15 Temmuz darbe kalkışmacılarının birçoğunu tanıyoruz. Neredeyse tamamının ellerinde devrimcilerin, demokratların ve emekçi halkların kanı var. Birçok katliam, gözaltı, işkence olayında imzaları var. Kendilerine kin duymamamız, nefret etmememiz mümkün değil. Kendilerinden sorulacak hesabımız, ödeteceğimiz bedeller var. Kinimiz öyle böyle değil, ölümcül bir kindir. Bu kinin adı sınıf kinidir.
Bu faşist güruh şimdi eski yol arkadaşlarıyla girmiş
oldukları iktidar savaşının kaybedenleri olarak, kazananların kendilerini bir
paçavraya çevirme operasyonun sonuçlarına katlanıyorlar. Kazananların derdi
sadece onları itibarsızlaştırmak, rezil etmek, aşağılamak değil. Onların
üzerinden, tüm topluma neler yapabileceklerini gösteriyorlar. “Koca koca
generalleri bu hale getirmiş, dokunulmaz sanılan orduyu adeta esir almış bu
güç, sıradan halka neler yapmaz ki?” Sorusunu sordurup korkudan felç olmuş bir
toplum yaratmaya çalışıyorlar. ( Bu hesap yanlış hesap ama konumuz şimdi bu
değil)
Darbe kalkışmacıları şimdi kendi eski suç ortakları
tarafından sorgulanıyor. Aslında sorgulanacak fazla bir şey de yok. Soran da
sorgulayan da zaten her şeyi biliyor. Bu sorgunun nasıl yapıldığını gösteren fotoğraflar
servis edilmeye başlandı. ( bu servisler de üst paragrafta değindiğimiz amaçla
ilişkili) O anlı şanlı generaller, albaylar, yarbaylar acınası durumda. Şataflı
üniformalarından soyulmuş, elleri arkadan kelepçelenmiş ve bedenlerindeki darp
izleriyle zavallı ve yılgın bir görüntü içindeler. Karşı taraf fiziki
işkenceyle beraber her türlü aşağılama yöntemini kullanıyor. Servis edilen bir
sorgu videosunda sorgucu polisin, sorguladığı bir albaya, on yaşındaki çocuğu
üzerinden yaptığı tecavüz tehdidini dinlerken midemiz bulanıyor, tüylerimiz
diken diken oluyor.
Dün bu generallerin önünde saygıyla düğme ilikleyen, Cizre
kahramanı ilan eden, hayranlıkla söz edenlerden bu duruma itiraz eden bir ses çıkmıyor!
Tek karşı ses bu faşist güruhun en çok canını yaktığı ve
bunlara karşı en derin öfke ve kine sahip olan kesimden geliyor. Yani
devrimcilerden.
Sınıf kini dedik, öfke dedik. Hem de ölümcül bir öfke dedik.
Doğrudur saç diplerimize kadar bu öfkeyle doluyuz. Kinimiz kolay kolay kolay
soğumaz. Ama sözünü ettiğimiz şey sıradan, kişisel bir kin, nefret olayı değil.
Her sınıfın kini, kendi sınıfsal karakterine uygun olur. Sivil halkın üzerine
ateş açanın, öldürdüğü insanın üzerine basarak fotoğraf çektirenin, sorguda
tecavüz edenin, kini de sınıf kinidir. Ama bu egemen sınıfların halka ve
devrimcilere duyduğu sınıf kinidir ve kendi sınıfsal karakterine uygundur.
Devrimcilerin kini kendi sınıfsal karakterine uygun olur. Bu
sınıfsal karakter aynı zamanda sınıfın ahlak anlayışını da içerir.
Eline düşen düşmanın on yaşındaki çocuğu üzerinden
tecavüz tehdidinde bulunan kin, bir sınıfın kinini ve ahlak anlayışını ortaya
koyar.
Eline düşen ve cezalandıracak olduğu düşmanın, on yaşındaki çocuğunu korumak ise, bir başka
sınıfın kini ve ahlak anlayışının ortaya koyar.
Birincisi Burjuvazinin kendisini faşizm olarak ortaya koyan
karakteridir. İkincisi ise işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerinin kendisini sosyalist
devrimciler üzerinden ortaya koyan sınıfsal karakteridir.
Sınıflar savaşı her
sınıfın kendi sınıfsal özelliklerini ortaya koyarak mücadele ettiği bir savaştır.
Bu onların eylemlerinden söylemlerine, yöntemlerinden tarzlarına kadar her şeye
yansır. Bu yüzden faşist bir gücün eylemiyle, devrimcilerin yaptığı bir eylemi
hemen ayırt ederiz. Devrimciler çürümüş bir dünyanın, kokuşmuş temsilcilerinin hiçbir
yöntemini hiçbir şekilde meşrulaştırmaz. İşkence de bunlardan biridir.
Egemen sınıflara karşı tepeden tırnağa kinle doluyuz.
Öfkemiz nefretimiz her geçen gün artmakta ve büyümekte. Zulmün, zorbalığın
hesabı sorulana kadar da bu kin ve öfke soğumayacak. Cellatları cezalandırmak gerektiğinde
elimiz titremez, bir an bile tereddüt etmeyiz. Ama bizim hesap sorma biçimiz uğruna mücadele ettiğimiz değerlere uygun olur. İçinde burjuvaziden ödünç alınmış hiçbir yöntem bulunmaz.
Düşmanlarımızın başvurduğu birçok yöntem bizim mücadele anlayışımızda yoktur.
Gerekirse bir faşisti alnının ortasından vurabiliriz. Göğüs göğse bir kavgada kafasını
gözünü kırabiliriz. Ama elimize düşmüş bir düşmana vereceğimiz cezalar içinde
işkence yoktur. Yakınlarına zarar vermek, çoluğu çocuğuyla tehdit etmek yoktur.
Devrimcilerin işkenceye karşı tavırları kime yapıldığına
bağlı olarak değişmez. İşkencenin kendisine karşı çıkarlar. Bu onların sınıfsal
özünden ve bu öze denk düşen ideolojik, politik anlayışlarının bir sonucudur.
Bu ideolojik ve politik anlayış aynı zamanda ahlaki bir duruşa da denk düşer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder