yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2015 Cuma

İKİLİ HAYATLAR VE DEVRİMCİLİK - Bora Kara

Devrimcilik gönüllülük işidir. Bu gönüllülük, başlangıcı da içerir bitişi de. Mücadeleye atılırken hiç kimse seni buna zorlamaz. Etkiler, yönlendirir ama zorlamaz. Bir gün yorulduğunu, gücünün yetmediğini, nefesinin tıkandığını düşünüp dürüstçe, “benden bu kadar”  ya da “şu kadar” der ve daha mütevazı bir hayata çekilmek istersen kimse sana kızmaz, düşman olmaz, zorlamaz. Böyle biriyle insani düzeyde ilişkilerin sürdürülmesinde hiçbir sakınca yoktur.


Devrimcilik gönüllülük işidir dedik. Bu gönüllük her türlü musibeti, zorluğu, sıkıntıyı göze almak demektir. Bu sıkıntılar sadece ölümü, tutsaklığı, işkenceyi göze almak değildir. Çok daha geniş bir alanı kapsar; bir yenilgi sonrası yapayalnız ve dört bir yanın kuşatılmış olarak kalabilirsin. Sevdiğin kadından/adamdan ve çocuklarından ayrı düşebilir veya onların günlük yaşam içindeki sorunlarında, yanlarında olamayacak koşullarda olabilirsin.  Barınmak, beslenmek kısacası yaşamanın asgari gereksinmelerini karşılamakta zorlandığın günlerin olabilir.  Örgütsüzlük ve dağınıklığın hâkim olduğu, asgari yaşam koşullarının, azami kuşatma altında gerçekleştirilmeye çalışıldığı böylesi zorlu günlerde, devrimci yaşam biçiminden ödün vermeden yaşayabilmek gerçekten kolay iş değildir. Ama “yanlışın ve yanlışı sürdürmenin yolunda bir doğru olacaksan eğer, acıyla ve kan ter içinde yürümeye alışacaksın”

28 Eylül 2014 Pazar

EYLÜL GEÇELİ ÇOK OLDU.

"Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim 
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak 
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak 
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu; 
Toprağı rüzgârı denizi göğü 
O her zaman bir insanla anlamlı 
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı 
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların 
Ve ucuz korkuların kör kuyularına 
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz."

Gittikçe yalnızlaşıyorsun.
Yalnızlaşıyorsun ama yalnız kalmaktan korkuyorsun.Sahte kalabalıklar yaratıyorsun kendine,hiç bir zaman gerçek bir parçası olamadığın,içinde eriyip bütünleşemediğin ve ilk tehlikede kaçıp kendi köşene çekileceğin kalabalıklar.Ne yalnızlığın yalnızlığa benziyor,ne kalabalığın kalabalığa.

Hep şikayet ediyorsun,"eski dostluklar kalmadı" diyorsun "insanlar bencilleşti,herkes kendi çıkarını düşünüyor,kimseye güvenilmiyor vs.vs.." bütün bu olumsuzlukların içinden kendini çekip alıyorsun.Senden başka herkes  "bencil" "güvenilmez" "çıkarcı". Bir sen değilsin! Diğerlerine sorsan onlarda aynı şeyi söylüyor.Güvenilir olmayan kim o zaman,bencil olmayan kim?..
"Herkesin bencil,çıkarcı vb. olduğu bir toplumda seninde var olabilmek için herkesten bencil,herkesten çıkarcı, hatta herkesten daha acımasız olmaktan başka çaren yok. Aslında öyle olmak istemiyorsun ama dedik ya çaresizlik?.."Kendi durumunun haklılığını gerekçelendirmeyi çok iyi biliyorsun.

Kalabalıklar içindesin ama çevrendeki herkes senin rakibin.Kiminin işinde gözü var kiminin aşında.Kimisi şu anda elinde olanlara tehdit,kimisi geleceğinin önünde engel.Herkes herkesin rakibi,herkes herkesin engeli...Şu işsiz adam sana diş bileyip duruyor.Sen senden biraz daha iyi koşullarda olanın o koşulları hak etmediğini düşünüyorsun.O koşullarda olan,senin onun yerinde gözün olduğunu düşünüp gardını ona göre alıyor.Hepiniz birbirinizi kuşatıyor,birbirinizin polisi jandarması oluyorsunuz. İspiyonu sevmezsin ama şu herifin patronun kıçı dibinde yaltaklanarak dolaşmasından gıcık kapıyorsun,aslında onun ne dolaplar çevirdiğini biliyorsun ve patronu bu konuda birazcık "uyarmakta" sakınca görmüyorsun.Sakıncası yok elbette, tıpkı bir başkasının senin hakkında da bir takım "uyarılarda" bulunması gibi!..