4 Mart 2018 Pazar

BUGÜN VE GELECEK


"Günün geçici sorunları karşısında büyük temel düşüncelerin bu unutuluşu, 
 geçici başarılar uğruna girişilen bu yarış ve sonal sonuçları gözönünde
 tutmadan çevrede verilmekte olan savaşım, bugünün sonuçlarına
 feda edilen hareketin geleceği, bütün bunların belki de "namuslu" nedenleri vardır, 
 ama bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalacaktır; 
 ve "namuslu" oportünizm, belki de oportünizmlerin en tehlikelisidir!"
 FRİEDRİCH ENGELS 

Diyalektik yöntem bize sınıflar mücadelesini tarihsel gelişimi içinde, bütünsel bir süreç olarak ele alınması gerektiğini öğretir. Dün – Bugün – Gelecek ilişkisinin diyalektiğinden oluşan bu yöntem mücadeleyi bir süreç olarak ele almayı öğrettiği gibi, sürecin belli bir anına takılıp kalmamayı da öğretir. Nasıl ki düne ait verileri olduğu gibi bu güne aktararak bugünü açıklamaya çalışmak bir yanılgıysa, dünü yok sayıp bu günü sadece bugünle anlamaya ve açıklamaya çalışmak aynı düzeyde bir yanılgıdır. Dünle bugünü birbirinden kopartan, bugünle yarını da birbirinden kopartmış, anla gelecek arasına bir set çekmiş demektir. Düne takılıp kalmamak adına, bugüne takılıp kalmak denilen bu durum “sürecin ana feda edilmesi” denen durumdur.

7 Şubat 2018 Çarşamba

Ve Mustafa... Ve Mine..Ve Temel...

 *"Günler
 Tanık oldular ölümlere
 Gördüler vurulup öleni
 Öldüreni
 Hayatla taşınan ölümü
 Ölümle başlayan dirimi."



12 Eylül faşizminin en azgın olduğu dönemlerdir. Tarih 1981 yılının Ocak ayını gösterirken Adana'da bir devrimci, faşizmin kolluk güçleriyle girdiği çatışmada yakalanır. Yakalanır ama 
" Mustafa’da yakaladıklarında bulunamayan bir silah vardır. Kelepçesi çözülür çözülmez Mustafa silahı çeker ve önce muhbir bekçi Hayri Şimşek’e ateş eder, ardından silahına davranan Astsubay H. Hüseyin Özcan’a bir el ateş eder, silah seslerini duyunca odaya gelen Astsubay Nihat Özbay’a da ateş eden Mustafa, erlerin arasından elde silah geçer."


Bu olay yaşandığında bu satırların yazarı memleketin zindanlarından birinde tutsaktır.Bütün koğuşun televizyondan Mustafa Özenç'le ilgili haberi adeta nefesini tutarak izlediğini ve ardından sadece Devrimci Yol'cuların değil, tüm siyasi tutsakların sevinç, coşku ve saygıyla haykırdığını bu gün gibi hatırlar. Silahını elden bırakmayıp "dövüşenler de vardır bu havalarda"

28 Ocak 2018 Pazar

Saflarımızdaki Hatalı Eğilimleri Düzeltelim

Bazı kurallar vardır ki herkes tarafından bilinir. Buna rağmen büyük bir çoğunluk bu kuralları bilmemezlikten gelir. Öyle ki, her zaman gündeme getirilmesi, her zaman hatırlatılması gereken kurallardır bunlar. Çünkü lafta kabul edilmesi, onların kavrandığını, onlara inanıldığını göstermez. Çünkü "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz". 

Biz burada devrimci davranış biçimleri hakkındaki kurallar üzerinde duracağız. Ve aşağıda yazılanların yani davranış biçimlerinin kurallarına uymamanın 


yanlışlığını ve yapılmaması gerektiğini hemen hemen bütün arkadaşların bildiğini, biz de biliyoruz. Ancak, bu yazı sabırla ve üzerinde durarak düşünerek okunmalıdır. Şöyleki: Aşağıda belirtilen her husus, ilk önce okuyucu tarafından dürüst bir şekilde kendinde aranmalıdır. Böylece, genel olarak davranış biçimleri gözden geçirilmelidir. "İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır" sözünü ilk önce çuvaldızı kendimize batırarak, yani en sıkı şekilde özeleştirimizi yaparak da yorumlamalıyız. 
Başlamadan önce önemli bir noktaya değinmek istiyoruz. Burada yaptığımız tespitler bir "parti disiplini" çerçevesinden konmamıştır. Devrimci Gençlik Hareketinin bugünkü konumundaki yanlış eğilimler göz önüne alınmış ve bu yüzden uygulanması zaten olanaksız olan ideal kurallar tartışma dışında bırakılmıştır. Devrimci Gençlik Hareketi, demokratik kitle örgütü düzeyinde ele alınmış ve bu platformun davranış biçimleri incelenmiştir. Bu bakımdan, yazımızda kullandığımız "örgütlü mücadele" ve "örgüt disiplini" kavramlarından bunu kastettiğimiz akılda tutulmalıdır. Bu belirlemenin ışığında, demokratik kitle örgütlerinde mücadele veren devrimci arkadaşlardan devrimci olmayan davranış biçimlerinden sakınmalarını istemekteyiz. Şurası açık ki, bazı arkadaşlar bu önerilerimizi "keskinlik" diye yorumlayacaklardır. Böyle arkadaşlara bir çift sözümüz var: 

"Keskinlik" olgusunun iki anlamı olabilir. Birincisi, devrimci kuralları subjektif olarak kabul etmek, objektif olarak uygulamamak. İkincisi, mevcut koşullarda gerçekleşemeyecek olan öneriler getirmek. Birinci durum, bırakın devrimciliği, en azından dürüstlükle bağdaşmaz. İkinci duruma bakılarak da bizim tespitlerimizin mevcut koşullara uyumlu olmadığı, bu konuda söz konusu yanlışların düzeltilmesinin olanaksız olduğu ileri sürülebilir. Evet, Devrimci Gençlik Hareketinin yeraldığı ortam ağırlıkla küçük burjuvazinin sınıfsal yapısının etkisindedir. Devrimci Gençlik Hareketinin unsurları, küçük burjuva kökenli olmaları bir yana, hala bu sınıfsal özellikleri taşımaktadırlar. Bu objektif bir tespittir. Eleştirdiğimiz küçük burjuva pisliklerinin maddi temelleri vardır. Şimdi, bu ortamda proleter devrimci olmaya kararlı arkadaşlar ne yapmalıdırlar? Onların "proleterleşmesi" yalnızca fabrikalarda üretime katılarak mı mümkün olacaktır? Öyleyse, gençlik içindeki mücadeleden proleter devrimci yetişmeyecek midir? soruları artırılabilir. Bu tür sorular tüm iyiniyetli arkadaşlann kafasına takılı olan sorulardır. Besbelli ki, gençlik hareketi içinde küçük burjuva etkenlerin ağırlıkta olması, bizim, elimizdeki proleter devrimci anlayışı bir silah olarak kullanıp bu objektif duruma iradeci bir yaklaşımla müdahale etmemizi engellemez. Bu bilince ve kararlılığa sahip olan Devrimci Gençlik Hareketindeki aktif arkadaşlar, küçük burjuva pisliklerden kurtulabilmek için azami çabayı gösterdiklerinde, bu ortamda bile devrimci davranış biçiminin asgari düzeyi yaratılmış olur. Böylelikle, bu arkadaşlar kendilerini birer proleter devrimci adayı olarak hazırlayabilirler. Kaldı ki, küçük burjuva dürüstlüğü çerçevesinde bile bizim tespitlerimizi hayata geçirmek mümkündür... 

23 Aralık 2017 Cumartesi

III. ÜÇ ZÜRİHLİNİN MANİFESTOSU/Marks ve Engels Seçme Yazışmalar



... Bu arada Höchberg’in Jahrbuch’u elimize ulaştı; içinde, Höchberg’in bana söylediğine göre Zürih komisyonunun üç üyesi tarafından yazılan, “Rückblicke auf die sozialistische Bewegung in Deutschland [“Geriye Doğru Bir Bakışla Almanya’daki Sosyalist Hareket”]*1 başlıklı bir makale vardı. Burada, hareketin günümüze kadar gelen döneminin otantik bir eleştirisini ve dolayısıyla, yeni organın, onların eline kaldığı sürece izleyeceği otantik programı buluyoruz.
      Daha en başta şunu okuyoruz:
      “Lassalle’ın ağırlıklı olarak siyasal diye düşündüğü, içine yalnızca işçileri değil, ama tüm dürüst demokratları çağırdığı, başında bilimin bağımsız temsilcilerinin ve gerçek bir insanlık aşkıyla dolu tüm insanların yürüyeceği hareket, Johann Baptist von Schweitzer’in başkanlığı altında sanayi işçilerinin kendi çıkarları için yürüttükleri tek yanlı bir savaşıma indirgendi.”
      Bu tarihsel olarak doğru mu, doğruysa ne ölçüde doğru, buna değinmeyeceğim. Burada Schweitzer’e yöneltilen özel suçlama şu ki, o, burada, burjuva demokratik-insansever hareket olarak görülen lasalcılığı, sanayi işçilerinin burjuvaziye karşı sınıf savaşımının karakteristik özelliklerini abartarak kendi çıkarlarını savunan tek yanlı bir savaşıma indirgemiş. “Burjuva demokrasisini reddetmek”le de ayrıca suçlanıyor. Sosyal-demokrat partinin içinde burjuva demokrasisinin ne işi var? “Dürüst insanlar”dan oluşuyorsa [harekete] katılmayı zaten düşünmez; gene de katılmak isterse, bu yalnızca  sorun çıkarmak içindir.
      Lasalcı parti “bir işçi partisi olarak özellikle tek-yanlı, davranmayı yeğlemiştir”. Bunu yazan bayların kendileri, işçi partisi olarak özellikle tek-yanlı davranmayı seçmiş olan bir partinin üyesidirler; o partide halen yüksek makamlarda oturmaktadırlar. Yazdıklarıyla yaptıkları kesinkes birbirine uymuyor. Yazdıklarına inanıyorlarsa partiden ayrılmalı ya da en azından görevlerinden istifa etmelidirler. Böyle yapmazlarsa, resmi konumlarını, partinin proleter karakteriyle savaşmak için kullanmak istediklerini kabul etmiş olurlar. Sonuç olarak, parti, onları görevleri başında bırakırsa kendine ihanet etmiş olur. 

8 Mart 2017 Çarşamba

8 Mart

Kavramlar, olaylar, kurumlar onu yaratan tarihselliğiyle var olurlar. Devleti irdelediğimizde; maddi üretim ilişkilerinin gelişiminin bir seviyeye geldiğini diğer bir değişle, iş bölümünün, kafa-kol emeği ayrışması, artı-ürüne el koyan bir azınlığın artı-ürünü korumak ve çıkarlarını geliştirmesiyle tarihte devletli toplumlar yerini alır.

Kadın sorununda da, ataerkil ilişkilerin yerleştiği/güçlendiği somut nedenlere değinmeyi gerektiriyor.Erkeğin avlanması, kadının ise balıkçılık ve bitki toplama toprakla yakın ilişkisi, tarihsel süreçte kadınların toplumsal emeğe önemli katkısı olmaktaydı. Yerleşik hayata geçiş; yapımı, kullanımı ve bakımı için ciddi fiziki çaba gerektiren gelişen üretim araçlarının ( yelken, sabanın, araç ve gereçlerinin) erkeğin egemenliği altında üretime katılmaları, erkeğin toplumsal konumunu ve ataerkil ilişkileri güçlendirdi. Kadının toplumsal dışlanışının temeli; toplumsal üretime olan katkısının  çeşitli mülkiyet biçimlerinde gün geçtikçe azalmasıdır. Lenin’in deyişiyle kapitalizmde kadın ‘ev kölesi’dir, yatak odasına çocuk odasına, mutfağa hapsedilmiştir.

Bugün 8 Mart, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi, burjuvazinin dayattığı ekonomik ve sosyal şartlara karşı grev başlattı. Polis