7 Kasım 2013 Perşembe

Post-Marksizmin Eleştirisi -James Petras

“Post-marksizm” neo-liberalizmin zaferi ve işçi sınıfı hareketinin geri çekilmesiyle birlikte moda bir entelektüel tavır oldu. Latin Amerika’da reformist sol tarafından terk edilen alan bir ölçüde kapitalist politikacı ve ideologlar, teknokrat ve muhafazakar tutucu kiliseler (Yahudi cemaatları ve Vatikan) tarafından dolduruldu. Geçmişte bu alan, sosyalistler, yurtseverler, halkçı politikacılar ve “özgürlüğün teolojisi”yle(1) birlikte hareket eden kilise eylemcilerinin egemenliği altındaydı ve merkez sol, ne yukarıdaki politik rejimler içinde ne de aşağıdaki politikleşmiş halk sınıfları içinde etkiliydi. Bugünse, radikal solun yokluğu politik entelektüellerin, sendikaların siyasallaşmış kesimlerinin, kır ve kentlerdeki toplumsal hareketlerin olmadığının kanıtıdır. Günümüzün en yoğun çatışması, bu anlamda, marksizm ile “post-marksizm” arasındaki çatışmadır.
Bugün, ideolojileri, bağlantıları ve uygulamaları marksist teori ve pratikle açıktan çatışma ve uzlaşmazlık içinde olan ve neo-liberalizmin destekçisi büyük sermayenin ve devletin kurumları tarafından desteklenip büyütülen sayısız “sosyal” örgüt ortaya çıkmıştır. Sermaye sahiplerinin neo-liberal projelerine uyum göstererek ideolojik ve politik olarak bu projelerin uygulanmasında aktif rol alan bu oluşumlar, kendilerini çoğu kez “devlet dışı” ya da “bağımsız araştırma merkezleri” olarak tanımlamaktadırlar. 
Bu makale, söz konusu oluşumların ideolojik bileşenlerini tanımlayıp eleştirecek ve daha sonra bunların sınıf temelli hareket ve yaklaşımlarla çatışan faaliyetlerini ve eylemsizliklerini anlatacaktır. Bunu, “post-marksizm”in evrimi, kökenleri ve geleceğinin tartışılması ve marksizmin düşüşü ve muhtemel geri dönüşü bağlamında bir tartışma izleyecektir.

1 Kasım 2013 Cuma

SAVAŞA VE "ATA TOPRAKLARININ SAVUNULMASI"NA KARŞI MARKSİST TUTUM

ML. düşünce oldukça uzun zamandır burjuva ideolojisi ve onun sol içindeki uzantıları tarafından yoğun bir kuşatma altında. Kuşatma güçlerinin değişik yöntem ve araçlarla sürdürdükleri bu saldırı, doğrudan inkar, çarpıtma,içeriğini boşaltma vb. biçimlerde sürüyor. Bütün bu yöntemlerin dışında en sinsice kullanılan yöntem ise "eskitme" diye adlandırabileceğimiz, "ML. kaynaklarda yazılanlar doğrudur fakat bir çoğu bu günü karşılamamaktadır, onları hatim edip durmakla günün sorunlarına cevap bulamayız" girizgahıyla başlayan ve içine ustalıkla yerleştirilmiş, Marksizmin "değişim", "zaman mekan", "dogmatik olmama" gibi doğru kavramlarının kullanıldığı "eskileri bir kenara bırakalım, yeni bir şeyler üretelim" le sonuçlanan yöntem.

Bu tarzın en büyük özelliği ML. düşüncenin kendi doğrularını ML'i revize etmek için kullanmaktaki ustalığıdır
ML. mücadele tarihinin şu ana kadar ki teorik ve pratik birikimlerinin "eskimiş" "günü karşılamaz" "yetersiz" olduğu düşüncesi hakim kılındığı zaman ortaya çıkan ilk sonuç referanssız ve herkesin "kafasına göre" konuşabildiği ilkesiz, ölçüsüz ve tarihsiz bir zemin üzerinden "günü karşılayan yeni teorilerin özgürce üretildiği" koşulların ortaya çıkmasıdır. Bu koşullar içinde "eskimiş" ML klasiklerle kafa yormanın da pek anlamı yoktur. O devasa hazine bırakın kütüphanelerin raflarında tozlanmaya terk edilmeyi,  raflarda kendine yer bile. bulamamaktadır. Bu yeni entelektüel beyler, elinizde ML klasiklerden birini gördükleri zaman, yüzlerinde alaycı bir ifade ve küçümseyici bir ses tonuyla "ya, siz hala bunları mı okuyorsunuz" diye ahkam kesmeyi de çok severler. Ahkamları bizlerin üzerinde pek etkili olmaz ama özellikle genç kuşaklar üzerindeki etkisi yıkıcıdır. Bu kuşağın içinde bir biçimde devrimcileşmeye çalışanlar sosyalizmi ve devrimciliği "eskimiş" olandan değil yeni (?) olandan öğrenmeye yönlendirilir. Kendine Marksist,sosyalist diyen ama Lenin'in Ne Yapmalı'sından bihaber, Marksizmin Bir Karikatürü'nün Lenin'in bir kitabı olarak değil de belkide bir mizah dergisi olabileceğini düşünen bir sosyalist kuşak yetişmeye başlar...

28 Ekim 2013 Pazartesi

Haziran Direnişi Ve Ön Perspektifler

Haziran direnişi olarak nitelendirdiğimiz toplumsal hareket üzerine birçok değerlendirme yapıldı ve daha da yapılacak. Uzun zamandır ileri düzeyde bir toplumsal pratiğin açlığını çeken ve yüzden de üretkenliği sınırlanan ve gerileyen teori somutun/pratiğin zengin uyaranlarıyla canlanıp kendini yeniden üretme şansını da yakaladı. Genel bir doğrudur; sınıf mücadelesi pratiğinin gerilediği dönemler devrimci teoride de bir gerilemeye denk düşer. Teoride bir tür donma ve kendini tekrarlama hali başlar. Yükselen mücadele pratiği somutun zenginliği içinde bilinçleri de uyarır ve zenginleştirir. Aynı zamanda o zamana kadar üretilmiş olanın gelişen pratiğin sınırlarıyla orantılı olarak sınanmasını sağlar. Yanlışlar, doğrular mücadelenin pratik turnusolu içinde ayırt edilmeye başlanır.

Haziran direnişi kendi sınırlarıyla orantılı olarak böyle bir olanak sundu. Şimdi sorun bu pratiği algılayan bilinçlerin algıdan kavrama, somuttan soyuta, pratikten teoriye geçerken yöntemlerinin ve perspektiflerinin ne olacağı. Çünkü farklı yöntemler ve perspektifler farklı sonuçlara çıkar. Bizler açısından yöntem sorunun yanıtı net gibidir. Yöntemimiz; diyalektik materyalizm, perspektifimiz; sınıfsaldır. Ama durum ne yazık ki bu kadar basit değildir. En büyük sorunumuz yukarıdaki “net yanıtta” ortaklaşıyor olsak da pratiği kendi öznel teorimizi haklı çıkartacak,doğrulayacak biçimde bir kanıt olarak kullanmak alışkanlığıdır. Dolayısıyla, pratiği kitabımıza uydurmak gibi bir zaafımız ortak tarihimizde küçümsenmeyecek kadar yaygındır. Umarız objektif davranmayı becerebilenlerimiz daha fazla olur.   Aksi takdirde hayat bir kere daha bizi sollayıp geçer…

20 Ekim 2013 Pazar

HAZİRAN DİRENİŞİ ÜZERİNE/ Bora Kara

“Gezi direnişi” “gezi ayaklanması” “Haziran direnişi” vb. diye adlandırılan halk hareketi sürecinin başlamasından bu yana geçen süre neredeyse 5 ay olacak. Biz yazımız da yukarıdaki tanımlardan Haziran Direnişi tanımını kullanmayı tercih edeceğiz. 
Süreç, başlangıcından bu yana değişik aşamalardan geçti. İlerlemeler, geri çekilmeler, güç biriktirme, tıkanmalar ve tıkanıklıkların yeni araç ve yöntemlere eşlik eden örgütlenme modelleriyle aşılmaya çalışılması… Bu gün gelinen aşamayı göreceli bir durgunluk ve aşılması gereken sorunların kendini ortaya koyduğu bir dönem olarak niteleyebiliriz. Hareketin ateşi sönümlenmiş gibi görünse de bir köz olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bundan sonra atılacak doğru adımlar bu közün daha düzenli, programlı ve “bilinçli” bir halk ateşi olarak yeniden canlanmasını sağlayabilir. Yanlış adımlar ise, közün küllenmesine, daha da kötüsü sistemin kendini yeniden yenilemesini sağlayacak liberal ve reformist  bir inisiyatifin elinde, egemenleri ısıtan bir şömine ateşine dönüştürebilir.

17 Eylül 2013 Salı

GEZİ İLE BAŞLAYAN DİRENİŞİN ÖRGÜTLENME İHTİYACI/ZOZAN KARA



    Süreci ya da olguları örgütlemek ve örgütlü duruşu gelenek haline getirme çabası hayatın içinde incecik akmaya başladı. Halk direnişi sürecinin aktif, aksiyonlu kısmı geçip netleşmenin yaşandığı ve artık “ne yaptık”,”ne oldu”, “biz istediğimize ne kadar yaklaştık “sorularını sormaya başladığı anda karşısında “kalıcı mücadele” sorunu dikilmişti. Kalıcı mücadele direnişin küçük burjuva sınıfsal niteliği nedeniyle çok daha önemlidir. Küçük burjuvazinin mücadele içinde ki korku ve çıkarları kadar mücadele dinamikleri de farklıdır. Bu direniş kapitalizme karşı bir direniş değildir. Kapitalizm içinde iyi yaşayamamanın direnişidir. Direniş sınıfsal niteliğinin belirgin küçük burjuva özellikleri ile sürece damga vursa da  emekçi mahallelerinde , sistemle çelişkileri yoğun olan yerleşkelerde ve daha önceden örgütlülüğü az çok tanımış mahalleler de boyutları farklılaşmış,nüve halinde de olsa sistemi hedeflemeye başlamıştır. Her netlik önce bir daralma eğer örgütlü duruş gösterilebilirse bir sıçrama ile yeniden bir genişleme ,kendini var etme olanakları kazanır. Şimdi her iki kesimde de yaşanan budur. Küçük burjuva nitelik korku ve sinme ile kişisel yaşamlarından arta kalan zamanlarında direnişi hatırlar ve buna uygun tutumlar alırken emekçi kesimler ve sınıfsal niteliği proleter olan bölgeler savaşkan,mücadeleci ve  yaşamlarını temel olarak adadıkları bir süreç yaşamaktadırlar. Bu genel görüntü gezi direnişinin önemini hiçbir şekilde azaltmamakla birlikte bizim için ülke genelinde ve yaşam alanlarında bu gün gelinen noktada sınıfsal niteliğinin,yerel sorunların ve ideolojik bakış açısının ortaklaştırılmasının önemle dikkate alınmasını dayatmaktadır. Bunu yapabilmenin tek yolu da örgütlenme sorununu aşabilmektir.