20 Temmuz 2016 Çarşamba

İŞKENCECİLERE İŞKENCE - Bora Kara




15 Temmuz darbe kalkışmacılarının birçoğunu tanıyoruz. Neredeyse tamamının ellerinde devrimcilerin, demokratların ve emekçi halkların kanı var. Birçok katliam, gözaltı, işkence olayında imzaları var. Kendilerine kin duymamamız, nefret etmememiz mümkün değil. Kendilerinden sorulacak hesabımız, ödeteceğimiz bedeller var. Kinimiz öyle böyle değil, ölümcül bir kindir. Bu kinin adı sınıf kinidir.

Bu faşist güruh şimdi eski yol arkadaşlarıyla girmiş oldukları iktidar savaşının kaybedenleri olarak, kazananların kendilerini bir paçavraya çevirme operasyonun sonuçlarına katlanıyorlar. Kazananların derdi sadece onları itibarsızlaştırmak, rezil etmek, aşağılamak değil. Onların üzerinden, tüm topluma neler yapabileceklerini gösteriyorlar. “Koca koca generalleri bu hale getirmiş, dokunulmaz sanılan orduyu adeta esir almış bu güç, sıradan halka neler yapmaz ki?” Sorusunu sordurup korkudan felç olmuş bir toplum yaratmaya çalışıyorlar. ( Bu hesap yanlış hesap ama konumuz şimdi bu değil)


Darbe kalkışmacıları şimdi kendi eski suç ortakları tarafından sorgulanıyor. Aslında sorgulanacak fazla bir şey de yok. Soran da sorgulayan da zaten her şeyi biliyor. Bu sorgunun nasıl yapıldığını gösteren fotoğraflar servis edilmeye başlandı. ( bu servisler de üst paragrafta değindiğimiz amaçla ilişkili) O anlı şanlı generaller, albaylar, yarbaylar acınası durumda. Şataflı üniformalarından soyulmuş, elleri arkadan kelepçelenmiş ve bedenlerindeki darp izleriyle zavallı ve yılgın bir görüntü içindeler. Karşı taraf fiziki işkenceyle beraber her türlü aşağılama yöntemini kullanıyor. Servis edilen bir sorgu videosunda sorgucu polisin, sorguladığı bir albaya, on yaşındaki çocuğu üzerinden yaptığı tecavüz tehdidini dinlerken midemiz bulanıyor, tüylerimiz diken diken oluyor.
Dün bu generallerin önünde saygıyla düğme ilikleyen, Cizre kahramanı ilan eden, hayranlıkla söz edenlerden bu duruma itiraz eden  bir ses çıkmıyor!

Tek karşı ses bu faşist güruhun en çok canını yaktığı ve bunlara karşı en derin öfke ve kine sahip olan kesimden geliyor. Yani devrimcilerden.
“Darbecilik suçtur, işkencede suçtur” diyorlar. Birçok kesim durumu anlamakta zorlanıyor. Faşist darbeler karşısında en ağır bedelleri ödemiş olanlar, darbecilere yapılan işkence karşısında “işkence suçtur” diyor. Kendilerini solda görenlerin içinde bile bunu anlamakta zorlananlar “bırak yesinler birbirlerini; işkencecilerin işkence görmesine karşı çıkmak bize mi düştü” diye haklı gibi görünen ama yanlış bir tepki ortaya koyuyorlar. Öncelikle şunun altını çizmek gerekir devrimcilerin karşı çıktığı darbecilere yapılan işkence değil işkencenin kendisidir.
Sınıf kini dedik, öfke dedik. Hem de ölümcül bir öfke dedik. Doğrudur saç diplerimize kadar bu öfkeyle doluyuz. Kinimiz kolay kolay kolay soğumaz. Ama sözünü ettiğimiz şey sıradan, kişisel bir kin, nefret olayı değil. Her sınıfın kini, kendi sınıfsal karakterine uygun olur. Sivil halkın üzerine ateş açanın, öldürdüğü insanın üzerine basarak fotoğraf çektirenin, sorguda tecavüz edenin, kini de sınıf kinidir. Ama bu egemen sınıfların halka ve devrimcilere duyduğu sınıf kinidir ve kendi sınıfsal karakterine uygundur.
Devrimcilerin kini kendi sınıfsal karakterine uygun olur. Bu sınıfsal karakter aynı zamanda sınıfın ahlak anlayışını da içerir.
Eline  düşen düşmanın on yaşındaki çocuğu üzerinden tecavüz tehdidinde bulunan kin, bir sınıfın kinini ve ahlak anlayışını ortaya koyar. 
Eline düşen ve cezalandıracak olduğu düşmanın, on yaşındaki çocuğunu korumak ise, bir başka sınıfın kini ve ahlak anlayışının ortaya koyar.
Birincisi Burjuvazinin kendisini faşizm olarak ortaya koyan karakteridir. İkincisi ise işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerinin kendisini sosyalist devrimciler üzerinden ortaya koyan sınıfsal karakteridir. 

Sınıflar savaşı her sınıfın kendi sınıfsal özelliklerini ortaya koyarak mücadele ettiği bir savaştır. Bu onların eylemlerinden söylemlerine, yöntemlerinden tarzlarına kadar her şeye yansır. Bu yüzden faşist bir gücün eylemiyle, devrimcilerin yaptığı bir eylemi hemen ayırt ederiz. Devrimciler çürümüş bir dünyanın, kokuşmuş temsilcilerinin hiçbir yöntemini hiçbir şekilde meşrulaştırmaz. İşkence de bunlardan biridir.

Egemen sınıflara karşı tepeden tırnağa kinle doluyuz. Öfkemiz nefretimiz her geçen gün artmakta ve büyümekte. Zulmün, zorbalığın hesabı sorulana kadar da bu kin ve öfke soğumayacak. Cellatları cezalandırmak gerektiğinde elimiz titremez, bir an bile tereddüt etmeyiz. Ama bizim hesap sorma biçimiz uğruna mücadele ettiğimiz değerlere uygun olur. İçinde burjuvaziden ödünç alınmış hiçbir yöntem bulunmaz. Düşmanlarımızın başvurduğu birçok yöntem bizim mücadele anlayışımızda yoktur. Gerekirse bir faşisti alnının ortasından vurabiliriz. Göğüs göğse bir kavgada kafasını gözünü kırabiliriz. Ama elimize düşmüş bir düşmana vereceğimiz cezalar içinde işkence yoktur. Yakınlarına zarar vermek, çoluğu çocuğuyla tehdit etmek yoktur.

Devrimcilerin işkenceye karşı tavırları kime yapıldığına bağlı olarak değişmez. İşkencenin kendisine karşı çıkarlar. Bu onların sınıfsal özünden ve bu öze denk düşen ideolojik, politik anlayışlarının bir sonucudur. Bu ideolojik ve politik anlayış aynı zamanda ahlaki bir duruşa da denk düşer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder