3 Nisan 2015 Cuma

Çürümenin Dayanılmaz Kokusu - Bora Kara

BERKİN ELVAN   





Haziran/Gezi direnişi sonrasındaki geri çekilme sürecinde bu geri çekilişi adeta bir patlama gibi yükselişe geçiren iki olay yaşadık. Bunlardan biri, Berkin Elvan'ın cenazesi diğeri, Soma Katliamına karşı yapılan eylemlerdi. Soma Katliamına karşı yapılan eylemler bir süre sonra aynı hızla sönümlendi. Bunun nedenleri ayrı bir tartışma konusu olduğu için bu yazı kapsamında konumuzun dışında.

Berkin Elvan'ın ölümü ise genellikle "çabuk unutmasından" şikayet ettiğimiz halkın toplumsal belleğinde unutulmadı, unuttturulamadı. Politik gelişkinlik düzeyi ve pozisyonu ne olursa olsun halk kitlelerinin büyük bir bölümü bu kara kaşlı,esmer çocuğu sahiplendi kendi çocuğu kabul etti. Belki de büyük bir bölümümüz Berkin'de kendi çocuğumuzu gördük.Belki de bir çocukta kendi  geleceğimizi, yiten vicdanımızı, korkularımızın, geri çekilişimizin sınırlarını gördük. Küçük bir çocuktan 269 gün süren müthiş direnişi öğrendik, 269 gün o direnişin yarattığı umutla umutlarımızı büyüttük. Berkin'inin ölümü umudumuzu umutsuzluğa dönüştürmedi, umudumuz öfkeye dönüştü, öfkemiz sokaklara taştı. Evet, Berkin Elvan "çabuk unutan" bu halk tarafından unutulmadı , içselleştirildi. Sahiplenme aktiviteleri birbirinden farklı olmasına rağmen çok geniş bir kesimin aklı,vicdanı,adaleti, korkusu,cesareti oldu. Bu yüzden Berkin Ölmedi/ Öldürülemedi dedik.
ŞAFAK  YAYLA                                                                           BAHTİYAR DOĞRUYOL   


Sonra bir gün baktık ki iki gencecik devrimci koydukları eylemle Berkin'in hesabını soruyorlar."Berkin'in katillerini açıklayın ve halkın yargısına teslim edin diyorlar". O anda yüreğimiz,aklımız her şeyimizle onlarla birlikteyiz. Bu çocukları oradan sağ çıkartmazlar diye düşünüyoruz. Ama bunu onların da bildiğini biliyoruz. Bu göze almışlık karşısın da saygıyla eğiliyoruz . Ama gene de belki diyoruz, zayıf bir olasılık da olsa sağ çıkabilirler. Silah sesleriyle kurşunlanan bu zayıf olasılıklı umudumuzun gerçekten de zayıf bir olasılık olduğunu anlıyoruz. İçimizde ki acıya,öfkeye ve boğazımıza tıkanan yumruğa rağmen üstümüzde mağrur ve onurlu bir diklik halinin varlığını da hissediyoruz."Halkımız sizi seviyoruz" diyorlar. "Biz de sizi seviyoruz"  derken mırıldanıyoruz: Aşk olsun size çocuklar, aşk olsun.

Söz konusu eylemi gerçekleştiren hareketin olumladığınız ya da olumsuzladığınız yanlar olabilir. Örneğin bu satırların yazarının kendileri hakkın da bir dizi eleştirisi vardır. Kimi zaman bu eleştirilerinin çok sertleştiği de olur. Ama Devrimci bir yapı olarak görür ve düzenle olan mücadelesine saygı gösterir.En sert eleştirlerini de bu saygı ve devrimci ahlak anlayışı içinde yapmaya büyük bir titizlik gösterir.Bu, bizim bütün devrimci yapılara karşı sahip olduğumuz ve üzerine titrediğimiz bir ilkedir.Bu ülkenin devrimci geleneği, bütün zaaf ve eksikliklerine rağmen bu ilkeyi içselleştirmiştir. Hele ki devrimci bir yapı, karşı devrimle göğüs göğüse bir mücadele içindeyse ve karşı devrimin yoğun saldırıları altında olduğu bir süreç yaşanıyorsa eleştiriler bir süreliğine dondurulur. Böyle bir aşama da karşı tarafın eline malzeme vermemek ve devrimci yapıya şu veya bu şekilde destek olmak için uğraşılır. Egemenlerin diliyle benzeşen bir jargon kullanmak ise kesinlikle devrimcilik adına kabul edilebilir şey değildir.

Burada kısaca değindiğimiz bu ilkeler Devrimci mücadelenin kollektif hafızası içinde içselleşmiş ilkelerdir.
Ancak iki yiğit  devrimcinin bütün ülkenin gözü önünde katledildiği haklı ve meşru eylemlerinden sonra özellikle sosyal medya denilen alanda bazılarınınca, Devrimci bir yapıya karşı kullanılan dil tam da yukarıda sözünü ettiğimiz "egemenlerin diliyle" dediğimizden  başka bir dil değildir. Ahlaki olarak çürümüş, biçem olarak çirkin, içerik olarak apolitiktir. ( devrimci politika bağlamında)

Bu özelliklere sahip ve çürümenin dayanılmaz kokusunu yaşayan bir anlayışa bir şeyler anlatmak pek mümkün görünmüyor.  Ancak bu lümpen, komplocu ve dejenere anlayış nasıl oldu da bu kadar yaygınlaştı diye üzerinde uzun uzun kafa yormak gerekiyor. Çünkü bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayılıyor.

Faşizme karşı mücadele içinde düşen tüm devrimciler ve bu mücadeleyi sürdüren devrimci yapılar siper yoldaşımızdır. Kısa bir süre önce andığımız Kızılderenin bize öğrettiği de budur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder