Süreci ya da
olguları örgütlemek ve örgütlü duruşu gelenek haline getirme çabası hayatın
içinde incecik akmaya başladı. Halk direnişi sürecinin aktif, aksiyonlu kısmı
geçip netleşmenin yaşandığı ve artık “ne yaptık”,”ne oldu”, “biz istediğimize
ne kadar yaklaştık “sorularını sormaya başladığı anda karşısında “kalıcı mücadele” sorunu dikilmişti. Kalıcı
mücadele direnişin küçük burjuva sınıfsal niteliği nedeniyle çok daha
önemlidir. Küçük burjuvazinin mücadele içinde ki korku ve çıkarları kadar
mücadele dinamikleri de farklıdır. Bu direniş kapitalizme karşı bir direniş
değildir. Kapitalizm içinde iyi yaşayamamanın direnişidir. Direniş sınıfsal
niteliğinin belirgin küçük burjuva özellikleri ile sürece damga vursa da emekçi mahallelerinde , sistemle çelişkileri
yoğun olan yerleşkelerde ve daha önceden örgütlülüğü az çok tanımış mahalleler
de boyutları farklılaşmış,nüve halinde de olsa sistemi hedeflemeye başlamıştır.
Her netlik önce bir daralma eğer örgütlü duruş gösterilebilirse bir sıçrama ile
yeniden bir genişleme ,kendini var etme olanakları kazanır. Şimdi her iki
kesimde de yaşanan budur. Küçük burjuva nitelik korku ve sinme ile kişisel
yaşamlarından arta kalan zamanlarında direnişi hatırlar ve buna uygun tutumlar
alırken emekçi kesimler ve sınıfsal niteliği proleter olan bölgeler savaşkan,mücadeleci
ve yaşamlarını temel olarak adadıkları bir
süreç yaşamaktadırlar. Bu genel görüntü gezi direnişinin önemini hiçbir şekilde
azaltmamakla birlikte bizim için ülke genelinde ve yaşam alanlarında bu gün
gelinen noktada sınıfsal niteliğinin,yerel sorunların ve ideolojik bakış
açısının ortaklaştırılmasının önemle dikkate alınmasını dayatmaktadır. Bunu
yapabilmenin tek yolu da örgütlenme sorununu aşabilmektir.
Halk hareketi
taksim dayanışması yönlendiriciliğinde Türkiye ve dünyada olup biten tüm
olaylara sadece kendisini merkeze alarak gündem saptayıp gündemsiz kalmıştı. Bu
günde dünya ve Türkiye’de büyük hızla değişen ve gezi sürecini hafızalardan
silebilecek güçteki sürecin gündemi
altında hareketsizdir. Şu anda taksim dayanışmasından her hangi bir
açıklama,yol haritası sunulamamaktadır. Sorun sadece parkla sınırlandırılıp,
hukuksal sınırlarında çözümü için sönümlendirilmekte,hukuksal takipçisi
olunacağı açıklamaları ile yetinilmektedir. Taksim dayanışması sivil bir
örgütlenmedir,halk hareketinin öncülüğü ise bambaşka nitelikler gerektirir.Son
olarak Ahmet Atakan’ın öldürüldüğü süreçte halk bir çok alanda tüm gücüyle
direnmeye geçerken ,baskı ve faşizmin artık sürekli bir basınçla
uygulanacağının görüldüğü süreçte taksim çağrısı “karafilini al da
gel”sınırlılığında tutulması ve direnişi karşı direniş,güvenliğini alma,kitleyi
belli bir taktikle konumlandırma niteliklerinden uzaktır.Karanfile bile tomalarla karşı duran,gaz ve gazlı mermi
kullanan devlet faşizminin sözcüsü akp polisine karşı bu nitelikleri yokmuş
veya bu sefer olmaz anlayışı ile davranılması mümkün olmadığına göre yaşanan
karmaşa ve kaçışma safdilliliğin sonucu da değildir. Gezi direnişi yol haritası
olmayan sivil kuruluşlarca değil halkın kendi öz örgütlenmesinin kararları ile
bu sorunu aşabilir. Şu anda taksim dayanışmasına düşen görev yeni bir yöntemle
pratik ve teorik sözcülüğün önünü geniş halk kesimlerinin örgütlendiği ve kendi
demokrasi anlayışlarını oluşturdukları alanlarla bütünleştirmek ve örgütlenen
yeni çerçevenin bileşeni olmaktır. Taksim dayanışması direnişi farklı
dinamiklere sıçratabilecek niteliklere sahip değildir. Bu nedenle öncülük
edebilecek tek güç devrimcilerdir. Bu öncülük hazır kitle ile buluşmak ve var
olan kitlenin kendi örgütlülüğü sanma yanılgısını içermemelidir. Gerçek durum
böyle değildir. Kalıcı mücadele sorununa çözüm devrimcilerdedir ancak
devrimciler,bu sürecin organik bir parçası olabilir ve süreci
örgütleyebilirlerse halkı da örgütleyebilirler.
Halk direnişinde
kitlenin çok çeşitliliği ve direniş hattının düzenlenmesinin gerekliliği ile
örgütlülük ihtiyacının kendini dayatmaya başlaması iki ayrı evreymiş gibi
davranılmasına yol açan süreç, aslında halk hareketinin ihtiyacı ve baştan yapılması gerekendi.
Kendiliğinden başlayan ve hemen her kesimin hazırlıksız olduğu süreçte anı
örgütlemek ve süreci örgütlemek sorunu “ iç işleyiş” sorunu olarak anlaşıldı. Bu
nedenle fısfısçılar, sedyeciler, taş toplayıcıları, barikatçılar, sağlık stantları,
ücretsiz kahvaltı ve yemek görünmez bir el tarafından organize edilmişçisine
hayata geçti.” Görünmez “organizasyon halk eylemliliğinin işleyiş sorununda
pürüzleri giderirken örgütlenme sorununu, sürecin örgütlü yönetilmesi sorununu
öteleyen bir yapı kazandı.
Olumlu olan hemen
her sürecin ve ihtiyacın kendiliğinden halk önderlikleri tarafından eylem içinde
ki halkın yeteneklerine göre, yapılması gereken işlerin planlamasını çabucak
öğrenmesi ve kendini ifade edebilenlerle kaynaşması oldu. Bu olumluluk su ve
temizlik ihtiyacından tutunda, gaz yemede sağlık müdahalesi, oradan barikatların
korunması yâda toma’nın önünden kaçışan kitlenin on dakika sonra 500 kişi
tomanın arkasında birleşivermesi gibi fiziksel ve ruhsal gıdaların sağlanması
ve kitlenin moral değerlerinin korunmasında çok etkili oldu. Bitmez bir güç ve
enerji sağladı,yorgunluklar bir yana koyularak soğuk kanlı olunup süreci
yönetmeyi mümkün kıldı. Bu etki direnişçilerde arttıkça kitleyi devletin zor
gücünü çok iyi temsil ederek kırıp geçiren polis ve” sivil” polisler gittikçe
daha yorgun ve sinirli oluyordu. Hiçbir taktiğe bağlı olmayan, neredeyse neşeli bir kovalamaca oyununa
döndürerek direnen kitle kendi somutluğunda öfkesini ve direnişten öğrenme
gücünü attırdıkça güveni de pekişti.Somut davranışlara alışmış devlet zoru ucu
bucağı olmadan taktiksiz,silahsız çırıl çıplak direnişe nasıl davranacağını
şaşırarak cevap verdi. Bir muhatap aldı,bir ezeriz dedi,bir görüştü ,
görüşenlerle görüşülmesi gerekmez diyen devlet birbirine düştü. Ancak sorun bu
olumluluk gibi görünen süreçte karşı karşıya olunan gücün çok örgütlü,silahlı
devlet olduğu sorunuydu. Devlet örgütlülüğü karşısında sadece sürecin “iç
işleyişi”ni örgütlemekle yetinmek aslında sürecin düzen içi sınırlarının
zorlanmayacağının en açık ifadelerinden biriydi. Bu gün hemen her kesimin
hemfikir olduğu ise devletin zor gücü meşrulaştırıldığı ve kendi geleceği için
bunun bundan böyle kullanılan tek yöntem olacağıdır. Bu gerçek gözler
önündeyken yapılması gerekenler halkın ve devrimcilerin belleklerini tazelenmek
ve bu tazelenme için yöntemler,yaratıcı kazanımlar,kalıcı ve sonuç alıcılığı
halkın birlikte direnme iradesini canlı tutacak doğru örgütlülükler yaratmaktır.
Halk direnişinde en
önemli anlar ve kazanımlar olarak sunulan örgütsüzlük yada bir çeşit özgürlük
söylemi ile tüm kesimlerin eşitliği ve kendi örgütlülüğü üstünden yükselen
yapılanmada olumsuzluk ta tam bu noktada, halk hareketinin tüm kesimlerini
kapsayabilecek anlık kazanılan deneyimi kalıcılaştıracak ideolojik birlik ve
politik söylem oluşturulamamasıdır. Neden çapulcuyuz, anneler burada söylemleri
bir ideolojik kapsayıcılık içerememiş ve marjinal ayrımını kırabilmesi için ideolojik
olarak güçlendirilememiştir. Devlet
hemen her direnişi bir olumsuza tahvil etmek ve ikiye bölmek çabası içinde
hareket eder. Bu nedenle düzenin hukuk sınırları içinde kalmak ve bunu
değiştirmek için hiçbir çabası olmayan ,hatta bu sınırları özenle kollayan
duruşlar istemese de halk hareketinin pasifice
edilmesi için uygun içeriktedir. Henüz hiçbir kazanım kesinleşmediği halde
sadece park forumları ile halkı bir arada tutabilme birkaç tavizle yetinilmesinin önünü açacak,
sürekli tehdit altında bulunmayı engelleyemeyecek yapıdadır. Forumların da bir
üst sıçrama ile örgütlenmesi yapılamazsa sönümleşeceği kesindir. Hiçbir örgütlü
yapılaşması bulunmayan nasıl bir halk örgütlenmesi olması gerektiğini
tartışmayan,sürekli değişken bir kitle ve modülatörlük kavramı ile yönetilen
formlar sadece iş üstünden bir araya gelen,gönüllülük temelinde görünümlerini
aşmak,örgütlenmenin araçlarını yaratmak zorundadır. Bilinen bir gerçektir ki şu
anda bir çok formda halk kitlesi sıkıntısı çekilmektedir. Forumlarda daha önce
de örgütlülüğü olan kişiler ve seçime endeksli yasal sol söylemli partiler kalmıştır. Bunlar kendi aralarında
tartışmakta ve birbirini ikna edemeyeceklerini bildikleri halde son kalan
birkaç halk insanını kendilerine örgütlemek için uğraşmaktadır. Şu anda eski ve
kalıcı hastalıklardan, özellikle az olsun ama benim diyebilmeliyim kanserinden
uzak durmak gerekir. Tam da şimdi kendini örgütlemek telaşına düşmeden
ideolojik mücadele ile halkla süreci örgütleme mücadelesi doğru olandır. Baştan
beri halk hareketinin sözcüleri durumunda olanların kendilerini aşmaları
beklenemeyeceğine göre bu düzen
sınırları içindeki yapılanma tüm açıklamalarını alanla sınırlı tutmaya başlamasıda
aşılamaz, halk hareketinin çeşitli kesimlerini kapsayacak ve içinde hep
eksikliği hissedilen işçi ve emekçileri kapsayacak gerçek programlar
oluşturmaktan özellikle kaçınılmasının önüne geçilemez. Ancak bu alanda
tıkanıklık aşılmalıdır. Aşılması zorlanmalıdır. Bu gün işçi ve emekçi
sendikalarının egemen devlet ideolojisine eklemlendiği ve sol antetli olsa bile
sendikaların ekonomik mücadelenin gereklerinde bile risksiz görüşmeleri tercih
ettiği bir dönemde gerçek kitleye, işçi ve emekçi kesime bir program dahilinde seslenilmesi,
çalışma ve yaşam alanlarının sorunlarına emek cephesinden sahip çıkılması
yaşamsal önemdedir. Bir yandan Türkiye coğrafyalarında devletin saldırıları
yaşam ve çalışma alanlarında, hukukta, eğitimde, sağlıkta olanca hızıyla sürerken
sürecin asıl buna karşı örgütlenmesi ve bileşenlerin gerçek halk,bizim klasik
bilgimizdeki halka ulaşması çabası gösterilmesi ancak böyle sağlanabilir.
Metropol şehirlerde ve beyaz yakalı nitelik en sonu cinayetler nedeniyle
eylemin söylemini de halk kitlelerinin
eylemsel baskısıyla ” her yer taksim her yer direniş” diyerek sloganlaştırmak
zorunda kalmıştır. Metropol şehirlerde eylemsellik etkin güçlere göre farklı
nitelikler kazanmasına rağmen kitle bu
sloganla hem bir taklitçiliğe davet edilmiş hem de taksim dayanışma imajı
süreklileştirilmiş oldu . Koordinasyon ve organizasyonu olmayan eylem alanları
baş kaldırının en somut anları , devletin şiddeti sonucu şehitleri üstünden
birlikte mücadele eder duruma gelmiş, halk direnişi sürerken asıl müdahale
edilmesi ve talepleştirilmesi gereken iş ve emek sorunları,işsizlik,evsizlik,iş
cinayetleri, yaşam alanların da yaşayamama,yabancılaşma direnişin talepleri
olamamıştır. Bu direnişte hedef perde arkasında “hükümet istifa” beklentisi
oluşturabilen,ondan sonra ne olacağı ile hiç ilgilenmeyen bir tarz izlemiştir.
Aslında düzen içi sınırlarda örgütlenmiş odaların temsiliyetinden oluşan taksim
dayanışması lokal alanda hukuk mücadelesi yürüterek devam ettirmeyi hedeflediği
süreçte refleksle genişleyen direniş karşısında ne öncesinde,ne en yüksek
direniş gösterildiği anlarda nede sonrasında halkla ne yapacağı konusunda
hiçbir fikri yoktur. Emek cephesinde sadece kendi örgütlülüğü içinde kendi
çalışanlarının ilgilendiği çevresel sorunlara ve taksime duyarlı olan sivil
örgütlerden başkacası da beklenemez. Birden başladı, hızla yayıldı, o zamana
kadar olumluluk olan taktiksiz, stratejisiz halk hareketi ideolojik birlikten yoksun
olarak sadece iç işleyiş araçlarının
düzenlenmesi ile düzen sınırların da yada onu kitlenin kendiliğinden tutumuyla
birazcık zorlayarak hareket edebilmişti,şimdi ne olacak?
Gerçek örgütlülük asgari bir ideolojik birlik gerektirir.
Barikatlar açılarak ,yüzlerce barikatta birkaç saat oyalanacak,teslim olunan
değil teslim alınması zor bir gezi yaratılmak yerine polisin gezi parkına girişinin sağlanması ise
ideolojik birliğin neden gerekli olduğunun direniş içindeki sonucudur. Bir
sivil toplum kuruluşundan pankartların kaldırılması için polisin gezi parkına
girmesine izin vermesi beklenebilir mi? Yada gezi parkına barikatları açarak
pankartların kaldırılması bahanesi ile polisin girmesine kimler neden olmuştur?
Yada neden kitle bu barikatlar polisleri engellemek için ellerimizle kurduk,iş
makineleri ile polislerin kaldırmasına nasıl izin veririz diye sormamıştır?
Direniş fiili olarak park polise açılarak bitirilmiş sonra da parkta
kalınmasına izin verilecek demokratik ortam oluşmasına inanılacak hangi
gerekçeler vardır? Gezi parkını fiili olarak direnmeden polise açanlar
sonrasında yaşananlarla nasıl yüzleşmişler,halkı neden parkı geri almaya
çağırmak istemişlerdir? Gezi ve taksim alanının açılmasıyla tüm Türkiye
coğrafyalarının polise açıkça teslim edildiğinde halk hareketine uygulanan baskı ve terörün
içselleşeceği nasıl düşünülemez? Gelinen süreçte bu sorular önemli fakat önemli
olduğu kadar talidir. Bu süreçte devlet suçlu ama direniş bitirilerek çok daha
hedefli uygulanan devlet terörüne yol açmanın ve göz altı ve
tutuklamaların,özellikle devrimcilere yönelen şiddetin sorumluları devletin
faşistliği kadar imaj kaybına uğramama,gezi sürecini yönetme gücü düzen sınırlarını
zorlayan görevler içermeye başladığı anda yeniden düzen içine çekme telaşına
düşen taksim dayanışması bileşenleri de sorumludur. Onların sorumlulukları halkın örgütlenme potansiyelinden korkmaları
ve denetimi ellerinden kaçırmama telaşıdır. “Bu daha başlangıç mücadeleye
devam” ilerici bir slogan olarak atılmasına rağmen bu başlangıçtan nasıl bir
mücadele çıkacağı bilinmemektedir. Halk kaybedilen alana” barış “ içinde
gezmeye çağrılmış ama barış içinde kaybedilen alandan kovulmasına önlemli
olunamamış yeniden bir direniş mevzisi kurulamamıştır. Yasal partiler de halkın
direnç eğilimini kendi parkurların da konserlerde sönümlendirmiş,”gazdan adam”
konseri tüm ihtişamına rağmen kitlenin direniş potansiyelinde ki sıkışmada
havalandırma bacası etkisi yapmış, beklentileri siyasal bir birleşik güçle
seçime girmeye endeksleme becerisi göstermiştir. Acı olan şudur ki gerçek
kitlesi % 1-2 olan bu partiler konser alanlarında toplamayı becerdikleri kitle
kendilerininmiş gibi caka satar,güç gösterir konuma yükselmiştir. Ne taksim
dayanışması nede alana çıkan yasal partiler halk direnişinin sahibi ve
temsilcisi değildir.
Halk gerçek
temsiliyetini kendisine vermiştir. Örgütlenme ve ideolojik birliğin asgari
koşullarının olmadığı “kendiliğindencilik” çatlamaya başlamıştır. Halk kendi
örgütlülüğünü yaşam alanların da yaşamın içinde örgütlemeye başlamış,artık
adına forum denilen demokratik söylem aracından birikimler örgütlülük
araçlarına dönüşerek yürütmeler,komiteler,meclisler,masalar isteseniz adına
gazoz ağacı deyin örgütlenmelere dönüşmeye başlamıştır. Halk kendi
hareketliliğini alanlarının sorunlarına devrimci bir tarzla sahip çıkmaya
yöneltirken hala ideolojik birlikten yoksundur. Ama yaşam devrimcidir,yaşamı
örgütlemeye yönelen halkın devrimci tarzdan başka seçeneği olamaz. Kendisine
tüm demokratik alanlar kapatılan,hakları gasp edilen halk, haklarına sahip
çıkmayı,demokratik olmayan uygulamaları parçalayarak öğrenecek,her parçalamada
kendi demokrasisine devrimci halk demokrasisine bir adım daha yaklaşacaktır. Bu
nedenle şimdi şiddet alanlarda ki halka olduğu kadar yaşam alanlarında mücadele
eden halka da yönelmiştir. Forum baskınları, gözaltılar,kimlik kontrolleri
sönümlenmek yerine örgütlenmeye yönelmiş ilerici halk hareketinin devrimci halk
demokrasisi nüvelerini yaşamın demokratikleştirilmesi süreçlerinde
sindirilmesinin önünde engel olmak için
iyi bir yöntem değildir. Bu nedenle aynen gezi ve taksim süreçlerinde
olduğu gibi “bölme” yeniden devreye girecek farkında olarak yada olmayarak
işbirlikçi tutumlar yaratılacak teslim alınamayan,teslim olmaya zorlanacaktır.
Tüm dikkat şimdi bölünmemek üzerinde yükselirken halkı kapsayan birkaç ilke
dışında tüm kırmızı çizgilerin düşmana yöneltilmesine verilmelidir. Küçük
paylar için işbirlikçi tutumlardan kaçınan, kendine karşı anlayışlı devlete
karşı acımasız tutum alabilen halk hareketleri yeni yaşam nüvelerini bağrında
taşımaya devam ederler. Tüm çeşitliliğine,kendiliğinden gelişmesine ve ideolojik
birlik ve örgütlenmeden yoksunluğuna rahmen fiili direniş zemini halkın yaşam
alanlarında filizlenmesi ile birlikte halkın devrimci demokrasisini yaşama
geçirmek üzere demokratikleşmeye ve devleti demokratikleştirmeye yönelmiştir.
Devletin demokratikleşmesi sorunu bir
devrim sorunudur. Toplumsal alandan başlayan devrimin devlete yönelmekten başka
çaresi yoktur. Maya bir kez daha kabardı,devrime gebe halkımız. Fakat bu
devrimin niteliğini belirlemek ve gericileşmesinin önünde engel olmak devrimci
öncülerin işidir. Bu gün fiili öncülüğünden söz edemeyecek kadar ince bir damar
olarak halk hareketinin içinde ve organik bir bileşeni olarak var olan
devrimciler kendilerini halkla birlikte eğitebilirlerse görevlerini yerine
getirebilirler.
Bunun farkında olan
devlet şimdiden devrimcilere yönelmiş ve tutuklamalarının çoğunu devrimcileri
tüketmek üzere yapmaya başlamış,elindeki tüm olanaklarla devrimcileri halktan
uzaklaştırmak üzere kullanmaya başlamıştır. Devrimcilerin bu durum karşısında
önlemli olunmasını sağlayan tarzda örgütlenmelerini geliştirmesi gerekir. Bu
gün bizim müttefikimiz,yol arkadaşımız olması gereken asıl kesim faşizmin etki
alanında,onun oy potansiyeli görünümündedir. Ancak atılacak doğru adımlarla var
olan kitle iyi değerlendirilip tahlil edilerek bir başlangıç oluşturulabilir.
Bunun için eldeki kadroların nitelikleri de kitlenin niteliğini tespit etmek
kadar önemlidir. Bu kitle oldukça eğitimli ve kapitalizmin hepinize bir hobi
vardır sloganı altında yetişmiştir. Bu nedenle olayları kavrama,geliştirilmesi
yeteneği kadar kitle ile iletişim kurmada ve çeşitli yaratıcı alanlar
oluşturmada da oldukça etkili olmaktadır. Bu yetenekleri geliştirilerek halk
demokrasi özel örnekler yaratılırken iki şeyin birden yeniden yaratılma şansı
vardır. Geçmişte aydın küçük burjuvazi devrimcilerin ve devrimci değerlerinin
etkisiyle kendi yerini halkın ve devrimcilerin yanında belirlemişti. Şimdi o
kesim ve o kesimin aydın kimliği ile
hayatını kazanan bölümü artık bizim yanımızda değil. Safları sıklaştırdıkları
ve değerlerini destekledikleri,demokrasi söylemi ile dile getirdikleri
gericilik ve faşizm tabanıdır. Şimdi bu kesimin tamda halkın içinde yeniden
doğma imkanı oluşmuştur. Gezi süreciyle saflarını netleştirerek yerini
belirleyen azınlık aydın kesimi örgütsüzlüğü besler gibi görünse de halkın
içinden yeniden bir aydın kesim,faşizmi tüm çıplaklığı ile dalgasını da geçerek
ortaya koyan büyük bir halk aydını kesimi ortaya çıkmıştır. Devrimciler bu yeni
gücü incitmeden dönüştürme ve gelişmesini hızlandırma görevi ile öncülüğe
başlayabilirler. Bu kesim halk hareketinin heyecanını diri tutmaya
çalışmakta,yapıp ettikleri zamanla endeksli olsa da gelişmesini sürdürmektedir.
Halkın içinde oldukları ve olacakları için kimi rekabet hastalıklarını da bünyelerinde taşısalar halkla bağları sürekli
güncellemek ve sıcak tutmak daha kolaydır. Bu
toplumsal yabancılaşmanın kırılması ve toplumsal alanla politik alan
arasındaki açının kapatılmasında da oldukça önemli olacaktır.
Her yerleşim kendi
meclislerinde de böyle bir yetenekler bütünleşmesi ve üretim alanı
sağlamalıdır. Halkın içinde hemen her işi kotarabilecek halk aydınları
bulunduğu görülecektir. Örneğin ben profesyonel fotoğrafçıyım diyen biri
etkinlikleri fotoğraflarken,o fotoğraflardan sokak sergileri açılabilir. Şiir
yazanların ürünleri sokak sergilerinde resimlerle birlikte sergilenebilir. Çocukların
ellerine verilecek makinelerle mahallenin onlar için önemli olan yerlerini
görüntülemeleri istenebilir. Çoçuklarla
eğitimciler,pedogoklar,psikologlar,sehir planlamacıları ve anneler
babalar bir arada, mahalle kullanım alanları yeniden planlanabilir. Korolar
oluşturulabilir,tiyatro çalışmaları yapılabilir ve bunlarla tüm halkla ilişki
kurulmaya başlanırken direniş ve toplumsal yaşamın devrimci değerler üzerinden
inşa sansı hiç olmadığı kadar çoktur. Bu sansın değerlendirilmesi başta da
belirttiğimiz gibi devrimcilerin incecik kanallar açarak bu alanı inşa etmesini
gerektiriyor. Ancak buradaki önemli tehlike bu kanallar açılırken o kanallara
sıkışıp dolgu malzemesi olunabileceğinin de devrimciler tarafından öncelikle
hesaplanmasıdır.
Bu öngörü bir
yandan devrimci örgütün yaratılması sürecinde halk hareketini kavrayacak
kadroların olmasını gerektirir. Kadrolar zaten devrimci örgütün kendisi, halkın
içinde görünümüdür. Ancak bu da yetmez eğer şimdiki gibi devrimci örgütler
kültür merkezlerini örgütle karıştırırlarsa devrimcilerin işlevi sadece
sosyalleşmeyi sağlamakla sınırlı kalır. Yapılması gereken örgütün açık alan
faaliyeti ile örgütsel faaliyetinin birbirinden kesin çizgilerle ayıracak bir
örgütlenmeye gitmektir. O zaman örgüt faaliyeti olanla açık faaliyet birbirini
destekler hale gelebilir. Gezi sürecindeki ayaklanmada halk bir çok haksızlıkla,cinayetlerle
karşı karşıya kaldı. Bu faşist hukuk düzeninde bunların yasal olarak hesabını
sormanın önü devlet tarafından en baştan tıkanmıştır. Halk gözü önünde en açık
ve acı şekliyle tanık olduklarının hesabının sorulmasını beklemektedir. Bu gün
hem halkla birlikte örgütlenebilen hem de onun hesaplarını sorarak ona sürekli
sahip çıkabilen örgütlenmelere ihtiyaç vardır.Bunu yapabildiğinde bu halk ve
devrimci örgütler devrimci halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesinde yol alabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder