20 Temmuz 2013 Cumartesi

İLERİCİ HALK HAREKETİNİN DEVRİMCİ HALK HAREKETİNE SIÇRATILMASI GÖREVİ VE DEVRİMCİLER/ZOZAN KARA

 Türkiye coğrafyaları korkusuyla hesaplaşarak,sindirerek yaşamaya devam ettiği "ilerici"halk ayaklamasıyla farklı  bir deneyim laboratuvarı oldu. Halk direnişi bir çok boyutu ile bu topraklarda daha önce ekilen tohumlarla aynı toprağa düştüğünü gösterdi. Yaşanan hiç bir direniş birden bire oluşamayacağı gibi  birikimin şu yada bu aşamada patlayabileceği bilinemez ama her an beklenir ve olgunlaştırılır.Halk hereketleri,bu perspektifle,  devrimci önderliğin varlığı koşullarında değerlendirilip yönetilebilir.Bu nedenle yaşadığımız"kendiliğinden" halk hareketi kendi seyrini izledi.Her halde devlet ve AKP hükumeti kitlesel halk hareketinin bir avuç öncü devrimci ile buluşmasını hiç bu kadar gayretle engellemeye çalışmamıştır. Halk hareketinin en direngen dönemlerinden başlayarak, ivmesini aşağıya çevirdiği  süreçte tüm faşist gücünü devrimcilere ve devrimci yapılara yöneltti. Şehitleri ,gazileri ve ne olacağı bilinmeden hastaneleri dolduran binlerce yaralısı olan bu süreçte en büyük yarayı vermek istediği devrimcilerdir.En çok korkulan "kendiliğinden"niteliğinin kalıcı örgütlenmelere dönüşmesi ,uygun yöntem ve araçlarla kendini devrimci halk hareketine sıçratmasının sağlanmasıdır.Bunu sağlayabilecek tek güç devrimci parti,yapı,hareket ve
devrimcilerdir.İlerici halk hareketinin" küçük burjuva "karekteri nedeniyle metropollerle sınırlı kalması anlaşılır bir şeydir.Uzun sessizlikten sonra gelişen süreç  değişik metropollerde hatta metropollerin değişik bölgelerinde farklı seyirler izledi. Devrimcilerin örgütlü olduğu alanlarda barışçıl direniş direngen yüze sahip olabildi,barikatları koruyabildi.Halk hareketinin" ezilen" kesimlerin "küçük burjuva" "karekterinin ağır basması nedeniyle barışçıl direniş ,süreç ilerledikçe  farklı direniş çizgileri izlemeye başladı.Önce militan bir duruş,sonra pasif çadır hayatı işgal direnişi ile birleşerek çoğalırken birçoğumuzun beklediği gibi devletin fiziki ve ideolojik şiddet ile bölme taktiği eşliğinde içinde taşıdığı özgünlük nedeniyle, demokratik bireysel hak ve özgürlükler mücadelesine indirgenmiş revizyonist anlayışla,demokrasi mücadelesi alanlarda pratik içinde karşı karşıya geldi. Elbette halk direnişi içinde ki duruşları ve direniş mantıkları da farklı oldu.Sık sık taş atmayın marjinalleşmeyin söylemleri eşliğinde devletin zor politikası karşısında direnmeyi geliştirmek yerine ,devletin aşalayıcı söylemlerini "çapulcu","ayak takımı" gibi, kabul ederek, ters çevirmeyi eylem türü olarak tercih ettiler ve bu söylemlere karşı duruş ilan ettiler. Bunu yapmaktada haklıydılar,çünkü onlar gerçektende eğitimli,toplumsal orta kesim,bizlerin devrimci jargonu ile "küçük burjuvazi" orta kesimleri ve burjuvazinin artık eskisi gibi yaşayamayan alt tabakaları,küçük burjuvazinin" sınıfsız" apolitik kanadı gençlik kesimleriydiler. Barışçıl bir eylem olduğunu bilenler sokağa çıktı,Gezi parkında,Taksim de ,ara sokaklarda üzerlerine portakal gazı,biber gazı ve su yağmaya başladı.Temsili sandık demokrasisinde kendi "demokrasisini"yerleştiren AKP hükümetinin yada devletin buna bile tahammül edebilmesi mümkün değildi.Emperyalizmin güdümünde hizmet eden,"geleneksel "diye tanımlayabileceğimiz kapitalistlerin sanayi ve daha önemlisi finans sermayesinin en güçlülerinin temsilcisi olan,ideolojik olarakta kendi tutucu anadolu tabanına ve geliştirip serpilmesini sağladığı anadolu aslanları ticaret ve sanayi burjuvazisine oynayan AKP her iki kesimi birden memnun edemezdi. Aradaki gerilimi elemine edemedi. Kendi  beslediği,taraflaştırdığı,kapitalistleri söylem olarak gericileştirip müsüad içinde toplarken,kapitalizmin yeni sömürge ülkede olabilecek en gelişmiş  halini yaşayan,  nispi refah koşullarında kendi özgürlüğünü yaşamak isteyen metropol kitle ve kapitalizmin tükettiren özgür yaşamının devam etmesini isteyen geleneksel kapitalistlerin tercihleri ile AKP arasında  gerilim arttı. Kapitalist zenginler hiç yasaksız kendi alanlarında özgürlüklerini yaşarken ,metropol şehirlerde yaşayan kesim bireysel ve toplumsal özgürlükler adına kayıplarının en hukiki,kanuni şekliyle karşı karşıya kaldılar. Gerilimi kapitalizmin toplumsal yaşam tarzından farklı olarak islam kapalılığını içeren bir kapitalist yaşam tarzı dayatması ilerici halk ayaklanması ile uyardı.Türkiye coğrafyaların Anadolu ile metropolleri arasında büyük fark ortaya çıktı. Anadoluda halkın sorunları çok daha yaşamsaldır ve gerçekten halk tutucudur yani ahlaki ve yaşamsal ölçütleri farklıdır,metropol şehirler ise kapitalist yaşamın en yoğun hayata geçtiği ve kendi yaşam tarzını açıkça oluşturduğu alanlardır.Bu yaşam tarzı özgürlüğüme karışma sınırsızlığı içindedir ve elbette" hukuk" içidir.En büyük dayanağı hukuksal hakları olan kesimler demokrasi adına tırpanlanan özgürlükleri kendi yaşam alanlarına, içkisine,sevgilisine,karısının kaç çoçuk yapacağına ve kürtaj yaptıramamasına kadar dayanmasına da tahammül edemedi .Aslında tüm özgürlükleri artık eskisi gibi yaşam hakkı sunmayan ekonomik daralmalarla da yaşayamadığını düşünmeden ; kredi kartları borçları gırtlaklarında,ev kredi borçları ayaklarında pranga ve en asgari kapitalist yaşam için çektikleri tüketici kredilerinin boyunlarında yaptığı idam etkisininde bilinçsiz sıkışması ile" direniş "hatırlanıverdi. Burada kafaları karıştırması  ve cevap üretilmesi gereken  önemli soru şudur: gerçek halk kesimlerinin olduğu ve bizim tabanımız olması gereken kesim anadoludaki küçük şehirler,işçiler sanayi ve tarım proleteryası,yoksul ve üretemez hale gelmiş köylülük bizim değil ,hemen iki on yıldır gerici seriatçı güçlerle başlayan bir süreçle birlikte akp nin tabanıdır.Akp nin tabanı olması gereken büyük metropollerde yaşayan "orta kesim" ise bizim tabanımız gibi görünmektedir. Bu sorun büyük bir öz eleştiri nedeni olmalıdır,örgütlenme,araç ve yöntem olarak süreç mutlaka çok incecik ama önemli çizgileri ile incelenmelidir.Bu son anda rejimin sivil demokrasi dekoru sivil toplum kuruluşları,medya,sendikalar,yasalar ve parlamentonun işe yaramazlığı pratikte net ortaya çıkmıştır. Halk adına yaşanan başarısızlıkların tümü birleşmiş ve her kez kendi nedeniyle "kendiliğinden"alanlara çıkmıştır ancak alanlarda olan ve ilerici halk direnişi içinde yer alan unsurlar gerçekten olması gerekenler değildir.Daha çok eskisi gibi yaşayamayan "orta sınıf"küçük burjuvazinin katmanlarıdır.İnsanların çoğu bireysel sorumluluğunun farkında olarak yaşamaz asıl "mutsuzluk" sebebi de bu gösterilir. Gerçekte bireysel sorumluluğun karşılığı "kavga sebebleri"var olduğu sürece kavgaya tutuşabilmektir.Bu aynı zaman da mutluluk sebebidir.asıl kavga sebebleri olanlar akp tabanını oluşturup,kavga edenlere "dirlik,düzen bozucu"diye bakıp diş bilerken,"orta kesim ,liberaller ve artık düzen içi kanallarda var olan yükünü tutmuş sosyalist aydınlar da akp tarafından "marjinallere"karşı uyarılarak taraflaşmaları keskinleştirilerek süreç yönetilmiş oldu, Döğüş ve kavga tüm bu süreç içinde aktif olanları bir yerde birleştirdi.Apolitik gençlik,küçük burjuvazinin ana gövdesi eskisi gibi yaşayamayanlar ve devrimciler.Devrimciler bu süreçte  barikat kavgalarında deneyimli ama güçsüzdü,etkileyebildiği kadar kitleyle direnirken direnen lümpen,apolitik kesimin şiarı "insancıl olan hiç bir şey bana yabancı olamaz"oldu.Polisle işte bu şiarın bilincine varmadan ve yaptığından büyük bir zevk alarak karşı karşıya geldi.Barikat deneyimi geliştirilene kadar da eğlence halinde gaz yedi,polisten kaçıştı."Varolan sistemde "yeni" ile "eski" her zaman homojen bir ayrışma içinde olmaz, bu kez de devrimciler ile direnişçiler, örgütlü ve disiplinli hareket etme ve yaratılan çarpık kapitalist insanın apolitik politikliği ,yaşamsal olarak direnişin içinde "ayrıştılar",birbiriyle" ilişkilendiler "ve "öğrendiler".Kapitalizm insanları birbirinin kurdu haline getiren,kuşkuyu,rekabeti,pazarlığı ve birbirinden faydalanma güdüsünü ilişkilerin odağına oturtan ve zifiri bir bencilliği,insanca ögelerin üzerine koyu bir gölge gibi düşüren özelliği insana karşıdır.İşte kaçarakta olsa alandan ayrılmadan direnmek fiili insanlara bir arada yaşamanın tadını hatırlattı, yabancılaşmayı kırmaya başladı,bilinçsizce yarılan budur,bu halk ayaklanmasının en değerli sonucu bu olacaktır.Yabancılaşmanın pençesinde,ağır yükleri aynı omuzlarda taşıyanlar hapsoldukları apartman kutucuklarından hiç bir şey ellerinden gelmiyorsa tencere tava şıngırtısı ile haykırdılar.Faşist devletin rahatsız olduğu gürültü eylemi tencere tavanın şıngırtısı değil haykırdığı bende varım ve senden rahatsızım sesidir.Süreç doğru okunabilir ,görevler doğru tanımlanabilirse bu kendiliğindenlikten halkın kendisi için örgütlü bir başarı şansı çıkabilir.
   Bu sürecin tamda örgütlü başarı dediğimiz anda devrimcilerin "nitelikli "müdehalesini görmeliyiz. Barışçı eylemi  militanlaştıran veya bunun için uğraşan kesim devrimcilerdir.Başından beri kendi kendine gelişecek bir demokratikleşme süreci bekleyen "baskı grubu" olarak tanımlamış demokratik kitle örgütlerinden farkını ortaya koymaya başladılar.Onlar bu coğrafyada barikat savaşlarında,hukuksuzlukla karşı karşıya kalmakta sıradan halka göre çok daha deneyimliydiler.Güçleri oranında kitleyi etkileyip politikleştirerek  katılmaya başladılar.Bu noktadan itibaren barışçıl eylemin militan direniş yönü ortaya çıkmaya başladı.Bu süreç aynı zaman da kitleleri ağaç sevgisi nedeniyle alanlarda zanneden ekolojistlere,toplumu birey zanneden sosyologlara,toplum psikolojisini bireyselleşmeye indirgeyen ve anti depresanlarla sakinleştiren psikologlora hayatın içinden verilmiş bir cevaptı. Kitleler eylemden öğrendi ve sorunlarda ortaklaştığını da anladı. Taksimde ortaya çıkan mücadelenin halk kitlelerine  genişlemesi sadece gezi ile sınırlı olmayıp ezen ile ezilen niteliğine büründü. Ezen ve ezilenlerin karşı karşıya geldiği alanlarda sınıfsal niteliği gerçekten verebilecek işçi ve emekçiler ne yazık ki yoktu. Onlar yaşam mücadelesi içinde örgütleyemeyen sendikalarla da kavgalıydı. Yaşamlarında  emekten yana bir fark oluşturamayan sendikalar, örgütleyebildiği işçi kesimini de alanlara taşıyamadı,çünkü tüm politik söylemlerine rağmen böyle bir niyetleri hiç olmamıştı. Çok uzun zamandır parti sendikacılığı yapan,örgütlü alanlarda kazanılmış hakları  için  pazarlıklar yapmaya alışmış,bürokratik emekten yana görünen sendikaların işçileri politikleştirmek için bir tüfeklik barutu dahi kalmamıştır.Onlar hediye edilmiş atın dişlerini sayacak değildir.Gerçek şudur ki;; neredeyse işçiler zorla örgütlenip sendikaları çağırmakta ve zorla üye olmaktadır.Sendikal haklarına kavuşmanın rahatlığı içinde işçi tüm temsiliyetini sendikaya bırakarak,sendikalı olma ayrıcalığını kazanım olarak görmekte sendikal  mücadele de  işçi bilinci oluşturmak sorunu da ne sendika için nede sendikalılar için kalmamakta.Çekişme ve mücadele sadece sendika yönemtimlerini ele geçirirken kendini "kısmen "göstermektedir.Tüm sendikalar,gerek işçi gerekse emekçi sendikaları tabandan uzaklaşmış ,  yaptığını söylediği ücret sendikacılığında da tam bir mücadelesizlik örneği sergilemiştir. Devrimci hareketlerin ve sendikalar içinde sayıları çok azda olsa var olan devrimci öznelerin halk ayaklanması sürecinde işçi ve emekçi sendikalarında hareket ettirici örgütleyici basınç oluşturamaması bir eksikliktir ve bu eksikliğin nedenini de koymak gerekir.Devrimci yapıların"solun "en ciddi sorunlarından biri de,her toplumsal olguda,olayda,her harekette siyasal yapılanmalarının normlarına uygunluk aramak ve nihai hedefle bağdaştırmak sınavına sokmaktır.Bir tepki ve karşı duruş olarak gerçekleşen halk ayaklanması bu anlamıyla normlara tam bir uyum içinde değildi.İlk günlerde alanlara rengini veren daha çok Türk bayrakları kırmızısı ve sloganlarda tutuculuktu.Halkın büyük çoğunluğu için bayrak ve Mustafa Kemal ilericilik sembolü,ortak payda idi. Bu gün bunun üstünden ideolojik perspektiflerini anlatan" karşı devrimci güçleri" temsil etmesine rağmen, halkın eline geçen bayrak ve sloganlar karşı devrimci değil ilerici nitelikteydi.Bu tepki ve talepler demokratik olarak algılanmalı  ve kendi doğasından daha ileri taleplere,daha ileri zeminlere ve devrimci renklere taşınabilmelidir.Bu potansiyel değerlendirilemezse demokratik taleplerden toplumsal meselelere kadar pek çok olgu ,bizlerin siyasal normu ile uyuşmama damgası yiyecek ve doğru değerlendirilip,daha ilerici devrimci konumlara çekilemeyecektir.Alanda sahip olduğu etki ölçüsünde bir yönlendiricilik ve kazanma ilişkisi gücüne sahip olan devrimciler bu anlamıyla kendiliğinden kitle ile var olan siyasal organizasyonları arasında bir bağlantı kayışı işlevi görmeyi geçiktirmiş,bu işlevde direnişin direngen yüzü ile sınırlı kalmıştır. Kitleler eylemden öğrenir anlaşılan ,devrimci hareketlerin kadroları da,sempatizanlarıda kitlelerle birlikte devrimci eylemi dönüştürmeyi,eylem zenginliği sağlamayı ancak öğrencekler ve kendiliğinden ilerici halk hareketinde bir volan kayışı olabileceklerdir.                
    2010 çok çetin geçeceğinin işaretlerini vererek geldi.Bir yandan proleterya,diğer yandan emekçi halk ve en dinamik unsurlar olan gençlik ekonomik bunalımlar, hukuklu saldırılarla karşı karşıya geldi. Bu saldırılar bireysel haklar ve demokrasi adına yapılıyor ve arkası kesilmiyordu. Kapitalizm en gelişmiş biçimi ile çoğrafyada kendini tamamladı. Emperyalizmin iş birliği ve basıncı altında kendini tamamlayan bu sürecin adı yine AKP ve demokrasiydi.
   Marksistler devrimi kendilerinin yöntemi olarak açıklar. Burada tüm Marksistler arasında bir sorun yoktur.12 Eylül açık faşizminin yenilgisinden sonra devrimci hareket, örgüt ve partilerin bu konuda tutumları ve başarısızlığı hatta düşsüzlüğü bizi devrimden ne anladığımız ve devrimci tarzın ne olması gerektiği üzerinde yoğunlaşmaya "gezi" direnişi ışığında bir kez daha çağırmaktadır.Özellikle  devrimci hareket,yapı ve partilerin ideolojik perspektiflerindeki bulanıklık ve iktidarı hedefleme diye bir sorun yokmuş gibi programsızlık,emekçi halkla ve işçi sınıfı ile ilişkilerinde sınıfsal bakış açısından oldukça uzaklaşmış olmaları temel sorun olup bunun nedenleri ele alınmalıdır.
    Siyasi alan ile toplumsal alan birbirinden farklı ama yan yana, sınırları hemen hemen incecik bir çizgi ile ayrıdır. Bu incecik  çizgi, ideolojik yaklaşımınızla  kavradığınız teorinin pratik politikada farkları üstünden oluşur. Teori bir bütün olarak yol göstericinizdir ancak bugün pratik politikaya yansıyışı bakımından hangi tarihsel koşullarda,hangi sınıf kompozisyonları ve hangi sorunları içereceği bakımından özgünlükler,sadelikler ve zenginlikler içerir.Marksist leninist devrimciler hareket alanlarını ve görevlerini uzun ,kısa vadeli planlarını bu değerlendirmelere göre yaparlar.Gittikçe değişen bir "pratik politiker " anlayış yada pragmatizm, siyasi alanda teorinin politik pratiği ile toplumsal alana yönelmesi  yerine;  mevcut iktisadi ve siyasi kurallara göre oynayıp, az çok varlığını sürdürmek anlamında daralarak ta olsa başarılı olan kesimlerin basıncı altında şekillenmektedir.yasalcılarda karşınıza burjuva demokratik alanı koyarak,  bir sorun olarak  dikilmenize  "kuralların adil" olduğu söylerek,eşit olanakların yaratıcılığına inanarak, sizi de bu alana davet ederler. Size idealiniz için,sosyalizmi gerçekleştirmek için burjuva düzeninin sınırlarını sunarlar. Onlar nasıl kendi ufak kırıntıları için uğraş veriyorsa sizede büyük" ütopyanız" sosyalizm için kapitalizmle uzlaşmayı önerirler,  ihtiyaç duyulan gücü burjuvazinin kar yapmasına izin verilerek",her kez" için karlı bir hale getirmeye razı olurlar.Yeni sömürge ülkelerde burjuva demokrat devrimlere bile burjuvazinin gericileşmesi nedeniyle önderlik yapamadığı,demokratikleşmenin önderliğini diğer sınıflara bıraktığını yok sayarlar.Oysa bu durum da proletarya, küçük burjuvazi yada diğer katmanlar (köylülük)  demokratik devrimlere önderlik yapar.Bu önderliğin sınıf karakteri devrimci de olsa, hedeflerini sosyalizme kadar uzatmazsa demokratik devrimleri yapabilir ama sosyalist karakter taşıyamaz,en sonu burjuvaziye yedeklenir,bunu onlarda sizin kadar iyi bilir.Kapitalizm ve egemen burjuvazi,tekeller de dahil ulusal temsilcisi olan devletler aracılığıyla sürekli kendi ihtiyaçlarına uygun ideolojiler geliştirir. Arayış ve buna eşlik eden ılımlılaştırma eğilimi ,çıkarları açıkça toplumun baştan aşağı dönüşümüyle gerçekleşebilecek işçilerin ve diğer ezilen grupların desteğinin kazanılmasını daha da zorlaştırır.Asıl  gizlenmeye çalışılan nokta ise hakim iktisadi sınıf ile devletin arasındaki organik ilişkinin Marksist bir analizi yapılmadıkça devletin neden bu şekilde hareket ettiği ve bunda kapsamlı ve kalıcı değişiklerin yapılması için ne yapmak gerektiğinin asla anlaşılmayacağıdır. Böylece siyasi bir devrime ihtiyaç olduğu ve sahip oldukları iktisadi ve toplumsal iktidarı ellerinden almak için kapitalistleri siyasi iktidardan uzaklaştırmak gerektiği gizlenir. Bu toplumsal alanla politik alanın ayrı ayrı alanlar ve birbirinden bağımsız hareketler gibi algılanmasını sağlar.Bu algılamayı burjuvazi satın aldığı ideologları,entelektüel üretkenliği aracılığıyla oluşturduğu ideolojilerle sağlar.Amaç devrim stratejilerinin gerçeklikten uzak olamasının sağlanması,değişime başlangıç olacak gerçek üretimlere  izin vermeden köstek olacak koşulların hazırlanması özellikle de devletin incelenmemesidir. Onlar yöneten yönetilen ilişkisine hiç dokunmadan en iyi yönetilme için mücadeleyi daraltırlar.Bu koşulara, yeni sömürge ülkelerde, sisteme en iyi yedeklenebilen ideoloji küçük burjuva ideolojisidir.  Revizyonist de olsa SSCB reel sosyalizm deneyiminin yıkılışının, başarısı tartışmalı bir güney Amerika turuncu devrimleri, emperyalizmin baskısı altında kapitalizmin değişik ülkelerde ki uygulanışı ve emperyalist kapitalist kuşatmanın yapısal krizlerini en çok sömürge sistemine yıkarak emekçilere mal etmesine rağmen, nispi refahın hala umutları tazelenmesine yardım ettiği koşullarda, kendini tek sistem olarak dayatması devrimi ve devrimin araçlarını karmaşıklaştırıp,"küçük burjuva ideolojisi" içinde  bilinmez haline getiriyor.  Sosyalizmin teori ve pratiği, sosyalizmler yıkıldığı halde varlığını sürdüren kapitalizm emperyalizme atfedilen “ilericilik” ve yenilgiler üzerinden devrim umutlarının “gereksiz, yersizliği,” üzerine yükselmesine yol açıyor. Gittikçe post Marksist, troçkist, anarşist söylem ve eylem biçimlerinin konjektürün gerçek demokrasi ihtiyacı yerine; etnitike, cinsel ayrımcılık, kadın hakları ve çevre argümanları, "ezilenler" tezlerinin “TEMEL” olarak “devrimci” mücadeleye taşınarak güncellenmesi sınıfsal bakış açısının ve proleter devrim perspektiflerinin yitimi olarak sonuçlanıp umut olmak şöyle dursun mücadelenin daralmasında etkin olmuştur. Özellikle Troçkizm devrimci mücadelede ülkelerinin somut koşullarından uzaklaşan Marksist Leninist geleneğin devamcılarının başarısızlıkları sonucunda tek ülkede devrimi dünya devrimi beklentisine endekslemede büyük adımlar kazanmış, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist devlet fikrinin karşısında bir duvar oluşturulmasına güç taşımıştır. Marksist Leninistler teori ve pratikte bu sürece gerekli cevapları verirken çoklu basınç altında “dikkatli” olmak zorundalığını bir büzüşme ve içine daralma olarak yaşıyorlar. Günümüzde devletle kapitalistler arasındaki direkt bağ da çok açık bir şekilde ortaya çıktığından bu bağı daha görünmez hale getirmek ve gizlemek için ideolojilerin rolü ve görevi çok daha artmıştır. Bu nedenle tüm ideolojik mücadelelerin temelinde sınıf mücadelesi olduğu, hangi sınıf adına hizmet ettiği kilit öneme sahiptir. İdeolojik mücadelede kilit önem, arabuluculuk, denge damıtarak isyan ve devrim çıkmasını önleme kapasitesi nedeniyle küçük burjuvazidir.Sınıfsal bakış açısını ve örgütünü koruması gereken,özellikle yeni sömürge bir ülke olan bizde, sosyalist akım ve örgütler,burjuvajizinin basıncı ve desteği altında  genişleyen küçük burjuvazi ideolojisi karşısında, küçük burjuvazinin emekçi ve işçi sınıfını kapsayabilen aydın yanını sınıfsızlaştırıp sosyalizme, devrime yedekleyemediği koşullarda, aydın küçük burjuvazinin doğrudan devletle karşılaşmayı ve devrimci olmayı reddeden eğilimleri nedeniyle, burjuvazinin politikalarıyla istemeselerde, uyumluluk içinde proletarya içindeki oportünizmin siyasal ve entelektüel temsiliyetini güçlendirmektedirler.İşte "gezi"ile başlayan halk ayaklanmasının ilerici niteliğinin devrimci halk hareketi yaratmak görevinde çok özel deneyimler biriktirilmesine yol açan da bu niteliklerin bilinmesi ve pratik içinde görülmesidir. Bu pratik hem kadroların ve sempatizan eğilimlerin hemde ilişkilenilecek kitlelerin bünyelerini  nitelik ve sınıfsal özellikleri bakımından sürekli bir yeniden temizlik özelliği yaşamasını ve "küçük burjuva" özelliklerinden kendini arıtma faaliyetinin usanmadan sürdürülmesini gerekli kılmaktadır.
   Dolayısıyla Türkiye’de sosyalizm mücadelesi öncelikle aydın ve emekçi bütün küçük burjuva eğilimlerin oluşturduğu bloğa karşı yürütülen bir mücadele halidir,sonrada kendi içimizde ki "küçük burjuvaya".Toplumsal ve ideolojik alanda bu mücadele  niteliği gereği geçici yol arkadaşlığını içermek ve içindeki en devrimci unsurları kendi yanına çekmek zorundadır Yeni sömürge ülkelerde kapitalizm baştan itibaren dışa bağımlı( kendi dinamikleri ile gelişmediği içi)  burjuva devrimci dinamikleri de baştan itibaren gericidir. Burjuva haklar, bu hakların kazanımı ve kullanımı sorunu halkın ihtiyaçlarını gözeterek değil geliştirilen yeni sömürge kapitalizmine yetecek şekilde planlanmıştır. Burjuva devrimci mücadele, halkın bilinçli devrimci cabası ile hak talebini dayatarak ve iç unsurları geliştirerek gerçekleşmemiştir. Bunun karşılığında hızla proleterleşen, kentlerin varoşlarında sıkışmış bir proleter sınıf genişlemiş, kapitalizmin eğitim düzeyi kendi ihtiyaçları sınırına çekme gayreti içinde bu sınıfın çoçukları eğitime özendirilerek, proleter sınıfa göre daha fazla ekonomik olanaklarla donatılarak baştan bağımlı geniş," aydın "küçük burjuvazi yaratılmıştır. Bu sınıfın eğitimli kesimi köken itibariyle çokça büyük şehirler, şehirler,tarım zengini ilçeler ve azda olsa kent varoşlarıdır. Küçük burjuvazinin eğitimli kesimi öncelikle hiçbir zaman köken ilişkilerini kesemeyecek kadar iç içe yaşadığı bir önceki kuşağın sorunlarına duyarlılığını yitirmemiş, bu duyarlılıkla değişik ideolojik basınçlar altında değişik ideolojilerin temsiliyetini çok daha rahat taşımıştır. Küçük burjuvazi ideolojik varlığı kapsadığı geniş kesimleri etkileyecek bir ekonomik tabana da sahiptir. Bizim gibi yeni sömürge ülkelerde bu kesim ekonomik olarak emekçilerden, devlet mekanizmasında direk görevlilerden, yedek parça üretim yapan sanayisi nedeniyle kobilere kadar genişleyip, yaşam olanakları, ekonomik gelişkinlik açısından oldukça parçalı görünüm sergilerler. Küçük burjuvazi sınıf olarak, yeni sömügelerde bu nedenle durmadan yoksul ve emekçi halka yakınlaşıp durumu kurtardığı anda uzaklaşan keskin görüntüler çizebilmektedir. Ekonomik olarak bu kadar direk etkilenen sınıfsal konumu ideolojisini de sürekli umutlu, yaygın ve özentili bir burjuva ideolojisi haline getirir, onu halkın en geniş kesimi haline gelmesini kolaylaştırır. Kapitalizm ve burjuvazi ürüne, emeğe, türüne en kolay yabancılaşan bu kesimi bir tür kendini gizleyen anahtar olarak kullana gelmiştir.
    Devrimci proletaryanın dışındaki sömürülen sınıf ve tabakaların hareketi, özellikle bizim ülkemiz dahilinde devrimci proletaryanın ideolojik öncülüğünden söz ederek fiili öncülüğünü için ise şartlar öne süren genellikle küçük burjuva oportünist karakterli hareketlerdir, en ileri biçimler alan ve alabilecek hareketleri de kapsadığını düşünsek bile, proleteryanın ideolojik ve fiili öncülüğünü kabul etmeyen ve bunu temel almayan ideoloji, hareket, örgüt, örgütlenme modeli sosyalist karakter taşıyamaz. Devrimci proletarya hareketi dışındaki mücadeleler ulusal kurtuluş savaşları, ezilen uluslar mücadeleleri, azınlıkların mücadeleleri gibi hareketlerin radikal ve en ilerici biçimleri de olsa burjuva demokratik hareketlerdir, sosyalist karaktere sahip değildirler. Proletarya, sömürülen ve ezilen sınıfların olduğu gibi ezilen ulusların vb. hareketlerini de emperyalizme ve bağlaşıklarına darbe indirdiği oranda destekler ve dahası, bu ilerici ve devrimci hareketlerin öncülüğünü de yaparak savaşımı yönetir, yönetmelidir. Çünkü bağımsızlık, demokrasi, politik özgürlük savaşımının da sonuna dek tek tutarlı devrimci öncüsü devrimci proletaryadır.Ancak devrimci proletarya bu halk hareketi içinde çok sınırlı yer alabilmiştir. Proletarya nın yaşamı gerçekten işi ile evi arasında sıkışmış,çalışmadığı koşullarda karnını doyuramayan evine geldiğinde de bir sonra ki çalışma gününe dinlenerek hazırlanmak dışında sansı kalmamıştır. Proletaryanın ne devrimci öncüsü ve partisi vardır nede diğer sınıflarla ilişki kurup onları tanıyıp ilişkilenerek öğrenmek ve kendinde temsil etme hareketliliği şu an için söz konusudur.Bu halk hareketinin de ilericilik yönünü görmesine rağmen duyarlılığı bu kadar la sınırlı kalmış,partisi olmayan,diğer sınıflarla bağı kopan ve varlığı tartışılan milyonlarca proleter halk hareketini sahiplenmemiştir.Onlar bunu yıkıcı bir hareket olarak algılamamışlardır,Çoğunca da haklıdırlar, Biliyoruz ki, demokrasi mücadelesinin sınırları içinde değerlendirilen kadın, çevre, azınlıklar, ezilenler, dini haklar gibi hareketlerin özelliği, kapitalizmin, artı değer sömürüsüne, meta ekonomisi sisteminin temellerine, sınıf olarak burjuvaziye ve onun egemenliğine karşı yönelemez ve yıkamaz. Bu hareketler günümüzde ancak sosyalist devrimi hedefleyen devrimci demokratik halk devrimi programına sahip devrimci yapı, hareket ve en sonu partinin programı haline gelmiş ise ancak anlamlı , birleştirici ve devrimcidir. Bu devrimci demokratik programa sahip olanlar bütün demokrasi sorunlarını kendi bünyesinde birleştirerek devrimci bir tarz yaratabilirler. Bu tarzı yaratırken de tek şart fiili ve ideolojik öncünün işçi sınıfı olduğunu,gücüyle devrimci halk hareketi yaratılabilmesi için tüm hareketin bünyesinde, olgu ve olayları yorumlayış tarzında ve işçi sınıfını tüm bu mücadeleleri kapsayan niteliklerle donatmalıdır. İşçi sınıfını tüm sorunlara sahip çıkar tarzda harekete geçirebilmeyi becerebilmesi gerekir; bütün bu demokratik program ise daha çok sosyalist görevlerle donatılmış ve günümüz de yabancılaşma problemini aşacak sosyalist insan yaratılmasını da özellikle hedeflemelidir. Proleter devrimciler bilir ki bunu başarmaya yetenekli tek sınıf, işçi sınıfıdır. Marksizm -Leninizmle donanmış zaman ve ülke koşullarını dikkate alarak hareket etmeye yetenekli işçi sınıfı tüm özel mülkiyet biçimlerine karşıdır, özel mülkiyetin tasfiyesi için mücadele eder, bu mücadele baştan itibaren silahlı mücadeledir, zoru içerir ve bu mücadelesini proletarya diktatörlüğüne kadar götürür
   Sosyalistler ve devrimci çizgisin de direnenler açısından Küçük burjuva aydın karakterli devrimcilikle(oportinizm, bir sonraki adım revizyonizm), devrimci proleter çizgi arasındaki ayrım ölçütü çok nettir. Sınıf mücadelesini proletaryanın iktidar mücadelesine ve bunun için burjuvaziye karşı mücadelenin başından itibaren devrimci zoru bir araç olarak kullanma gereklerine kadar genişletmeyen ve örgütlemeyi düşünmeyen bir siyasal mücadele, ne kadar proletaryadan ve onun sınıfsal haklarından ve hatta mücadelesini yükseltmekten bahsederse bahsetsin, bütün bunlar burjuva düzeninin içinde kaldığı sürece sol liberallikten daha öte bir anlamı olamaz, en sonu yaptıkları mücadele de en samimi olanlar dahi, sadece sınıftan söz edip fabrikalarda çalışanları işçi sınıfı kabul eder, onlar içinde mücadele edenler de sendikal mücadeleden öteye geçemez ekonomizme düşerler.
    Küçük burjuvazi ve küçük burjuva kökenli aydınlar devrimciler tarafından her zaman devrimci mücadelenin bileşenlerinden biri olarak algılanmış ve geniş bir taban oluşturmuştur. Ancak hiçbir zaman bu tabanla küçük burjuva sınıf karakteri ölçülerinde ilişki kurulmamış, küçük burjuvazi proletaryanın devrimci önderliğini kabul eden devrimci proleter çizgide konumlanmıştır."Gezi"ile başlayan halk hareketi  küçük burjuva ilerici karekteri ile devrimci halk hareketi yaratılması bu açıdan da değerlendirilmesi zorunlu bir noktadadır.  Devrimciler için küçük burjuvazi dışlanacak bir sınıf değildir, ancak küçük burjuvazinin sınıf karakteri ile araya derin bir çizgi çekilmesi de asla unutulmamalıdır. Küçük burjuva aydınları sınıf karakterlerini proleter devrimci mücadeleye sızdırdıkları anda bu gün olduğu gibi teori-pratik kendi içine hapsedilir, dogmaya döner ya da revizyonizme düşer, ayakları olmadan yürümeye çalışan dengesizliklerle sarsılır. Her yerde ve her zaman bilimsel sosyalizmi tahrifte iki metoda başvurulmuştur. Ya zaman ve mekân kavramlarını dikkate almadan, Marksizm’in ustalarının başka tarihi şartlar için ileri sürdükleri ve yaşanılan dönemde eskimiş olan tezlere dört elle sarılır ve bu tezleri kendi sapmasına dayanak yapmaya çalışır. Veya Marksizm-Leninizm’in her şart altında geçerli tezlerini -zaman ve mekân değişmiştir, o yüzden geçerli değildir' diyerek, Marksizm’i revize eder. Devrimci teorinin pratik içinde sınanma alanlarının daralması nedeniyle bu sorun devrimci proleter saflarda içselleşmiş durumdadır. Özellikle demokrasi sorunlarında faşist devletin yıllardır iktidarı olan AKP, emperyalizmin ihtiyaçlarına uygun açılım ve demokrasi programı bu sızmayı en yoğun kullanarak ve planlayarak yapmıştır. Halkın demokrasi beklentisi dini inançlar açılımı ile Alevileri, etnik açılımla çingeneleri, halk açılımı olarak Kürtleri aynı torbaya doldurmuş, farklı nitelikleri olan bu istekler birbirinin muadili ve aynı imiş gibi algılatılarak argümanları burjuva ideolojisi tarafından belirlenerek tartışılmış, çözümleri de çözümsüzleştirilerek ,burjuvazinin belirleyiciliğinde, izin verdiği sınırlara konulabilmiştir. Bu nedenle devrimci yapılar kendilerinin çok açık cevapları olan bu sorunlarda söyleyecek sözleri yokmuşçasına yâda bu sorunlar gündemlerine dayatılmış çözümler olarak girince taraflaşmışlar gibi Marksist Leninist çizgiden uzakta kalmışlardır. Sonuç olarak düzen partileri görünümünde sosyalist olduğunu iddia edenler ne demek olduğu tarif edilmemiş, herkezin dilinde birlikte yaşama projesi içinde, kuyrukçu yapılar bu konuda esas sahip görünen burjuvazinin etkisindeki çözümlere razı kuyrukçu politikalarla, en devrimci söylemlere sahip hareketlerde burjuvazinin emperyalist politikalarına endeksli çözümleri kabul etmeyeceklerini açıklamakla sınırlı kalmışlardır.  Devrime kadar devrimci politikaların olabileceği ve yaşananların” burjuva demokrasisi” sınırları içinde olan bölümünün nasıl ve neden desteklenebileceği ortaya konulamamıştır. Kendine Marksist diyen devrimciler ve devrimci yapılar bu sorunu aşmak zorundadır. Bu sorun çokça kolektif bir aklın ve çalışmanın ürününü gerektirdiği kadar bireylerin de kolektif için bireysel katkı koymayı hedefe koyacak kadar iddialı ve güvenli olmalarını gerektiriyor. Sorunu aşma yöntemi devrimci proleter partinin oluşturulmaya yönelik asgari müştereklerle çalışmaya ve hedefe partinin oluşturulmasının konulmasını öncelikle içermelidir. Asgari bir ideolojik birliğin başlangıç için zorunlu olması, süreç içinde kadro sorununun da çözülerek proletarya partisinin, kadrolarının ve coğrafyada sağlıklı örgütlenmenin başlaması anlamına geliyor.
      Bu gün küçük burjuva ideolojisinin sosyalizm saflarında yol açtığı temel yanlışlardan biri politik örgütün ve partinin yaratılmasında yönteme yaptığı sızmadır. İster biz sınıf partisiyiz desinler, ister proletarya’nın ideolojik öncülüğünde burjuvazi dışındaki katmanların temsiliyeti ile hareket etsinler,ister yasal ister yasa dışı olsunlar, amaç için en önemli araç işlevi daha başlangıçta etkisizleşiyor. Etkisizleşmeye yol açan temel yanlışlardan biri ideolojik birliğin dar kadronun yapı taşlarını ördüğü ve asgari müşterekte birleşen birkaç iyi niyetli devrimcinin bir parti olarak ortaya çıkıp örgütlenme faaliyetine başlamasıdır. Her örgütlenme asgari müşterekleri, birkaç tüm zamanını adayacak insanı gerektirir başlangıçta. Parti ise böyle bir başlangıcı içermesi en esas olan ama oluşum süreci, olgunlaşma süreci, görevleri böyle bir süreci çokça aşan bir politik oluşumdur.  İyi niyetle parti olduk deyince parti olunmuyor. Özellikle 12 Eylül öncesi devrimci hareketin coğrafyanın neredeyse tamamında etkin olmasına rağmen yenildiği ve bu yenilginin karşılanamadığı küçükte olsa kadroların muhafaza edilemediği, neredeyse merkezlerin bile korunamadığı koşullarda toplumsal olarak terbiye edilen bir halkla birlikte değerlendirildiğinde proletarya partisinin bu gün oluşturulma biçimi ve taşıması gereken özelliklerin önemi birkaç kat artıyor.  Bir başka sorununda geçmişteki deneyimin tüm gelişkinliğine ve içinde olmaktan onur duymamıza rağmen devrimci hareketin yarattığı kadrolarının memur tipi devrimcilikten kurtulamaması olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bunlar önemli, bu güne izdüşürebileceğimiz önemli deneyimler oldukları kadar bizim eksiklerimizi, zaaflı yanlarımızı da ortaya koyuyorlar."gezi" ile başlayan süreç yaşanan ilerici halk ayaklanması bu günü kucaklayabilecek güçte bir parti ve devrimci örgütün süreci devrimci halk hareketine sıçratabilecek dinamikleri yaratabileceğini ,kendisinin ve sürecin bu toplumsal dinamik süreçte çok rahat örgütlenebileceğinin göstergesi olmuştur.O zaman yaratılan fark çok daha etkin bir şekilde sürece aktarılabilirdi.Devrimci bireylerin,var olan devrimci örgütlerin ve örgütlerin cepheleşerek güç ve birikim arttırdıkları bir sürece ve bir devrimci halk hareketine duyulan müthiş özlem ve ihtiyaç hala giderilebilir. Bu gün sosyalizm mücadelesinde emekçi halkları ve proletaryaya umut olunacaksa bunu yalnızca bilimsel değil ideolojik olarakta yapabilecek teorik çerçeve yalnızca Marksizm leninizmde vardır. Sorunların birikmesi ve derinleşmesi çözümlerinde çoklu görevler içermesini gerektiriyor. Çoklu görevlerin öncelik saptamalarıda cevap bekleyen sorunların birbiri ile ilgileri bakımından önceliklerine göre ayıklanmasının becerilemediği koşullarda, hepsini hedefine koyuyor, gücü oranını çok aşan bu tarz nedeniyle yaşanan kaos ve başarısızlık ortamın da Marksizm ve leninizmin aşılması gerektiği sonucuna yönelmek bir çeşit kolaycılık da içeriyor. Proleter devrimci saflarda güç ve baskıyı karşılama oranı düştükçe oportünizm, revizyonizmin ayak seslerinin konjektürel bile olsa sık sık duyulmasına yol açıyor. Her devrimci yapıda niyetten bağımsız sızmalar,  Burjuva ideolojisinin tahakkümü altında küçük burjuva ideolojisinin alabildiğine hâkim olduğu koşullarda, iyi niyetlide olsa Marks ve Lenin e ihtiyaç var diyenlerinde, bir Marks ve Lenin bir daha gelmez diyenlerinde ortak yanı sorunları aşacak usta ihtiyacından kaynaklanıyor. Bunu anlıyoruz ve hiç yadırgamıyoruz ancak asıl sorunun kaynağından uzaklaştırmasına yol açan bir perspektif kaymasına yol açmasını da engellemek zorundayız. Yıllar, ülke coğrafyasının hiçbir toplumsal politik sorununda devrimcilerin belirleyici katkı koyamadıkları ve eklemlenerek çözüm üretmeye çalıştıkları süreçler, genellikle devrimci yapıları tüketerek ilerliyor. Müdahale edilmediği koşullarda da o yapının söyleyecek sözü olmadığı izlenim verdiği için politika dışı kalmayı göze alamıyorlar. İlk göze alınması gereken kendini şu anda var olan kısır döngünün dışına çıkarıp örgütlenmenin özgün araçlarını yaratma gayretidir, ikinci olarak ta sorunlarımıza köktenci çözümlerin de bir sapma olduğu, boğuşa boğuşa ilerlemeyi göze almaktan kaçınmayarak devrimci ustaları yaratan koşulları ve özgünlüklerini dikkate alarak sınıfsal perspektiften uzaklaşmamaktır. Bazen ustalara kapitalizmin yaşadıkları özgün süreçleri ve koydukları katkılar açısından bakmanın çok daha olumlu analizlere götüreceğini görmeliyiz. Marks kapitalizmi başlangıcında ve ileriye doğru çözümleme olanakları ve ideolojik perspektiflerini oluşturabildiği için, Lenin onu emperyalizm teorisi ile tamamlayabildiği ve örgütlenme de iradi yanını, dönemi saptayarak geliştirdiği için usta olmuşlardır. Günümüz koşulları kapitalizmin emperyalist döneminin en yüksek uygulanma potansiyeline ulaştığı ve bunu çok fazla dirençle de karşılaşmadan uygulandığı bir dönemdir. Bu dönemde asıl dikkatle düşünülmesi gereken şey onun yapısal özellikleri ve krizleridir. Bu krizler içinde en önemli nokta yol açtığı sonuçları yeni sömürgelere yüklemesi ve oralarda ucuz iş gücüne yönelirken bir yandan işçi sınıfını geliştirmesi ve yarattığı nispi refahla yaşam alışkanlıklarını tüketime dönüştürerek kendini yeniden üretme de azami kar koşullarını ikiye üçe katlamasıdır. Bunu süreklileştirmesi için yeni ülkelere, yeni dizaynlara ihtiyaç vardır. Bunu sürekli başarabilmesi ve kendini yenileyebilmesi mümkün değildir. İşte o zaman başlamış olan çürümesinin barbarlık devresi kesin olarak ortaya çıkacaktır. Tüm insanlığa yetebilir yenilenebilir kaynaklara kadar varan sömürü artık şehirlerde bulunmayan temiz havanın şişelenip satılmasını yadırgatmayacak, girişimcilik kabul edilip övülecek kadar vahim sonuçlara yol açmaktadır. Daha önce anlamsız sikeçlerde izlediğimiz yok artık dediğimiz ve ,”yaratıcılıklarına” da gülüp geçtiğimiz, gerçek yaşamımızda televizyonlardan övülen bir girişimcilik örneği olabilmiştir. Bu nedenle artık yeni bir Marks, engels ya da Lenin usta ancak sosyalizmin yeniden inşasında ortaya çıkacak kolektif üretim, kolektif özgürleşmedir. Yapılması gereken ustaların yol göstericiliğinde dünü bu güne izdüşürebilmek ve somuttan soyuta gidip yeniden somuta dönebilmektir.
  Kolektif üretim hiçte sanıldığı kadar kolay değildir, merkezi demokrasiyi gerektirir. Devrim iddiası devrimci partinin işidir ve bu partide yalnızca demoktatik merkeziyetçilik uygulanabilir. Partiye ait olmak daha baştan kişisel olmaktan vaz geçmeniz ve alabildiğine toplumsal kişilik kazanmanızı gerektirir. Devrim iddiası elbette kendini savunanında kişisel yapı taşlarında toplumsal alanı parçalama ve agrasif bir tutum olabilme becerisini içerebilmelidir ama bu tutum alış tamamen toplumsal olana hizmet edeceği için sonuçları kişisel değildir. Göze almışlık ve cesaret, karşı karşıya kaldığınız baskı ve öğrenme zorluğunu aşarak tüm örgütsel boyutlar dâhil olmak üzere bir birey olarak erimenizi size dayatır. Yani hem bir devrimci olarak son derece iddialı olacak, cesur olacak hem de mütevazı, üstelik tüm bunları adınızın bilinmesinden korktuğunuz için falan değil, ünlü olmak, önder olmak istediğinizden yada istemediğinizden bağımsız olarak hiç bilinmeden toplumsal güzelliğe koyduğunuz katkıdan aldığınız doyumu büyütebilmek için yapabileceksiniz. Ne birinci keman, nede ikinci keman olmadan ama orkestranın çaldığı en güzel parçada bir notanın tamamlayıcı, bir çobanın dudağına yansıyan bir kuble ıslık yada bir çocuğun ninnisinden bir parçada siz olmanın tadını bu günden alabildiğiniz, böyle yaşamanın güzelliğine hiç şaşırmadığınız ve doğallığına inandığınız için. Böyle bir devrimci tipi daha çok pratik adımlara(partiye) gereksinme duyduğu için elbette günümüz koşullarında birçok şey gibi buda sadece göze almışlıkla ve bunun yüzeysel bir biçimiyle kendini var ediyor.Özellikle apolitik gençliğin politikleştiği iddia edilen halk ayaklanmasının bu özgün kesitinde aksiyon ve disiplinsizlikle malul gençliğin bir gecede politikleşemeyeceğini iddia ettik.Aksiyonun, hareketin bitmeye ve disiplin ile örgütlenme arayışlarının gündeme geldiği aşağıya doğru sakinleşme sürecinde bu gençlik yine sıkıntılı,aradığını bulamıyor.Onlar politikleşmediler, göze aldılar ve eğlendiler,özgürlüklerini gülerek yaşadılar ve direndiler ama şimdi eski sıkıcı yaşamlarına geri döndüler.Sosyal medyada oyun oynuyor,kendi garip dillerince iki üç sözcükle konuşuyor ve aksiyon için çağrı bekliyorlar. Çoğalabileceklerinden emin olurlarsa,üşenmezlerse birileri onları uyarırsa gaz yemeğe gidecekler,gülerek polisin önünden kaçacak ve espiriler üretecekler.Eğer bu kitle kitle bağları kuvvetli,halkını tanıyan ve halkıyla ilişki kurmayı becerebilen kadrolarla sağlanabilseydi örgütlülük ve disiplin gerektiren yeni eşikte başarı çok daha rahat sağlanabilirdi. Gelinen süreçte aşılan korku duvarı, yavaş yavaş genelleşerek, artan şiddet ve baskı ile örgütlülük gerekleri yerine getirilemediği için yerini korku ve karamsarlığa bırakmakta. Oysa 60 -70 yılları bize ülkemiz koşullarında, örgüt, devrimci hareketler, partiler, devrimci kişilikler ile devrim teorileri hakkında geniş bir kaynak ve ilk temelleri sunmasının nedeni devrimci eylemdir. 70 -80 dönemi  devrimci hareketimizde, devrimci kişiliklerimizde ülkemiz özelinde bu dönemin temel ve ayrışmaları üzerinden şekilleniyor. Pratikse o dönemin teorisi ne olursa devrimci hareketleri revizyonist, goşist, mdd, ayaklanmacılar kendileri ne derlerse desinler pasif olma sınırları devrimci mücadelenin sıcak pratiğinin dayattığı ölçüde silahsız yapılamıyor. En pasif devrimci hareket bile kendini korumak, iş yapabilmek için demokratik mücadele sınırlarını devrimci demokratik mücadele anlayışına çıkarmak zorunda kalıyor. Burada açık mücadele ile yasal sınırlardaki mücadelenin farkının nasıl belirginleştiğini ve açık mücadele çizgisinin ne denli zor koşullarda ve cesaret içinde yapılabildiğini de görüyoruz. Faşizm bize bunu sürekli öğretiyor. Bu nedenle 12 Eylül faşizmi devrimcileri zindanlara doldururken kendi açısından korkmakta ve hepsini bir kefeye doldurmakta çok haklıdır, çünkü tüm devrimci yapılar ve devrimciler üstlerine atılı suçu işlemişlerdir. Bu sistem üstümüze atılı suçları işlemeden yıkılamaz.
     80 sonrası devrimciler ve devrimci hareketler için ikili-üçlü karakter taşıyor. Burada köklü devamcılar, köklerini yasalcılığa büyüterek tavsiyeciler, birkaç devrimci teorinin karmaşası bu günü açıklayabilir diyerek kendinde birleştirenler ama hep konjektürel bir politik hatla “iddiasız devrim” hedefi için programsız yükseliş ve erimeler göstererek varlık yokluk savaşında bir büyüyüp bir daralıyorlar. Kendi devrimci demokratik mücadele anlayışları ile karşı devrimin sürekli faşist dayatması altında “demokrasi” sınırlarında bir hareket alanı içinde artık üstlerine devlet gerçekten atmak için suçlar yaratmasına izin verilen bir hareketsizlik hali ile pragmatik ve “yasal”lıkla karşı karşıyalar. Ne attıkları bomba bir yerleri havaya uçuruyor, ne de sıktıkları bir kurşun toplumsal bir kavgada belirleyici oluyor. Bu dönemde ses bombaları patlıyor, kurulan barikatların aşılacağı biliniyor daha göz yaşartıcı gazlara bile önlemli olunamıyor, yumurta yâda ayakkabı ise eylem silahı olarak yargılanıyor. Yani demokrasi mücadelesini kısacık bir an oyununa döndürülmesine oyuncu olabildiğimiz için sıcak bakıyoruz. Elbette böyle bir duruma da karşıyız, karşımıyız, protesto ediyoruz, duruyoruz halaya. En keskin açıklamalarımız planlayıcısı olmadığımız işten atılma eylemlerinde, işten atılmaya kadar atılacaklarına inanmamış işçilerle, işe geri alında her şeye razıyız şeklinde direnmelerinin basın açıklamalarında, eylemlerinde oluyor. İşçinin  iş yerlerindeki işlerinden atılmalarındaki bu son çırpınışlarını da kendi başarımız, dünyada olgunlaşan devrimci durumun sübjektif koşullar da habercisi zannediyoruz. Orada başlayan ve ekonomik mücadeleden başka hiçbir talebi olmayan kendiliğinden, zorunlu eylem dar alanda bizim devrim beklentimizin uğraklarından biri oluyor. Ya başarıyla bitiyor eylem işçiler bir işe yerleşiyor yâda başarısızlıkla, işsiz kalıyor, kesin olan bir tek şey ise koşuşup duran her yerde azcık güçleri ile varlık katmaya çalışan devrimcilerin bir sürecin daha tamamlandığını bilmesidir. İşçiler ve emekçiler iş koşullarında ve yaşam alanlarında bir süre daha sömürülmeye razı olarak işlerine devrimcilerde kendi yapılarına geri dönüyor, bir süre oluşan eylem ve sürecin değerlendirilmesi sıcaklığını ve etkilerini koruyor, devrimci yapının bütünsel bir programla dâhil olmadığı gerçeği sıradan sonuçların değerlendirilmesi ile tüketiliyor. Bilinen kitle ve kadro tarzları arasındaki mesafeyi tümüyle proletaryanın kendiliğinden eylemine tâbi kılan bir siyaset anlayışıyla doldurularak aşılması; oportünizmin, pragmatizmin bulaşıklığıyla gerçek devrimci hareket ve örgütlenmesine yeni savunma hattı bu eksik dolayısıyla yanlış ele alınmış zemin üzerinde yeniden yeniden oluşturuluyor.Bu ilerici halk hareketinden devrimci bir sıçrama oluşturacak yeteneklerimiz tam da bu anlarda köreliyor. Var olanı tahlil etmekteki başarısızlığımız nasıl yapmalıda cevapsızlığımız,bir nokta bir alan,bir mahalle ,bir iş yeri saptayıp tüm gücümüzle yüklenmemizi ve altarnatif duruşumuz için ufacıkta olsa mevzi elde etmemizi engelliyor.
     Ekonomik, politik, toplumsal vb. tüm konularda olduğu gibi, örgütlenme, hak mücadelesi, demokrasi, devrim, devrimci yöntem ve devrimci proleter partinin inşası gibi devrimci söylemi içeren yapılanmalar süreç içinde eylemlerinde, tartışma ve propagandalarda da kavramların içerikleri boşaltılmasına ses çıkarmamış, içeriği olmayan kavramlarla ortalığa çıktıklarında tosladıkları örgütlenememe ve örgütleyememe açıklaması da" bu gün bunu yapabiliyoruz "diyerek yapılmıştır. Bu nedenle, tartışma ve propagandalarda kullanılan söylemler, sadece bireylerin zihninde yaratmış olduğu çağrışımlara yönelmeye başlamış, sonucunda da solun ortasında da sağında da, solunda da olduğunu iddia etse devrimci hareketler aslında “küçük burjuva karakterlerinden kurtulamamış, tutarlı ve bütünsel bir bakış açısı ortaya koyamadıklarından, varsayımlar öne geçirilmiştir. Bu gün sivil araçları kullanarak siyaset yapanlar arasında illegal bir yapılanmadan yâda partinin varlığından söz etsin etmesin farkların silinmesine yol açan asıl etken kavramların içi boş hale getirilmesi ile pratik politik faaliyetin sınırlarında aynı işe yönelmesi, söylemi ve amacı ne olursa olsun yaptıkları içerisinde fark yaratamayan örgütlenmeler ile karşı karşıya kalınmıştır. Somut zengindir. Ancak somutun zenginliği sizi bütünlüklü soyutlamalara götüremiyorsa tekrar somutta sınanmıyorsa ve doğru kavramlar doğru araçlarla anlatılamıyorsa karşınızda büyük bir karmaşa yığını oluşur. Sizin ipuçlarını pratik olarak yaşadığınız somut hakkında fil görüp fare tutmuş sonuçlarınız olur.
     Devrimi hedeflemekten uzak programsız,devrim için objektif koşulların her zaman olduğu ama subjektif koşullarınız oladığını söylediğimiz süreçte yapabileceklerimiz kültür merkezlerinde hapsolmuş,yan flüt,tiyatro,müzik grupları eğitimi yapan devrimci yapılarımız bu "halk ayaklanması"diye  tarifinde uzlaşılan süreçte halka ulaşmayı derinleştiremezler.Bunun için kültür merkezlerinden çıkmak gerekir.Devrimciler ve devrimci hareketlerin asıl çalışma alanı toplum ve politik alandır.Bu alana ulaşma da araç olarak kullanılan kültür merkezleri amaç işlevine bürünmüştür.Oraları açık tutma ve gündemleştirme büyük ekonomik kayıplara , çevresel politikörgütlenme çalışmalarıyla beslenemediği için de aslında toplumsal alandan uzaklaşan entellüellikle sınırlı ilişkiler doğurmaktadır.Şimdiye kadar verilen emek ve gerçekten iyi niyetli çabalar la üretilen her değer ve çalışmanın da hiç küçümsenmeden ama gerçek yerlerine sokağa,halkın içine,gerçek görevlerini yerine getirmeye taşınması gerektiriyor. Düşünsenize alana dönüştürülen mahalleler,bir köşesinde süreç tiyatrolaşmış oynanıyor halk bir kez daha öğreniyor,bir köşede kocaman bir duvar gazetesi çarpıtılarak öğrenmek zorunda olduğumuz gerçekleri dümdüz haykırıyor,bir başka yerde bir sinema gösterimi yapılıyor halk ayaklanmalarını anlatan, bir koroya eşlik eden sazlara halkın saz çalanları eklenivermiş,dirençli sesleri ile,yada bir köşede kocaman bir mutfak olmuş mahalle, ekmek hazırlıyor,haftalık,aylık,yılarca sürecek katık olsun diye evlere ,devrime.Karmaşık değil değilmi,derinliği de yok; sıradan ama çoğalabilen ,çoğaldıkça olayları yüzeysel kavramayı yaşamının içinden engelleyen ve üretimin yöneteni olmayı adım adım hayatın içinden öğrenen bir halk.Araçların en güzel eylemidir; uygun yöntem eşliğinde çoğalan, üretenin yöneten olduğu insanların halklaşması.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder