2. ve 3. bunalım dönemi arasındaki farklılıklarla suni denge arasındaki ilişkiyi, kapitalist gelişme ve nisbi refah arasındaki bagı vb tartışırken buldum. 12 yaşında şehirler arası bir otobüs yolculuğunda Kızıldere katliamı üzerinden babamın anlatıklarıyla başlayan Mahir ve yoldaşlarıyla ilgili ilk bilgilerim, Mahir'e önderim dediğim bir aşamaya geldi ve bu yolculuğum hala sürüyor.

Bana ilk olarak Kızıldere'yi ,Mahir'i ve devrimcileri  babam anlattı.Kendi dili, kendi duyguları ve kendi anladığınca. Babamın anlattıklarının, o günkü halk kesimlerinin bir çoğunun duygu ve düşünceleri olduğunu daha sonraları, çok farklı insanlarla yaptığım sohbetlerden anladım. Devrimci mücadelenin en gerilediği, dejenerasyon ve yozlaşmanın en yoğun olduğu , devrimciliğin,sosyalizmin en itibarsızlaştığı ,halkın " devrimcilik bu mu?" dediği dönemlerde bile Halk Onları hep ayrı bir yere koydu. Sosyalistlere en uzak olduğu, uzaklığın dışında kızdığı, küçümsediği zamanlarda bile Onlara olan sevgisini,saygısını yitirmedi.Halk, kendi tarihinin içindeki en saygın ve onurlu sayfaları Onlara ayırarak kutsal bir emanet gibi taşıdı. Onlar bu halkın, çocuklarıydılar, bilinçi,cesareti,başkaldırısı, onuru, öncüsü ve umuduydular. Onların tarihi aynı zamanda halkın kendi tarihiydi. Onları hiç unutmadılar.

Babam böyle anlamış ve anlatmıştı onları. Halkın büyük çoğunluğu böyle anlamış ve anlatmıştı. Ve eminim ki o gün ülkenin bir çok yerinde, bir çok insan Kızıldere katliamını duydukları ve o katliam fotoğraflarını gördüklerinde tıpkı babam gibi , acı ve öfkeyle "yediler çocukları" benzeri bir sözcük çıktı ağızlarından.
Bu sözleri duyan  bir çocuk ve belki binlerce çocuk onlar gibi olmaya karar verdi o gün. Tıpkı şehirler arası bir yolculukta öğrendikleriyle, onlar gibi olmaya karar veren çocuk gibi. Babalar çocuklarına onların isimlerini koydular, öyküleri kuşaktan kuşağa anlatıldı.Türküler yakıldı adlarına, Kızılderede söylenen son sözler yankılandı ülkenin dörT bir yanında. Kızıldere doldu,taştı ve sardı her yanı aktı, aktı, aktı devrim ırmağı...

Ben Kızıldereyi, Mahir'i ve devrimcileri ilk babamdan sonra halktan öğrendim.

Yaşadığım ülkede  Devrimin yolunu ve ML'e ait perspektifimi Mahir Çayan'dan öğrendim

Ama çok uzun zamandır devrimciler hakkında, analar, babalar çocuklarına böyle şeyler anlatmıyor.
Analar,babalar mı anlatmayı unuttu, yoksa "anlatılan senin hikayendir" denilen öykülerin bu günkü kahramanlarında mı bir tutukluk var?












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder