17 Eylül 2013 Salı

GEZİ İLE BAŞLAYAN DİRENİŞİN ÖRGÜTLENME İHTİYACI/ZOZAN KARA



    Süreci ya da olguları örgütlemek ve örgütlü duruşu gelenek haline getirme çabası hayatın içinde incecik akmaya başladı. Halk direnişi sürecinin aktif, aksiyonlu kısmı geçip netleşmenin yaşandığı ve artık “ne yaptık”,”ne oldu”, “biz istediğimize ne kadar yaklaştık “sorularını sormaya başladığı anda karşısında “kalıcı mücadele” sorunu dikilmişti. Kalıcı mücadele direnişin küçük burjuva sınıfsal niteliği nedeniyle çok daha önemlidir. Küçük burjuvazinin mücadele içinde ki korku ve çıkarları kadar mücadele dinamikleri de farklıdır. Bu direniş kapitalizme karşı bir direniş değildir. Kapitalizm içinde iyi yaşayamamanın direnişidir. Direniş sınıfsal niteliğinin belirgin küçük burjuva özellikleri ile sürece damga vursa da  emekçi mahallelerinde , sistemle çelişkileri yoğun olan yerleşkelerde ve daha önceden örgütlülüğü az çok tanımış mahalleler de boyutları farklılaşmış,nüve halinde de olsa sistemi hedeflemeye başlamıştır. Her netlik önce bir daralma eğer örgütlü duruş gösterilebilirse bir sıçrama ile yeniden bir genişleme ,kendini var etme olanakları kazanır. Şimdi her iki kesimde de yaşanan budur. Küçük burjuva nitelik korku ve sinme ile kişisel yaşamlarından arta kalan zamanlarında direnişi hatırlar ve buna uygun tutumlar alırken emekçi kesimler ve sınıfsal niteliği proleter olan bölgeler savaşkan,mücadeleci ve  yaşamlarını temel olarak adadıkları bir süreç yaşamaktadırlar. Bu genel görüntü gezi direnişinin önemini hiçbir şekilde azaltmamakla birlikte bizim için ülke genelinde ve yaşam alanlarında bu gün gelinen noktada sınıfsal niteliğinin,yerel sorunların ve ideolojik bakış açısının ortaklaştırılmasının önemle dikkate alınmasını dayatmaktadır. Bunu yapabilmenin tek yolu da örgütlenme sorununu aşabilmektir.

     Halk hareketi taksim dayanışması yönlendiriciliğinde Türkiye ve dünyada olup biten tüm olaylara sadece kendisini merkeze alarak gündem saptayıp gündemsiz kalmıştı. Bu günde dünya ve Türkiye’de büyük hızla değişen ve gezi sürecini hafızalardan silebilecek güçteki  sürecin gündemi altında hareketsizdir. Şu anda taksim dayanışmasından her hangi bir açıklama,yol haritası sunulamamaktadır. Sorun sadece parkla sınırlandırılıp, hukuksal sınırlarında çözümü için sönümlendirilmekte,hukuksal takipçisi olunacağı açıklamaları ile yetinilmektedir. Taksim dayanışması sivil bir örgütlenmedir,halk hareketinin öncülüğü ise bambaşka nitelikler gerektirir.Son olarak Ahmet Atakan’ın öldürüldüğü süreçte halk bir çok alanda tüm gücüyle direnmeye geçerken ,baskı ve faşizmin artık sürekli bir basınçla uygulanacağının görüldüğü süreçte taksim çağrısı “karafilini al da gel”sınırlılığında tutulması ve direnişi karşı direniş,güvenliğini alma,kitleyi belli bir taktikle konumlandırma niteliklerinden uzaktır.Karanfile bile  tomalarla karşı duran,gaz ve gazlı mermi kullanan devlet faşizminin sözcüsü akp polisine karşı bu nitelikleri yokmuş veya bu sefer olmaz anlayışı ile davranılması mümkün olmadığına göre yaşanan karmaşa ve kaçışma safdilliliğin sonucu da değildir. Gezi direnişi yol haritası olmayan sivil kuruluşlarca değil halkın kendi öz örgütlenmesinin kararları ile bu sorunu aşabilir. Şu anda taksim dayanışmasına düşen görev yeni bir yöntemle pratik ve teorik sözcülüğün önünü geniş halk kesimlerinin örgütlendiği ve kendi demokrasi anlayışlarını oluşturdukları alanlarla bütünleştirmek ve örgütlenen yeni çerçevenin bileşeni olmaktır. Taksim dayanışması direnişi farklı dinamiklere sıçratabilecek niteliklere sahip değildir. Bu nedenle öncülük edebilecek tek güç devrimcilerdir. Bu öncülük hazır kitle ile buluşmak ve var olan kitlenin kendi örgütlülüğü sanma yanılgısını içermemelidir. Gerçek durum böyle değildir. Kalıcı mücadele sorununa çözüm devrimcilerdedir ancak devrimciler,bu sürecin organik bir parçası olabilir ve süreci örgütleyebilirlerse halkı da örgütleyebilirler.
    Halk direnişinde kitlenin çok çeşitliliği ve direniş hattının düzenlenmesinin gerekliliği ile örgütlülük ihtiyacının kendini dayatmaya başlaması iki ayrı evreymiş gibi davranılmasına yol açan süreç, aslında halk hareketinin  ihtiyacı ve baştan yapılması gerekendi. Kendiliğinden başlayan ve hemen her kesimin hazırlıksız olduğu süreçte anı örgütlemek ve süreci örgütlemek sorunu “ iç işleyiş” sorunu olarak anlaşıldı. Bu nedenle fısfısçılar, sedyeciler, taş toplayıcıları, barikatçılar, sağlık stantları, ücretsiz kahvaltı ve yemek görünmez bir el tarafından organize edilmişçisine hayata geçti.” Görünmez “organizasyon halk eylemliliğinin işleyiş sorununda pürüzleri giderirken örgütlenme sorununu, sürecin örgütlü yönetilmesi sorununu öteleyen bir yapı kazandı.
   Olumlu olan hemen her sürecin ve ihtiyacın kendiliğinden halk önderlikleri tarafından eylem içinde ki halkın yeteneklerine göre, yapılması gereken işlerin planlamasını çabucak öğrenmesi ve kendini ifade edebilenlerle kaynaşması oldu. Bu olumluluk su ve temizlik ihtiyacından tutunda, gaz yemede sağlık müdahalesi, oradan barikatların korunması yâda toma’nın önünden kaçışan kitlenin on dakika sonra 500 kişi tomanın arkasında birleşivermesi gibi fiziksel ve ruhsal gıdaların sağlanması ve kitlenin moral değerlerinin korunmasında çok etkili oldu. Bitmez bir güç ve enerji sağladı,yorgunluklar bir yana koyularak soğuk kanlı olunup süreci yönetmeyi mümkün kıldı. Bu etki direnişçilerde arttıkça kitleyi devletin zor gücünü çok iyi temsil ederek kırıp geçiren polis ve” sivil” polisler gittikçe daha yorgun ve sinirli oluyordu. Hiçbir taktiğe bağlı olmayan,  neredeyse neşeli bir kovalamaca oyununa döndürerek direnen kitle kendi somutluğunda öfkesini ve direnişten öğrenme gücünü attırdıkça güveni de pekişti.Somut davranışlara alışmış devlet zoru ucu bucağı olmadan taktiksiz,silahsız çırıl çıplak direnişe nasıl davranacağını şaşırarak cevap verdi. Bir muhatap aldı,bir ezeriz dedi,bir görüştü , görüşenlerle görüşülmesi gerekmez diyen devlet birbirine düştü. Ancak sorun bu olumluluk gibi görünen süreçte karşı karşıya olunan gücün çok örgütlü,silahlı devlet olduğu sorunuydu. Devlet örgütlülüğü karşısında sadece sürecin “iç işleyişi”ni örgütlemekle yetinmek aslında sürecin düzen içi sınırlarının zorlanmayacağının en açık ifadelerinden biriydi. Bu gün hemen her kesimin hemfikir olduğu ise devletin zor gücü meşrulaştırıldığı ve kendi geleceği için bunun bundan böyle kullanılan tek yöntem olacağıdır. Bu gerçek gözler önündeyken yapılması gerekenler halkın ve devrimcilerin belleklerini tazelenmek ve bu tazelenme için yöntemler,yaratıcı kazanımlar,kalıcı ve sonuç alıcılığı halkın birlikte direnme iradesini canlı tutacak doğru örgütlülükler yaratmaktır.
   Halk direnişinde en önemli anlar ve kazanımlar olarak sunulan örgütsüzlük yada bir çeşit özgürlük söylemi ile tüm kesimlerin eşitliği ve kendi örgütlülüğü üstünden yükselen yapılanmada olumsuzluk ta tam bu noktada, halk hareketinin tüm kesimlerini kapsayabilecek anlık kazanılan deneyimi kalıcılaştıracak ideolojik birlik ve politik söylem oluşturulamamasıdır. Neden çapulcuyuz, anneler burada söylemleri bir ideolojik kapsayıcılık içerememiş ve marjinal ayrımını kırabilmesi için ideolojik olarak güçlendirilememiştir.  Devlet hemen her direnişi bir olumsuza tahvil etmek ve ikiye bölmek çabası içinde hareket eder. Bu nedenle düzenin hukuk sınırları içinde kalmak ve bunu değiştirmek için hiçbir çabası olmayan ,hatta bu sınırları özenle kollayan duruşlar  istemese de halk hareketinin pasifice edilmesi için uygun içeriktedir. Henüz hiçbir kazanım kesinleşmediği halde sadece park forumları ile halkı bir arada tutabilme  birkaç tavizle yetinilmesinin önünü açacak, sürekli tehdit altında bulunmayı engelleyemeyecek yapıdadır. Forumların da bir üst sıçrama ile örgütlenmesi yapılamazsa sönümleşeceği kesindir. Hiçbir örgütlü yapılaşması bulunmayan nasıl bir halk örgütlenmesi olması gerektiğini tartışmayan,sürekli değişken bir kitle ve modülatörlük kavramı ile yönetilen formlar sadece iş üstünden bir araya gelen,gönüllülük temelinde görünümlerini aşmak,örgütlenmenin araçlarını yaratmak zorundadır. Bilinen bir gerçektir ki şu anda bir çok formda halk kitlesi sıkıntısı çekilmektedir. Forumlarda daha önce de örgütlülüğü olan kişiler ve seçime endeksli yasal sol söylemli  partiler kalmıştır. Bunlar kendi aralarında tartışmakta ve birbirini ikna edemeyeceklerini bildikleri halde son kalan birkaç halk insanını kendilerine örgütlemek için uğraşmaktadır. Şu anda eski ve kalıcı hastalıklardan, özellikle az olsun ama benim diyebilmeliyim kanserinden uzak durmak gerekir. Tam da şimdi kendini örgütlemek telaşına düşmeden ideolojik mücadele ile halkla süreci örgütleme mücadelesi doğru olandır. Baştan beri halk hareketinin sözcüleri durumunda olanların kendilerini aşmaları beklenemeyeceğine göre  bu düzen sınırları içindeki yapılanma tüm açıklamalarını alanla sınırlı tutmaya başlamasıda aşılamaz, halk hareketinin çeşitli kesimlerini kapsayacak ve içinde hep eksikliği hissedilen işçi ve emekçileri kapsayacak gerçek programlar oluşturmaktan özellikle kaçınılmasının önüne geçilemez. Ancak bu alanda tıkanıklık aşılmalıdır. Aşılması zorlanmalıdır. Bu gün işçi ve emekçi sendikalarının egemen devlet ideolojisine eklemlendiği ve sol antetli olsa bile sendikaların ekonomik mücadelenin gereklerinde bile risksiz görüşmeleri tercih ettiği bir dönemde gerçek kitleye, işçi ve emekçi kesime bir program dahilinde seslenilmesi, çalışma ve yaşam alanlarının sorunlarına emek cephesinden sahip çıkılması yaşamsal önemdedir. Bir yandan Türkiye coğrafyalarında devletin saldırıları yaşam ve çalışma alanlarında, hukukta, eğitimde, sağlıkta olanca hızıyla sürerken sürecin asıl buna karşı örgütlenmesi ve bileşenlerin gerçek halk,bizim klasik bilgimizdeki halka ulaşması çabası gösterilmesi ancak böyle sağlanabilir. Metropol şehirlerde ve beyaz yakalı nitelik en sonu cinayetler nedeniyle eylemin söylemini de halk  kitlelerinin eylemsel baskısıyla ” her yer taksim her yer direniş” diyerek sloganlaştırmak zorunda kalmıştır. Metropol şehirlerde  eylemsellik etkin güçlere göre farklı nitelikler kazanmasına rağmen  kitle bu sloganla hem bir taklitçiliğe davet edilmiş hem de taksim dayanışma imajı süreklileştirilmiş oldu . Koordinasyon ve organizasyonu olmayan eylem alanları baş kaldırının en somut anları , devletin şiddeti sonucu şehitleri üstünden birlikte mücadele eder duruma gelmiş, halk direnişi sürerken asıl müdahale edilmesi ve talepleştirilmesi gereken iş ve emek sorunları,işsizlik,evsizlik,iş cinayetleri, yaşam alanların da yaşayamama,yabancılaşma direnişin talepleri olamamıştır. Bu direnişte hedef perde arkasında “hükümet istifa” beklentisi oluşturabilen,ondan sonra ne olacağı ile hiç ilgilenmeyen bir tarz izlemiştir. Aslında düzen içi sınırlarda örgütlenmiş odaların temsiliyetinden oluşan taksim dayanışması lokal alanda hukuk mücadelesi yürüterek devam ettirmeyi hedeflediği süreçte refleksle genişleyen direniş karşısında ne öncesinde,ne en yüksek direniş gösterildiği anlarda nede sonrasında halkla ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktur. Emek cephesinde sadece kendi örgütlülüğü içinde kendi çalışanlarının ilgilendiği çevresel sorunlara ve taksime duyarlı olan sivil örgütlerden başkacası da beklenemez. Birden başladı, hızla yayıldı, o zamana kadar olumluluk olan taktiksiz, stratejisiz  halk hareketi ideolojik birlikten yoksun olarak  sadece iç işleyiş araçlarının düzenlenmesi ile düzen  sınırların da  yada onu kitlenin kendiliğinden tutumuyla birazcık zorlayarak hareket edebilmişti,şimdi ne olacak?
  Gerçek örgütlülük  asgari bir ideolojik birlik gerektirir. Barikatlar açılarak ,yüzlerce barikatta birkaç saat oyalanacak,teslim olunan değil teslim alınması zor bir gezi yaratılmak yerine  polisin gezi parkına girişinin sağlanması ise ideolojik birliğin neden gerekli olduğunun direniş içindeki sonucudur. Bir sivil toplum kuruluşundan pankartların kaldırılması için polisin gezi parkına girmesine izin vermesi beklenebilir mi? Yada gezi parkına barikatları açarak pankartların kaldırılması bahanesi ile polisin girmesine kimler neden olmuştur? Yada neden kitle bu barikatlar polisleri engellemek için ellerimizle kurduk,iş makineleri ile polislerin kaldırmasına nasıl izin veririz diye sormamıştır? Direniş fiili olarak park polise açılarak bitirilmiş sonra da parkta kalınmasına izin verilecek demokratik ortam oluşmasına inanılacak hangi gerekçeler vardır? Gezi parkını fiili olarak direnmeden polise açanlar sonrasında yaşananlarla nasıl yüzleşmişler,halkı neden parkı geri almaya çağırmak istemişlerdir? Gezi ve taksim alanının açılmasıyla tüm Türkiye coğrafyalarının polise açıkça teslim edildiğinde  halk hareketine uygulanan baskı ve terörün içselleşeceği nasıl düşünülemez? Gelinen süreçte bu sorular önemli fakat önemli olduğu kadar talidir. Bu süreçte devlet suçlu ama direniş bitirilerek çok daha hedefli uygulanan devlet terörüne yol açmanın ve göz altı ve tutuklamaların,özellikle devrimcilere yönelen şiddetin sorumluları devletin faşistliği kadar imaj kaybına uğramama,gezi sürecini yönetme gücü düzen sınırlarını zorlayan görevler içermeye başladığı anda yeniden düzen içine çekme telaşına düşen taksim dayanışması bileşenleri de sorumludur. Onların sorumlulukları  halkın örgütlenme potansiyelinden korkmaları ve denetimi ellerinden kaçırmama telaşıdır. “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” ilerici bir slogan olarak atılmasına rağmen bu başlangıçtan nasıl bir mücadele çıkacağı bilinmemektedir. Halk kaybedilen alana” barış “ içinde gezmeye çağrılmış ama barış içinde kaybedilen alandan kovulmasına önlemli olunamamış yeniden bir direniş mevzisi kurulamamıştır. Yasal partiler de halkın direnç eğilimini kendi parkurların da konserlerde sönümlendirmiş,”gazdan adam” konseri tüm ihtişamına rağmen kitlenin direniş potansiyelinde ki sıkışmada havalandırma bacası etkisi yapmış, beklentileri siyasal bir birleşik güçle seçime girmeye endeksleme becerisi göstermiştir. Acı olan şudur ki gerçek kitlesi % 1-2 olan bu partiler konser alanlarında toplamayı becerdikleri kitle kendilerininmiş gibi caka satar,güç gösterir konuma yükselmiştir. Ne taksim dayanışması nede alana çıkan yasal partiler halk direnişinin sahibi ve temsilcisi değildir.
    Halk gerçek temsiliyetini kendisine vermiştir. Örgütlenme ve ideolojik birliğin asgari koşullarının olmadığı “kendiliğindencilik” çatlamaya başlamıştır. Halk kendi örgütlülüğünü yaşam alanların da yaşamın içinde örgütlemeye başlamış,artık adına forum denilen demokratik söylem aracından birikimler örgütlülük araçlarına dönüşerek yürütmeler,komiteler,meclisler,masalar isteseniz adına gazoz ağacı deyin örgütlenmelere dönüşmeye başlamıştır. Halk kendi hareketliliğini alanlarının sorunlarına devrimci bir tarzla sahip çıkmaya yöneltirken hala ideolojik birlikten yoksundur. Ama yaşam devrimcidir,yaşamı örgütlemeye yönelen halkın devrimci tarzdan başka seçeneği olamaz. Kendisine tüm demokratik alanlar kapatılan,hakları gasp edilen halk, haklarına sahip çıkmayı,demokratik olmayan uygulamaları parçalayarak öğrenecek,her parçalamada kendi demokrasisine devrimci halk demokrasisine bir adım daha yaklaşacaktır. Bu nedenle şimdi şiddet alanlarda ki halka olduğu kadar yaşam alanlarında mücadele eden halka da yönelmiştir. Forum baskınları, gözaltılar,kimlik kontrolleri sönümlenmek yerine örgütlenmeye yönelmiş ilerici halk hareketinin devrimci halk demokrasisi nüvelerini yaşamın demokratikleştirilmesi süreçlerinde sindirilmesinin önünde engel olmak için  iyi bir yöntem değildir. Bu nedenle aynen gezi ve taksim süreçlerinde olduğu gibi “bölme” yeniden devreye girecek farkında olarak yada olmayarak işbirlikçi tutumlar yaratılacak teslim alınamayan,teslim olmaya zorlanacaktır. Tüm dikkat şimdi bölünmemek üzerinde yükselirken halkı kapsayan birkaç ilke dışında tüm kırmızı çizgilerin düşmana yöneltilmesine verilmelidir. Küçük paylar için işbirlikçi tutumlardan kaçınan, kendine karşı anlayışlı devlete karşı acımasız tutum alabilen halk hareketleri yeni yaşam nüvelerini bağrında taşımaya devam ederler. Tüm çeşitliliğine,kendiliğinden gelişmesine ve ideolojik birlik ve örgütlenmeden yoksunluğuna rahmen fiili direniş zemini halkın yaşam alanlarında filizlenmesi ile birlikte halkın devrimci demokrasisini yaşama geçirmek üzere demokratikleşmeye ve devleti demokratikleştirmeye yönelmiştir. Devletin demokratikleşmesi sorunu  bir devrim sorunudur. Toplumsal alandan başlayan devrimin devlete yönelmekten başka çaresi yoktur. Maya bir kez daha kabardı,devrime gebe halkımız. Fakat bu devrimin niteliğini belirlemek ve gericileşmesinin önünde engel olmak devrimci öncülerin işidir. Bu gün fiili öncülüğünden söz edemeyecek kadar ince bir damar olarak halk hareketinin içinde ve organik bir bileşeni olarak var olan devrimciler kendilerini halkla birlikte eğitebilirlerse görevlerini yerine getirebilirler.
   Bunun farkında olan devlet şimdiden devrimcilere yönelmiş ve tutuklamalarının çoğunu devrimcileri tüketmek üzere yapmaya başlamış,elindeki tüm olanaklarla devrimcileri halktan uzaklaştırmak üzere kullanmaya başlamıştır. Devrimcilerin bu durum karşısında önlemli olunmasını sağlayan tarzda örgütlenmelerini geliştirmesi gerekir. Bu gün bizim müttefikimiz,yol arkadaşımız olması gereken asıl kesim faşizmin etki alanında,onun oy potansiyeli görünümündedir. Ancak atılacak doğru adımlarla var olan kitle iyi değerlendirilip tahlil edilerek bir başlangıç oluşturulabilir. Bunun için eldeki kadroların nitelikleri de kitlenin niteliğini tespit etmek kadar önemlidir. Bu kitle oldukça eğitimli ve kapitalizmin hepinize bir hobi vardır sloganı altında yetişmiştir. Bu nedenle olayları kavrama,geliştirilmesi yeteneği kadar kitle ile iletişim kurmada ve çeşitli yaratıcı alanlar oluşturmada da oldukça etkili olmaktadır. Bu yetenekleri geliştirilerek halk demokrasi özel örnekler yaratılırken iki şeyin birden yeniden yaratılma şansı vardır. Geçmişte aydın küçük burjuvazi devrimcilerin ve devrimci değerlerinin etkisiyle kendi yerini halkın ve devrimcilerin yanında belirlemişti. Şimdi o kesim ve o kesimin  aydın kimliği ile hayatını kazanan bölümü artık bizim yanımızda değil. Safları sıklaştırdıkları ve değerlerini destekledikleri,demokrasi söylemi ile dile getirdikleri gericilik ve faşizm tabanıdır. Şimdi bu kesimin tamda halkın içinde yeniden doğma imkanı oluşmuştur. Gezi süreciyle saflarını netleştirerek yerini belirleyen azınlık aydın kesimi örgütsüzlüğü besler gibi görünse de halkın içinden yeniden bir aydın kesim,faşizmi tüm çıplaklığı ile dalgasını da geçerek ortaya koyan büyük bir halk aydını kesimi ortaya çıkmıştır. Devrimciler bu yeni gücü incitmeden dönüştürme ve gelişmesini hızlandırma görevi ile öncülüğe başlayabilirler. Bu kesim halk hareketinin heyecanını diri tutmaya çalışmakta,yapıp ettikleri zamanla endeksli olsa da gelişmesini sürdürmektedir. Halkın içinde oldukları ve olacakları için kimi rekabet hastalıklarını  da bünyelerinde taşısalar halkla bağları sürekli güncellemek ve sıcak tutmak daha kolaydır. Bu  toplumsal yabancılaşmanın kırılması ve toplumsal alanla politik alan arasındaki açının kapatılmasında da oldukça önemli olacaktır.
    Her yerleşim kendi meclislerinde de böyle bir yetenekler bütünleşmesi ve üretim alanı sağlamalıdır. Halkın içinde hemen her işi kotarabilecek halk aydınları bulunduğu görülecektir. Örneğin ben profesyonel fotoğrafçıyım diyen biri etkinlikleri fotoğraflarken,o fotoğraflardan sokak sergileri açılabilir. Şiir yazanların ürünleri sokak sergilerinde resimlerle birlikte sergilenebilir. Çocukların ellerine verilecek makinelerle mahallenin onlar için önemli olan yerlerini görüntülemeleri istenebilir. Çoçuklarla  eğitimciler,pedogoklar,psikologlar,sehir planlamacıları ve anneler babalar bir arada, mahalle kullanım alanları yeniden planlanabilir. Korolar oluşturulabilir,tiyatro çalışmaları yapılabilir ve bunlarla tüm halkla ilişki kurulmaya başlanırken direniş ve toplumsal yaşamın devrimci değerler üzerinden inşa sansı hiç olmadığı kadar çoktur. Bu sansın değerlendirilmesi başta da belirttiğimiz gibi devrimcilerin incecik kanallar açarak bu alanı inşa etmesini gerektiriyor. Ancak buradaki önemli tehlike bu kanallar açılırken o kanallara sıkışıp dolgu malzemesi olunabileceğinin de devrimciler tarafından öncelikle hesaplanmasıdır.

   Bu öngörü bir yandan devrimci örgütün yaratılması sürecinde halk hareketini kavrayacak kadroların olmasını gerektirir. Kadrolar zaten devrimci örgütün kendisi, halkın içinde görünümüdür. Ancak bu da yetmez eğer şimdiki gibi devrimci örgütler kültür merkezlerini örgütle karıştırırlarsa devrimcilerin işlevi sadece sosyalleşmeyi sağlamakla sınırlı kalır. Yapılması gereken örgütün açık alan faaliyeti ile örgütsel faaliyetinin birbirinden kesin çizgilerle ayıracak bir örgütlenmeye gitmektir. O zaman örgüt faaliyeti olanla açık faaliyet birbirini destekler hale gelebilir. Gezi sürecindeki ayaklanmada halk bir çok haksızlıkla,cinayetlerle karşı karşıya kaldı. Bu faşist hukuk düzeninde bunların yasal olarak hesabını sormanın önü devlet tarafından en baştan tıkanmıştır. Halk gözü önünde en açık ve acı şekliyle tanık olduklarının hesabının sorulmasını beklemektedir. Bu gün hem halkla birlikte örgütlenebilen hem de onun hesaplarını sorarak ona sürekli sahip çıkabilen örgütlenmelere ihtiyaç vardır.Bunu yapabildiğinde bu halk ve devrimci örgütler devrimci halk demokrasisi ve  sosyalizm mücadelesinde yol alabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder